Ülkenin zor günlerden geçtiği ‘’Derin Dünya Devleti’’nin terör örgütleri vasıtasıyla büyük bir saldırıya geçtiği, Anadolu’nun yeniden bir büyük Kurtuluş Savaşı verdiği hepimizin malumu…
FETÖ’nün eğitim sistemimizdeki
zaaflardan beslendiği, hatta bu zaafların kalıcılığı ve sürekliliğinin kendi
geleceğinin teminatı açısından ne kadar önemli olduğunu artık biliyoruz.
17-25 Aralık Darbe Girişimi sürecinin
yaşanmasına sebep olan ve öncesinde gündemi yoğun şekilde meşgul eden Dershane
Tartışmaları sürecinde ve sonrasında bu acı gerçeği yaşayarak öğrenmek zorunda
kalmıştık.
17-25 Aralık sürecinin planlanandan
erkene alınmasına sebep olan ‘’Dershane Tartışmaları’’,
FETÖ’nün en önemli insan ve mali kaynağının kurutulmasına yönelik yediği
operasyonun neticesiydi.
Meselenin anlaşılabilmesi için
biraz daha gerilere gitmekte fayda vardır:
Yapılandırmacı eğitim anlayışı ile
2005 yılında başlayan asıl değişim, kademeli olarak Orta Öğretimde uygulanmaya
başlanmıştı.
Bekir Gür’ün Amerikan pedagojisinin
ürünü olarak nitelendirdiği ilerlemecilik ve inşacılık üzerine söyledikleri
önemlidir.
‘’Yapılandırmacı(inşacılara)lara göre
öğrenciye hazır bilgiler aktarılamaz; öğrencinin kavramları anlaması için aktif
olması gerekir; bir başka deyişle, öğretmen bilgi aktarmamalı, her bir öğrenci
kendi bilgisini kendisi inşa etmelidir. Geleneksel eğitimin bilimsel bir temeli
olan davranışçılık ile ondan farklı olduğunu iddia eden inşacılık aynı masalın
iki farklı zamandaki sürümünden ibarettir.’’ (Eğitimle İmtihan, S. 83)
Yani küresel sermaye ve onun tüm
dünyadaki yerli işbirlikçilerinin oynadıkları bir tiyatrodan ibaretti. Üzerinde
durmak istediğiniz asıl nokta sürecin bizde nasıl işlediğidir.
Sorgulanması gereken nokta, süreci
esas alan bu mantıkla yetiştirdiğimiz öğrencileri sıralama sınavlarıyla (OKS,
TEOG, YGS ve LYS vb.) bir üst öğretim kurumuna seçme yöntemimizin mantığıdır.
O dönemde de MEB yetkilileri ısrarla
MEB kitaplarına ve yöntemlerine bağlı kalınmasını, söz konusu sistemin
dershanelere ihtiyaç bırakmayacağını söylemişlerdi.
Bu kitaplarda bir şey yok diyerek
süreci eleştirenleri çağın gerisinde kalıp değişime direnmekle suçlayanlar,
çocuklarına iyi bir gelecek hazırlamak derdindeki veli ve öğretmenlerin
ızdırabını anlayamamışlardı. Zira MEB, o dönemde çocuklarımızı ve bu sınavlara
hazırlayacak dökümandan yoksundu.
Tüm bunlar yetmezmiş gibi 2009 yılında
Ortaöğretimde uygulamaya geçilen program-müfredat değişikliğini planlayanlar
farkında olsunlar ya da olmasınlar dershanelere kaçışı tetiklemişlerdi.
Örneğin üniversitede tıp ya da
mühendislik eğitimi almak isteyen öğrenciler, 11. sınıfta fizik, kimya ve
biyoloji derslerinden ikisini haftada dört saat seçerken kalan birini haftada 2
saat seçmek zorunda kalmışlardı. Gerekçe: Tıp eğitimi almak isteyen öğrencinin
haftada 4 saat fizik dersi okumasının gerekli olmadığı ya da mühendislik okumak
isteyen bir öğrencinin haftada 4 saat biyoloji dersi okumasına gerek olmadığı
şeklinde sunuldu.
Zehir, altın tepside
sunulmuştu…
Dolayısıyla;
-11. Sınıftaki bir öğrencinin Fizik,
Kimya ve Biyoloji derslerinden birine ait tüm kazanımların okulda alınmasının
engellenmesi.
-Dershanelerde sistem eskisi gibi
sınav odaklı işlemeye devam ederken, MEB yetkililerinin ısrarla MEB kitaplarına
ve yöntemlerine bağlı kalınması gerektiği vurgusu,
- Zaten çok yoğun olup
yetiştirilemeyen müfredat konuları
Şeklinde özetleyebileceğimiz faktörler
süreci belirledi.
İster liyakatsizlik, ister
öngörüsüzlük, ister ihanet olarak değerlendirin sonuçta süreç tüm
ortaöğretimdeki hemen her öğrenciyi dershanelere mecbur kılmıştı.
Sonuçta dershanelere giden öğrenci
sayısı hızla artmış, bu durum en çok da bu konuda hazırlıklı olan FETÖ’nün
palazlanmasına yaramıştı.
Son dönemde TEOG, YGS ve LYS üzerinden
yaşadığımız karmaşayı geçmişten bu günlere bakarak değerlendirmek, aynı
senaryoyu farklı figüranlarla izleyip izlemediğimizi sorgulamak en doğal
hakkımız değil midir?
Ya da gerçekleştirilen değişimin bir
başka ekibin değirmenine su taşıyıp taşımadığını sorgulamak ilk yapmamız
gereken iş değil midir?
Bu ihtimal vesilesiyle hatırlatalım,
‘’Def’-i mefsedat, celb-i
menâfi’den evlâdır’’
Yeni Akit 25 Kasım 2017
Yeni Akit 25 Kasım 2017