Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli
büyük iddialarına rağmen UNESCO 2030 Eğitim Vizyonu'nun gereği olan K12
Beceriler Çerçevesi üzerine bina edilmiş, Ahlâk ve Erdem sosuyla bezenmiş ve
ülke gerçekliğinden kopuk bir içeriğe sahiptir.
K12 Beceriler Çerçevesi
mevcut küresel ekonomik sistemin dayandığı felsefeyi yansıtan, insanı dini ve
ahlaki değerlerden uzak bir varlık gibi tasavvur edip ona belirli beceriler
kazandırmayı amaçlayan bir yapıdadır. Türkiye Yüz Yılı Maarif Modeline Kemalist
çevrelerin itirazları Atatürkçülük ve Bilimsellik odağından yapılmaktadır.
Söz konusu çevreler;
içinde İslâm'a (dine değil) ait bir kırıntı olan her çalışmaya itiraz ederken
işe yaradığını tercübe ettiklerinden olsa gerek bu iki maskeyi kullanmayı
alışkanlık haline getirmişlerdir. Bu itirazın yukarıda işaret ettiğimiz asıl
tehlikenin üzerini örtmeye çalışmak gibi bir işlevi olduğu dikkate alınmalıdır.
"Türkiye Yüzyılı
Maarif Modeli" Üzerine Notlar
Alparslan Aydar
Mîsak Dergisi
Sayı: 403 / Temmuz 2024
Millî Eğitim Bakanlığı, önümüzdeki öğretim yılından itibaren 1,5 ve 9.
sınıflarda kademeli olarak uygulanmaya başlayacak olan müfredat değişikliğini
26 Nisan 2024 tarihinde “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” (TYMM) adıyla
kamuoyuyla paylaştı. Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin Habertürk TV’de (16 Mayıs
2024) yapılan değişikliği; “Adalete ve
Kalkınma Partisi iktidarı döneminde ilk
defa felsefesinden tutun içeriğine kadar yeniden kaleme alınan kendi
felsefesiyle kurgulanan kapsamlı ve özsel değişiklik” olarak tanımladı.
“Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli’nin ana felsefesinin, program
yaklaşımlarının, öğrenci profilinin, beceriler çerçevesinin ve ‘Erdem Değer
Eylem Modelinin (EDE Modeli) bulunduğu 110 sayfalık bir ‘TYMM Öğretim Programları Ortak Metni’nin yanına sınıf ve
kademelere göre 26 dersle ilgili toplam 2934 sayfalık öğretim programları
bakanlığın web adresi üzerinden görüş ve önerilere açıldı.” (1)
Kamuoyunun görüşlerini almak için bir haftalığına askıya çıkartılan “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” (TYMM) ilk
eleştirilerini böylesine kapsamlı bir değişiklik için verilen sürenin
yetersizliği üzerinden aldı ve askı süresi uzatılmak zorunda kaldı. Oysa
böylesine kapsamlı bir değişiklik teklifi için en az altı aylık bir askı süreci
gerekirdi.
Müfredat Neden Değişti?
TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunda, Bakanlığının 2024 yılı bütçesinin
sunumunu yapan Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin;
“Cumhuriyet'in 100. yılında daha müreffeh bir
Türkiye'nin şafağında eğitim sistemimizi, kendini tanımanın ve iyi insan
olmanın şartlarını içeren bir özgürleşme süreci olarak yapılandırıyoruz. Kendi
medeniyet değerlerimiz ekseninde dünyayı kavrayan güçlü bireylerin kültür,
sanat ve teknoloji odaklı gelişimlerine dayanan yeni bir sistematik oluşturma
çabasındayız.
Bizim modelimiz hem insani varoluşumuzun
evrensel doğasına uygun ve onu geliştiren bir felsefe üzerine kendisini
konumlandıracak hem de ait olduğumuz tarihin, geleneğin ve medeniyetin temel
karakteristiğini taşıyan milli bir içerikle şekillenecektir. Ancak bu sayede
eğitimde arzu ettiğimiz hedefleri yakalayabilir, gençlerimizin hem doğal ve
fıtri gelişimini esas alan hem de pedagojik ihtiyaçlarını karşılayabilen zengin
bir müktesebat üretebiliriz. Bakanlığımıza bağlı örgün ve yaygın eğitim
kurumlarında uygulanan programları, konu alanında meydana gelen değişim ve
gelişmeler, bireyin ve toplumun ihtiyaç ve beklentileri ile K-12 Beceriler Çerçevesi Türkiye Bütüncül
Modeli doğrultusunda sürekli iyileştirmekte ve güncellemekteyiz.”(2)
‘Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli’ gibi çok büyük bir iddia ile askıya
çıkan model beklediği kamuoyu desteğini alamadı.
“Çocuk Vakfı (Mustafa Ruhi Şirin) tarafından ‘Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılının en büyük hayal kırıklıklarından biri
hâline gelme riski taşıdığı’ uyarısıyla değerlendirilen taslak program;
“Hangi ihtiyaçtan hareketle hazırlandığı,
esas alınan program değerlendirme modellerine göre bilimsel
değerlendirmelerinin yapılarak en son 2017'de geniş kapsamlı ortaya konan
çalışmalardan farkının neler olduğu ve önceki müfredatın uygulama sonuçları
görülmeden yeni bir girişime başlanması istikrar açısında da sorunlu olduğu” (3)
şeklinde yapılan eleştiriler tüm eleştirilerin ortak noktasıydı.
Müfredat tartışmalarında hemen hiç gündeme gelmeyen bir noktaya dikkat
çekerek devam edelim;
“Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür
Örgütü (UNESCO)’nün UNICEF (Birleşmiş
Milletler Çocuklara Yardım Fonu),
Dünya Bankası, UNFPA, UNDP, BM Kadınları ve UNHCR gibi kuruluşlardan 50
uzman tarafından 2015 yılında hazırlanan “UNESCO
2030 Eğitim Raporu”nun vizyonu, kalkınmanın ana itici gücü olarak önerilen
diğer Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri
(SKH)'ne ulaşmada eğitimin önemli rolünü tanıyarak yaşamları eğitim yoluyla
dönüştürme olarak belirlenmiştir.
Kapsayıcı,
eşitlikçi ve kaliteli
eğitim sağlanması ve
herkes için hayat
boyu öğrenme fırsatlarını
teşvik etmek amacıyla UNESCO Eğitim raporunun Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri aşağıdaki gibidir.
1. 2030'a gelindiğinde, tüm kız ve erkek
çocuklarının ücretsiz, eşitlikçi ve
kaliteli ilk ve orta öğrenimi tamamladıklarından emin olunmasıyla ilgili
öğrenme çıktılarını ortaya koymak.
2.
2030'a kadar, tüm kız ve erkek çocukların ilköğretime hazır olmaları
için kaliteli erken çocukluk gelişimi, bakımı ve okul öncesi eğitime erişiminin sağlanması.
3.
2030'a kadar, tüm kadınlar ve
erkekler için uygun maliyetli ve kaliteli teknik,
mesleki ve yüksek öğretime üniversite dahil eşit erişim sağlanması.
4.
2030'a kadar, istihdam, insana
yakışır işler ve girişimcilik için teknik ve mesleki beceriler de dahil olmak
üzere, ilgili becerilere sahip genç ve yetişkin sayısını önemli ölçüde
artırmak.
5.
2030'a kadar eğitimdeki cinsiyet
eşitsizliklerini ortadan kaldırmak. Engelli bireyler ve hassas durumdaki çocuklar
da dahil olmak üzere, korunmasız kişiler için tüm eğitim ve mesleki eğitim
seviyelerine eşit erişim sağlamak.
6
2030'a kadar, tüm gençlerin ve
hem erkek hem de kadın olan
yetişkinlerin önemli bir bölümünün okuma
yazma öğrenmeleri ve matematik okuryazarlığını elde etmesini sağlamak.
7. 2030'a
kadar, tüm öğrencilerin, sürdürülebilir kalkınma ve sürdürülebilir yaşam
biçimleri, insan hakları, cinsiyet
eşitliği, barış ve şiddetsizlik kültürünün geliştirilmesi yoluyla sürdürülebilir kalkınmayı teşvik etmek için
gereken bilgi ve becerileri edinmelerini sağlamak.
Alt hedefler ise aşağıdaki gibi belirlenmiştir:
a.
Çocuklara, engellilere ve cinsiyet
eşitliğine duyarlı olan ve herkes için güvenli, şiddet içermeyen, kapsayıcı ve etkili öğrenme
ortamları sağlayan eğitim tesisleri kurmak ve geliştirmek.
b.
2020 yılına kadar, gelişmiş
ve diğer gelişmekte
olan ülkelerde az
gelişmiş ülkeler için
bilimsel programlar hazırlamak.
c. 2030'a kadar, tüm ülkelerde öğretmen
eğitimi için uluslararası işbirliği de dahil olmak üzere nitelikli öğretmen yetiştirmek için öğretmen eğitiminin niteliğini
önemli ölçüde arttırmak.” (4)
UNESCO Eğitim
raporunda ortaya konulan Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri
dikkate alındığında cinsiyet eşitsizliklerini ortadan
kaldırmak, okul öncesi eğitime erişim, teknik ve mesleki eğitim vurgusu,
öğretmen niteliğini arttırmak ve az gelişmiş ülkeler için bilimsel programlar
hazırlamak hedeflerinin son yıllarda bizlerin de gündeminde olan
konular olduğu ayrıntısına dikkat etmekte fayda vardır.
“2030 Eğitim raporunun
göstergeler bölümünde global,
tematik, bölgesel
ve ulusal olmak
üzere dört seviye gösterge
önerilmektedir.
Tematik: Eğitim topluluğu
tarafından ülkeler arasında
eğitim hedeflerini daha
kapsamlı bir şekilde izlemek için önerilen daha geniş bir
küresel karşılaştırılabilir gösterge seti.” (5)
Müfredat üzerine ders içerikleri ekseninde yapılan eleştirilerin
özellikle sayısal alan derslerinde bir karmaşa olduğu noktasında
yoğunlaşmaktadır. Görünen o ki sayısal branşlarda Tematik yaklaşımın tam
anlaşılamamasından kaynaklı geçiş süreci sancısı yaşanmaktadır.
“Ulusal eğitim politikaları ile ilgili olarak,
BM üye ülkelerinin Sürdürülebilir
Kalkınma Hedeflerine ulaşmaya yardımcı olmak için resmi bir taahhütte bulunmaları ve
eğitim politikasında insan
hakları ve temel
özgürlükler dahil rapor
sunmaları istenmektedir.
Bununla birlikte, söylemler ve
uygulamalar arasındaki ciddi
tutarsızlıklar
bulunmaktadır. Bir belgenin imzalanması bir politikanın
uygulandığını anlamına gelmez ve ülkelerin eğitim politika uygulamalarını
kendi kendine değerlendirilmesi taraflı
olabilir. (UNESCO 2017)
Rapor sürdürülebilir kalkınmayı, küresel vatandaşlığı, insan haklarını,
barışı vb. teşvik etmek için gereken bilgi ve becerilere değinmektedir, ancak
söz konusu bilgi ve becerilerin özellikleri konusunda katılımcı ülkeler
arasında net bir mutabakat bulunmamaktadır. Dahası, bilgi ve beceriler
tutumların ve değerlerin gelişimi ile tamamlanması gerekirken yine fikir ve
uygulama birliği yoktur.” (6)
Birleşmiş Milletler’e resmi bir taahhütte bulunup bulunmadığımız
bilinmez fakat, Birleşmiş Milletler’in UNESCO eliyle az gelişmiş ülkeler için bilimsel programlar
hazırlamak, süreci izlemek ve Küresel Vatandaşlar yetiştirmek noktasındaki
yaklaşımı ortadadır.
Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığınca 21. yüzyılın fırsatlarına ve
zorluklarına hazırlanmada öğrencilerin ihtiyaç duyacakları
temel becerileri ve
değerleri kapsayan bir model
ortaya koymak amacıyla hazırlanan
“21. Yüzyıl Becerileri ve Değerlere Yönelik Araştırma Raporu”nda (2023)
aşağıdaki değerlendirmelere yer verilmiştir:
“Alanyazında 21. yüzyıl becerilerinin ortaya konulması ve bu becerilerin
öğrenme ortamlarına taşınmasına yönelik çok sayıda çalışma bulunmaktadır. Bu
kapsamda sunulan çeşitli teorik çerçeveler farklı becerileri bir araya
getirmekte ve tanımlamaktadır. Ancak 21. yüzyıl becerilerinin sınıfandırıldığı
ve tanımlandığı teorik çerçevelerin karşılaştırıldığı sistematik incelemelerde 21.
yüzyıl becerilerinin birbiriyle olan ilişkilerinin, aralarındaki benzerlik ve
farklıkların dikkate alınarak yeniden sınıfandırılmasına ve daha da önemlisi açık
ve anlaşılır bir şekilde tanımlanmalarına ihtiyaç olduğu ortaya konulmuştur.” (7)
“Öğrencileri 21. yüzyıl becerileri ile yoğurarak üst düzey düşünme
becerilerine sahip, nitelikli bireyler olarak yetiştirmek amacıyla Milli
Eğitim Bakanlığı Ortaöğretim Genel Müdürlüğü ve UNICEF iş birliği ile “K12
Beceriler Çerçevesi: Türkiye Bütüncül Modeli” isimli proje kapsamında ulusal
beceri ağı oluşturulmuştur (UNICEF, 2023).” (8)
Petek AŞKAR, Arif ALTUN tarafından yayınlanan ‘K 12 Beceriler Çerçevesi: Türkiye Bütüncül Modeli Üzerine Bir Çalışma’da
aşağıdaki değerlendirmelere yer verilmiştir:
“2022 yılının şubat ayında başlatılan ve mesleki yeterlik çerçevesi
temelinde yürütülen çalışmalar, yetkinlik ve öğrenme kazanımlarının niteliği
üzerinde tartışılmış; bu konuda özellikle 21.
Yüzyıl becerilerinin günümüz öğretim programlarına yansıtılması ve ulusal
bir modele olan ihtiyaç üzerinde görüş birliğine varılmıştır.
Tüm derslerde ve her aşamada işe
koşulması önerildiğinden “K12
Ulusal Beceri Modeli” olarak adlandırılan bu modelde, anlamsal ilişkilerin,
yalnızca kavramlar arasında var olan varlık ilişkisini değil, öğretim
süreci açısından ele alınması
öngörülen tüm bileşenleri ele alan bütüncül
bir yapıdır. Önerilen bu modelde ele alınması önerilen bileşenler şu
şekildedir:
a. Kavramsal (çekirdek) Beceriler
b. Eğilimler
c. Alan Becerileri
d. Okuryazarlık becerileri
K-12 Beceriler Çerçevesi Türkiye Bütüncül Modeli her şeyden önce sınıf
dilinde dil değişimini ve bu değişimin de öncelikle programlara, sonrasında ders kitaplarına
ve ölçme değerlendirme süreçlerine yansıtılması gereken önemli bir
zihinsel değişime işaret etmesi bakımından önemlidir.” (9)
‘Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli’nde ‘Öğrenme Çıktıları Çerçevesi’ şu
şekilde tanımlanmıştır.
1. Kavramsal Beceriler
2. Fiziksel Beceriler
3. Eğilimler
4. Alan Becerileri (10)
UNICEF ile
işbirliği içinde hazırlanan ‘K-12 Beceriler Çerçevesi Türkiye Bütüncül Modeli’
ile ‘Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli’nde
ortaya konan beceri çerçevesi arasındaki benzerlik ortadadır.
“Beceri temelli program anlayışı
ağırlıkla son 10 yılda dünya genelinde konuşulan, tartışılan ve popüler olan
bir yaklaşımdır. Buna dair bazı Avrupa ülkeleriyle beraber, Amerika, Avustralya
ve Singapur gibi ülkelerde beceri çerçeveleri hazırlanarak öğretim
programlarının dönüşümü hedeflenmiştir. Ancak hâlâ birçok ülkenin
müfredatlarında beceriler/yeterlikler bağlamında sistematik bir anlatıya
gidilmemiş, beceriler ve yeterlikler daha çok dersin ilgili programında ana
hatlarıyla zikredilmiştir.” (11)
“Öğretmenler tarafından
içselleştirilmiş ve genel kabul görmüş kavramların (“kazanım”, “ölçme
değerlendirme” vb.) kullanımdan kaldırılarak, yerine yeni ve çoğunluğu tercüme
olduğu görülen kavramların (“öğrenme çıktısı”, “öğrenme kanıtı”, “süreç
bileşeni”, “öğrenme yaşantısı” vb.) getirilmiş olması müfredatın anlaşılırlığı
ve içselleştirilmesi açısından risk oluşturmaktadır. Müfredatın bu manada daha
millî ve özgün bir dile ihtiyacı olduğu ifade edilebilir.“ (12)
Beceriler ekseninde ortaya konan yeni yaklaşımın dünya ölçeğinde henüz
oturmadığı hem UNESCO’nun kendi metinlerinde hem de Talim ve Terbiye Kurulu’nun
kendi raporunda ifade edilmiş olmasına rağmen, yeni modeli ‘K12 Becerileri’
çerçevesine oturtmanın ve bunu Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli olarak adlandırmanın
izahı gerçekten güçtür.
Kendi dinine ve değerlerine inanmayan ya da güvenmeyen seküler dilin
hakim olduğu bir anlayışla kaleme alındığı izlenimi veren taslak programın bu
çerçevede iki asırlık modernleşme tecrübemizi tüm gerçekliğiyle resmettiği de söylenebilir.
Ancak iddialar ile gerçeklikler arasındaki makas tarihe not olarak
düşülmelidir.
Kamuoyu haklı olarak yapılan değişikliğin sebeplerini sorgulamaktadır:
“Bir öğretim programı
uygulanırken programın amaç
ve hedeflerinin gerçekleştirilme düzeyinin girdi-çıktı dönemleri dikkate
alınarak tespit edilmesi gerekir. 2017 yılında uygulamaya alınan mevcut
programların öngördüğü hedef kazanımları gerçekleşme düzeyi için yeterince
zaman geçmemiştir. Bunun yanında öğrencilerin sınıf ve kademe bazlı kazanımları
gerçekleştirme düzeylerine yönelik
bilimsel araştırmalara atıflar yapılmamıştır. Ayrıca öğretmenlerden de mevcut
programlarla ilgili değerlendirmelere, tespitlere ve önerilere dair raporların
alınıp alınmadığına dair verilere ortak metinden veya Bakanlık açıklamalarından
ulaşılamamıştır. Bu verilerden yoksun bir şekilde mevcut programları
değiştirmeye dönük adımların hangi saiklerle atıldığı sorusu cevapsız
kalmaktadır.
Toplumsal beklentiler ve
hükümet politikaları hususunda
da programları değiştirmeye
yönelik hangi motivasyonun öne çıktığı bilinmemektedir. Toplumun ve
hükümetin eğitimle ilgili taleplerinin öğretim programları kaynaklı olduğuna
dair bir veri yoktur. Eğitimle ilgili talepler daha çok yapısal meselelerle ilgili olarak; okul ve sınıf içi disiplin, öğretmen
ve yönetici atamalarına ilişkin düzenlemeler, kademeler arası geçişlerde
yaşanan sorunlar, salgın ve deprem döneminde ortaya çıkan öğrenme açıkları ve
sosyal duygusal yıpranmalar ve mesleki eğitimin güçlendirilmesi yönünde
olmasına rağmen öğretim programlarının gündeme alınmasının gerekçeleri
merak edilmektedir. Ayrıca eğitimle ilgili alınacak kararların, yapılacak
değişikliklerin oldubittiye getirilmesinden şikâyetlerin olduğu bir dönemde
köklü bir program değişikliğinin Bakanlık gündemine girmesinin motivasyonu
anlaşılamamıştır.” (13)
Bu çerçevede sahanın gerçeklerinden uzak bir anlayışla beceri ve süreç
temelinde ortaya konan Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli bir başka hayal
kırıklığınına gebedir.
Kaldırıldığı ifade edilen fakat pratikte farklı isimlerle ve tüm
ihtişamıyla devam etmekte olan “dershaneler” nihayetinde mevcut eğitim
sisteminin yetersizliklerinin sonucudur. Merdiven altı söylemiyle eleştirilen
ve zaten yasal meşruiyeti olmayan kurumlardan söz etmiyoruz. Pratik ve somut
gerçeklikten söz ediyoruz. 7. ve 11.
sınıfta okuyan iki çocuğunuz varmış gibi çocuklarınız için daha iyi bir gelecek
amacıyla bir dershane araştırma sürecine girin ve dershanelerin yasalmış gibi
görünen ve farklı isimlerle yaşamaya devam eden dershane gerçeğini kendi
gözlerinizle görün.
Aileler çocuklarının geleceği adına ekonomik güçleri oranında konum
alıyorlar. Gücü yeten veliler anaokulundan itibaren, yetmeyenler ise en azından
lise son sınıfta evladının geleceğinden çalmama adına elinden gelen fedakârlığı
göstermek çabasıyla çırpınıyor.
Bu basit gerçeği göremeyen eğitim bürokrasisi ile millet arasındaki
makasın böylesine açık olmasını nasıl izah edeceğiz. Milletin ferasetini hafife
alan, “halka rağmen halk için” anlayışının çok çok gerilerde kalmış olması
gerekmiyor muydu?
Kademeler arası geçişi düzenleyen sınav sistemi geçerli olduğu sürece
velilerden gelen sınav odaklı eğitim talebini dikkate almayan her kurum ya da
öğretmen zaman içerisinde anlamını kaybedip değersizleşiyor.
Kendi müfredatı üzerinde söz hakkı olmayan ve veli beklentileri sebebiyle
pratikte dershaneler gibi çalışan özel okulların eğitim sistemi içindeki payını dünya sistemiyle karşılaştırmak çok da anlamlı değildir.
Böylesine önemli bir ekonomik darboğaz içindeyken yasal olarak varlığını
devam ettiren özel okullar üzerinden işleyen sistemi veli mağduriyetlarini
dikkate almadan savunabilen bir Milli Eğitim Bakanı’nın bu çerçevedeki
eylemleri yasal olabilir, fakat helal midir?
Ya da çocuklarının geleceği adına tüm birikimini özel okullara yatıran
velilerin mecburiyetten kaynaklı tercihleri sonucu ortaya çıkan mevcut tablonun
yasal olduğu için etik olduğunu söylemek mümkün olsa da yapılan iş ahlâki
midir?
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Türkiye İstatistik Kurumu’nun 2023
yılı raporu üzerine açıklamalarına bakalım:
“Türkiye İstatistik Kurumu’nun 2023 yılı
doğum istatistikleri endişe vericidir. Buna göre 2001 yılında 2,38 olan
doğurganlık hızı, 2023 yılında 1,51’e gerilemiştir. Yani nüfusun kendini
yenileme eşiği olan 2,1 seviyesinin altındayız.
Bu, açık söylüyorum, Türkiye açısından varoluşsal bir tehdittir, bir felakettir.” (14)
Doğurganlık hızının düşmesini sadece sapkın akımların faaliyetleriyle
açıklamak bu millete hakarettir.
Asıl müdahale gerektiren problemli alanları yok sayarak, ortaya koyduğu
yenilikler itibariyle riskleri de bünyesinde barındıran ve çıktılarını ancak
beş on yıl sonra değerlendirebileceğimiz yeni bir sistem iddiasıyla ortaya
çıkmak bir anlamda mevcut problemlerin üzerini örterek topu
taca atmak ya da gerçeklikle yüzleşmeden kaçmak anlamına
gelecektir.
Milli Eğitim Bakanlığı, Cumhurbaşkanının açıklamalarını dikkate
almalıdır.
Kademeler arası geçişi düzenleyen sınav sistemi geçerli olduğu sürece
velilerden gelen sınav odaklı eğitim talebini dikkate almayan her kurum ya da
öğretmen zaman içerisinde anlamını kaybedip değersizleşeceğini daha önce
tecrübe ettiğindenden, bir kez daha yasalar ve vicdanları arasında sıkışacak ve
yine büyük ihtimalle öğrencilerini sınava daha iyi hazırlayan bir yöntem
arayışına gireceklerdir.
Yayınlanan raporlar tehlikenin habercisidir.
Aynı hataları tekrar tekrar sergileyip ders çıkaramıyor olmak ızdıraba
vesiledir.
“TYMM
kapsamında ortaya konulan beceriler çerçevesi aşırı detaycı, beceri setleri ve
süreç bileşenleri yönüyle yoğun ve ilgili dersin, öğretmenin ve öğrencinin
özelliklerini sınırlandırıp tekdüzeleştiren bir yapıyı önermektedir. TYMM kapsamında referans alınan beceriler
çerçevesi farklı ülke uygulamalarını eklektik ve yığma bir mantık içeren bir
yapıya sahiptir. Eğilim, sosyal duygusal öğrenme becerileri, değerler,
okuryazarlıklar ve beceri çerçevesi ile süreç bileşenlerinden oluşan
uygulayıcılar için anlaşılması zor, sürdürülebilir bir şekilde ders süreçlerine
yansımaları izlenemez bir kavram
enflasyonundan bahsetmek gerekir. Bu da çerçevenin yoğunlaşmasına,
anlaşılma sorununa, tekrarlara ve ilgili dersle ilişkisinin zayıflamasına sebep
olmaktadır.
“Beceri temelli yaklaşım” süreç işleyişi itibariyle yapılandırmacı,
çıktıları itibariyle davranışçıdır. Size, siz istiyormuşsunuz gibi hissettirerek
kendi istediğini dikte eden bir yönü vardır.
Bu yönüyle post-modern bir anlayıştır. Post-modern bir dünya görüşünü, mevcut küresel ekonomik sistemin
sürekliliğini ve insanı makine gibi kodlarla tasavvur eden düşünceyi esas
alarak hazırlanan beceri setlerinin mutlaka sıkı bir şekilde sorgulanması, buna
hemen râm olunmaması gerekir.” (15)
“TYMM’nin ana omurgasını oluşturan “K12
Beceriler Çerçevesi” kapsamında erdem ve değerleri ihtiva eden bütüncül bir
yapı tasarımının olmadığı bilinmektedir. Bu ana omurgaya ek olarak ilave edilen
Erdem Değer Eylem Modeli’nin (EDE Modeli) EDE becerilerle, alan beceriyle,
öğrenme çıktılarıyla ve eğilimlerle bağlantısına ilişkin boşlukların olduğu
göze çarpmaktadır. Her ne kadar TYMM
Ortak Metninde EDE’nin ilişkilendirildiği ifade edilse de bu durum
ilişkilendirmeden ziyade ayrı bir modül olarak ek yapmaktan (başka bir metni
alıp araya yapıştırmaktan) ibarettir. (16)
“Ortak metne bakıldığında K12 beceriler
çerçevesinin esas alındığı ancak buna Erdem Değer Eylem (EDE) modeli gibi
eklemeler yapılarak eklektik bir program
tasarımı gerçekleştirildiği görülmektedir. Değerlerin programa eklenmesi
olumlu olmakla birlikte programın bileşenleri arasında yeterli bütünlüğün
sağlanamadığı ve bu bileşenler arasındaki ilişkinin yeterince açık bir şekilde
ortaya koyulamadığı görülmektedir.” (17)
“Modern dönemi ve onun insan ve
toplum anlayışını yansıtan ve bu yönüyle insanı bütünlemekte eksik kalan bir
çerçeve oluşturulduğu; okuryazarlığın daha çok teknik, bilişsel ve pragmatik bir zeminde ele
alındığı; insanın değer
yüklü ve anlam arayıcı yönünün göz ardı edildiği görülüyor. “Bilgi”, “veri”, “dijital”, “sistem”,
“finansal”, “vatandaşlık” gibi okuryazarlık becerileri insanı, veriyi işleyerek
sisteme destek olan, bu sayede ekonomik katkı ve çıkar üreten bir varlık olarak
resmediyor. İnsanın değer yükleyici ve anlam üretici yönü okur-yazarlık
becerileri setinde yer almıyor. Din, sadece “Kültür okuryazarlığı” başlığı
altında “din kültür ilişkisini fark eder” şeklinde süreç bileşeni olarak bu
becerilere eklemlenmiş. Bu durum dinin kültürel düzeye indirgenmesi anlamına
geliyor. Halbuki din; bireysel ve toplumsal hayatı farklı boyutlarıyla derinden
etkileyen; hayata anlam ve düzen verme ideali taşıyan başat bir sosyal
kurumdur. İnsanı madde ve mana, ruh ve beden, zihin ve kalp gibi ikilemler ile
açıklayan ve bunların her ikisini de aynı derecede önemli gören bir programda dinin sadece
kültürel bir düzlemde ve oldukça dar bir çerçevede kendine yer buluyor olması
bütünlük açısında bir tezat teşkil ediyor.” (18)
Bütünlük açısından bakıldığında önemli bir ayrıntı dikkat çekiyor;
“19. Milli Eğitim Şurası'nda ilkokul 1, 2 ve 3. sınıflara Din Kültürü
ve Ahlak Bilgisi dersi koyulması, 20. Milli Eğitim Şurası’nda da okul öncesinde
din ve değer eğitimine yer verilmesi yönünde alınan şura kararlarına rağmen
taslak programlarda böyle bir düzenlemeye yer verilmediği görülmektedir.” (19)
Üzerinde on yıl çalışılmış olduğu ifade edilen Maarif Modeli'nin çocukların
karakterlerinin olgunlaştığı en önemli yaş aralığında Milli Eğitim Şurası kararlarına rağmen din ve değer eğitimine yer vermemesi ne ifade
eder?
“K12 Beceriler Çerçevesi mevcut
küresel ekonomik sistemin dayandığı felsefeyi yansıtan, insanı dinî ve ahlaki
değerlerden uzak bir varlık gibi tasavvur edip ona belirli beceriler
kazandırmayı amaçlayan bir içeriğe sahiptir.
Maarif Modeli’nde “Alan Becerileri” başlığı
altında dört alan becerisine yer verilmektedir. Bunlar Türkçe, Sosyal Bilimler,
Matematik ve Fen Bilimleri alan becerileridir. Beceriler çerçevesini kurgulayan yaklaşım, insanın manevi, ruhi ve
kalbi yönünü dikkate almayan, dinin insan hayatındaki yerini görmezden gelen
pozitivist bir yaklaşımdır. Bu felsefeye dayanan bir programa
Erdem-Değer-Eylem (EDE) Modeli eklemlenerek
yerli ve millî bir Maarif Modeli’ne ulaşılmaya çalışılmıştır. Ancak EDE Modeli,
program genelinde bir eklenti gibi durmakta ve oldukça ayrıntılı göstergelerle
ifade edilmiş karmaşık bir süreç içermektedir. Nitekim öğretim programlarında
değerlere, öğretme-öğrenme yaşantıları içerisinde kısa atıflarla yetinilmiştir.
Öğrencilere erdem ve değer
kazandırabilmek için millî ve manevi değerlerimizin öğretim programının özünü
oluşturması gerekir.” (20)
Modele ismini veren maarif
kavramının sebep olduğu tartışmalar meselenin hangi zeminde ele alındığını
göstermesi bakımından ibretliktir;
“Maarif Kolejleri
Türkçe-İngilizce eğitim-öğretim yapan ve devlet tarafından 1955 yılında kurulan
yatılı ortaöğretim kurumlarıdır. 1950'lerden sonra sanayileşme ve uluslararası
ilişkilerin her alanda artmaya başlaması ile yabancı dil bilen eleman ihtiyacı
da artırmıştır. Genel eğitim veren ortaöğretim kurumlarında istenilen düzeyde
yabancı dil öğretilmediğinden, dile karşı duyulan ilgi ve isteği de mevcut
okullar karşılayamadığından Milli Eğitim Bakanlığı, yabancı dilde eğitim veren
Maarif Kolejleri adıyla yeni ortaöğretim kurumlarını açmıştır. Ancak bu
okulların açılışında ki en önemli sebep; Türkiye'nin İkinci Dünya Savaşı
sonrasında ABD ile yakınlaşması ve NATO'ya girmesidir. İlk etapta 1955 yılında
Eskişehir, İstanbul, İzmir, Konya ve Samsun'da Maarif Koleji açılmıştır.
Hazırlıkları 1955 yılına yetiştirilemediğinden Maarif Koleji Diyarbakır'da 1956
yılında açılmıştır. 1970'ten sonra Ankara, Bursa, Erzurum ve Adana'da da Maarif
Kolejleri açılmış ve böylelikle Maarif Koleji sayısı 10'a çıkmıştır.
Türkiye'nin kalkınması için büyük bir hamle olarak görülen bu okullarda, öğrencilerin
milli duygularla bezenmesi ve bir yabancı dili çok iyi öğrenmeleri
hedeflenmiştir. Maarif Kolejlerinde Türk öğretmenler yanında sözleşmeli, Barış
Gönüllüsü ve Fulbright burslusu yabancı öğretmenler de görev yapmıştır. Maarif
Kolejlerinde yabancı dil eğitiminin yanında diğer alanlarda da genellikle
kaliteli bir eğitimin verilmesi bu okulları kısa sürede cazip eğitim kurumları
haline getirmiştir. Maarif Kolejleri, 1973 yılında Milli Eğitim Temel
Kanunu'nun yürürlüğe girmesinin akabinde 1975 yılında Anadolu Lisesi adını
almıştır.” (21)
“Maarif Kolejleri, Türkiye'nin
ABD ile ilişkilerinin gelişmesi ile eş zamanlı olarak ortaya çıkan İngilizce
bilen eleman ihtiyacını karşılamak ve ABD desteği ile kurulan Orta Doğu Teknik
Üniversitesine öğrenci kaynağı olması hedefleri ile kurulmuştur.” (22)
Ali Erken’in kaleme aldığı “Amerika ve Modern Türkiye’nin Oluşumu”
isimli eser konu ile igilenenler için önemli bir kaynaktır. Ford Vakfı, Orta
Doğu Teknik Üniversitesi’nin en önemli destekçilerindendir. (23)
Modelin adını maarif koyduğumuzda
meselenin çözüldüğünü düşünenlere tarihsel
tecrübemizi dikkate almalarını tavsiye edebiliriz.
Eğitim-Bir-Sen çekinceleri olmakla birlikte yeni modele daha olumlu
yaklaşmaktadır.
“Türkiye Yüzyılı Maarif Modelinin
temel iki düzlemi olan “yetkin” ve “erdem” boyutlarından, yetkinlik boyutu
özünde ABD gerçekliği olan K12 becerilerine havale edilmiştir. Bu durum Türk
Eğitim Sisteminin çağla buluşması için olumlu iken; programın uygulanacağı Türkiye’nin eğitim kültürü,
sosyo-ekonomik durumu ve öğretmen donanımı noktalarında, ciddi uygulama
zorluklarına yol açacaktır.
Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli öğretim
programlarına, ithal edilen K12 beceri setini telafi için olsa gerek, önemli
milli ve yerli dokunuşlar yapılmış olması sevindirici. Zira eğitim, bazı
boyutları itibarıyla evrensel olsa da, özü itibarıyla kültüreldir. Bu yüzden
eğitim modelleri topyekûn ithal edilemez, ülke gerçekliği bağlamında üretilir.
Sonuçta; Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli, doğru
yönde atılmış bir adımdır. Ancak bu adımın Modelin amaç ve vizyonuna
erişebilmesi için, önemli yerli ve milli dokunuşlarla tahkim edilmesi gerekir.
Ayrıca bu programın uygulanma boyutu ve öğretmenlerin buna göre yetiştirilip,
eğitilmesi konusu çok acil olarak ele alınmalıdır. Okulların beceri temelli
öğretime uygun hale getirilmesi için gerekli mevzuat değişikliklerinin yapılıp,
alt yapı ve donanımın buna göre hazırlanması önemlidir.
Son tahlilde; yaklaşık iki asırdır, kendini
inkâr manasına gelecek şekilde eğitim modeli
ithal eden Türkiye için, Türkiye
Yüzyılı Maarif Modeli, eğitimi, maarifleştirme noktasında atılmış cesur bir
adımdır. Bu adım, kimi eksiklik ve aksaklıklar bahane edilerek heba
edilmemelidir. Bu cesaret,
yapılacak iyi niyetli tavsiye ve katkılarla tahkim edilmelidir.” (24)
Eğitim-Bir-Sen geldiği noktayı göstermesi açısından da dikkate alınması
gereken raporda cesur olarak tanımlanan
adımın işaret ettiği nokta, üzerinde durulması gereken bir başka problemli alana işaret eder.
“Aydınlanma ve 19. yüzyılın Avrupa
tarihinde bırakmış olduğu en belirgin izlerden biri ilerlemecilik ve
akılcılığın, zaman içinde bilimlere olan mutlak bir imana yol açmasıdır.
İnsanın doğayı kontrol altına alabilme becerisinin gelişimi, bilimsel ve teknik
ilerlemeler, bilim insanlarında yaptıkları işin nesnelliğine ve bilimden elde
edilecek olanlara yönelik sarsılmaz bir inanca dönüşmüştür. Diğer taraftan ise,
devletlerin bilimden azami olarak fayda sağlamaya çalışmasına ve bilimsel
çalışmaları desteklemesine neden olmuştur. Böylece 19. yüzyıl, devlet
kontrolünde gelişen bilim, bilim adamı kavramı ve bilimselcilik yaklaşımının
doğuşuna şahitlik etmiştir. II. Sanayi Devrimi ile birlikte otoritesini ve
itibarını daha da sağlam temellere oturtan bilim ve bilimselci yaklaşım, doğa
bilimlerinde ve sosyal bilimlerde pek çok yeni disiplinin oluşumuna da neden
olmuştur. Bilimselci yaklaşımın etkinliği öylesine hissedilir hale gelmiştir
ki, bazı dini çevrelerde din ile bilim
arasında uzlaşım kurma çabaları, dini düşünceye meşruiyet kazandırmak için
tercih edilir hâle gelmiştir.” (25)
Bir başka ifadeyle yenilgi psikolojisi.
Fatih Durgun dikkat çeken
kitabında hikayenin bir başka cephesine işaret eder. Aydınlanma serüveni her
ülkede aynı mahiyette seyretmemiştir. Buna rağmen tüm dünyada bilimsellik adeta din karşıtlığı gibi anlaşılıyor ve bu
durum sorgulanamazmış gibi meseleye
yaklaşan çevrelerin de bu çevrelerin kuru gürültülerine
dikkat kesilenlerin de aldıkları konum sağlıklı görünmekten uzaktır.
Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli üzerine Kemalist çevrelerin itirazlarının
Atatürkçülük ve Bilimsellik odağında toplandığı ifade edilebilir. Söz konusu
çevreler içinde İslâm’a (dine değil) ait bir kırıntı olan her çalışmaya itiraz
ederken işe yaradığını tecrübe ettiklerinden olsa gerek bu iki maskeyi
kullanmayı alışkanlık haline getirmişlerdir. Bu çevrelerin bilimsel değil diye
eleştirdiği her çalışmanın, içinde İslâm var biz o yüzden karşıyız şeklinde
anlaşılması için yeterince tecrübemiz vardır. Bu çevrelerin müfredat
tartışmalarını Kemalizm bağlamına hapsetme gayretlerinin yukarıda ifade etmeye
çalıştığımız asıl tehlikenin üzerini örtmek gibi bir işlevi olduğu dikkate
alınmalıdır. Türkiye’de sol antiemperyalist olma iddiasını terk etmekle
kalmamış adeta küresel sermayenin bu topraklardaki taşeronluğuna soyunmuştur.
Oysa aklı başında her vatandaşın şu soruyu sorması gerekir; UNESCO ve UNICEF benim eğitim sistemimin dizaynına ne hakla
karışabilir?
Eğitim sistemimiz can çekişmektedir. Matematik ya da Fizik öğretemiyor
oluşumuzun kısır ideolojik tartışmaların ötesinde ve daha derinlerde yatan
sebepleri üzerinde kafa yormak zorundayız.
Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli büyük iddialarına rağmen UNESCO 2030
Eğitim Vizyonu’nun gereği olan K12
Beceriler Çerçevesi üzerine bina edilmiş, Ahlâk ve Erdem sosuyla bezenmiş ve ülke gerçekliğinden kopuktur.
Anayasalar toplumsal uzlaşma metinleri olup tüm anayasa metinlerimiz
olağan üstü şartlar ve darbe dönemlerinin ürünüdür.
"Cumhuriyet elitleri, dini
bağların güçlü olduğu ümmetçi bir toplumdan seküler bir Türk ulusu inşa etmeyi
kendilerine hedef olarak tanımladırlar. Bunu gerçekleştirmek için öncelikli
olarak resmi din ifadesi Anayasa’dan çıkarılmış, ardından din dersleri, Arapça
ve Farsça dersleri müfredattan çıkarılmış ve geçmiş ile bağı koparmak için
alfabe değiştirilmiştir. Pozitivist bir bilim anlayışı çerçevesinde modern
eğitim sistemi tasarlanmıştır. Aklı ve bilimi kutsayan ve dini aşağılayan
pozitivist anlayışı ile insan yetiştirmek hedeflenmiştir. Cumhuriyetin ilk
yıllarında, yeni bir kimlik, ulus ve devletin yaratımını hedefleyen bu
modernleşmeci proje Kemalizm olarak tanımlanmıştır.
Kemalizm, Cumhuriyetin
kuruluşundan günümüze eğitim sistemi üzerindeki kurucu etkisini sürdürmektedir.
Bu ideoloji, devleti bireye önceleyen, farklılıklara izin vermeyen ve tek tipçi
bir eğitim anlayışını dayatmaktadır." (26)
Taslak modelde iddia edilenin aksine eğitim sistemimiz
ideolojiler üstü değil, Kemalizm ideolojiin hakim olduğu bir sistem olup toplumsal uzlaşıyı
temsilden uzaktır. Yeni modelin bu gerçekliğe hiç bir itirazı yoktur.
Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli eğitim sistemimizin daha temel ve yapısal
sorunları üzerine odaklanmak ödeviyle geri çekilmelidir.
Toplumsal uzlaşma zeminin
tezahürü olarak ortaya çıkmasını umduğumuz yeni anayasa sonrasında o uzlaşının
yansıması olacak yeni bir eğitim sistemi ülke için kaçınılamaz zorunluluktur.
Alparslan Aydar
Mîsak Dergisi
Sayı: 403 / Haziran2024
1- Değerler Eğitim Merkezi(DEM), “TÜRKİYE YÜZYILI MAARİF MODELİ”
DEĞERLENDİRME ve ÖNERİLER, 09 Mayıs
2024 https://dem.org.tr/arastirma/degerlendirme/2024/05/degerlendirme-turkiye-yuzyili-maarif-modeli
3- Çocuk Vakfı / Mustafa Ruhi Şirin)
4- Metin ALTUNKAYNAK, UNESCO 2030 Eğitim Raporunda Umut Veren
Uygulamalara Genel Bakış : Doküman İncelemesi, Uluslararası Temel Eğitim
Çalışmaları Dergisi, 2020 Cilt 1, Sayı 1, 40-47
5- Metin ALTUNKAYNAK, age.
6- Metin ALTUNKAYNAK, age.
7- 21. Yüzyıl Becerileri Ve Değerlere Yönelik Araştırma Raporu, Talim ve
Terbiye Kurulu Başkanlığı, Ankara, 2023, S, 5
8- Ahmet YILDIRIM, Rıza MEMİŞ, Özlem AKSU, Zuhal ALTUNBAŞ,
Sosyal-Duygusal Öğrenme Becerilerinin Ölçülmesi, MİLLÎ EĞİTİM, Cilt: 52, Özel
Sayı/2023, Sayı: 1, S, 1119-1136
9- K-12 Beceriler Çerçevesi: Türkiye Bütüncül Modeli Üzerine Bir
Çalışma, Petek AŞKAR, Arif ALTUN, MİLLÎ EĞİTİM, Cilt: 52, Özel Sayı/2023, Sayı:
1, S, 925-940
10- ‘Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli’ Öğretim Programları Ortak Metni,
2024
11- Değerler Eğitim Merkezi (DEM), “TÜRKİYE YÜZYILI MAARİF MODELİ”
DEĞERLENDİRME ve ÖNERİLER, 09 Mayıs 2024
S.4
12- Enstitü Sosyal, Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli Taslak Müfredatı
Hakkında Genel Değerlendirme, Mayıs 2024, No:2 S, 4
13- Değerler Eğitim Merkezi(DEM), “TÜRKİYE YÜZYILI MAARİF MODELİ”
DEĞERLENDİRME ve ÖNERİLER, 09 Mayıs 2024
S.2 https://dem.org.tr/arastirma/degerlendirme/2024/05/degerlendirme-turkiye-yuzyili-maarif-modeli
14-
https://www.tccb.gov.tr/haberler/410/152442/-turk-demokrasisi-yeni-ve-sivil-bir-anayasayi-ulkemize-kazandirarak-darbe-gelenegi-ile-hesaplasmasini-tamamlamalidir-)
15- DEM age. S.5
16- DEM age. S.6
17- İLKE - İlim Kültür Eğitim Vakfı, TÜRKİYE MAARİF MODELİ ÖĞRETİM
PROGRAMLARI ORTAK METNİNE DAİR ÖNERİLER
18- İLKE – age.
19 - İLKE – age.
20- ÖNDER, “TÜRKİYE YÜZYILI MAARİF MODELİ” DEĞERLENDİRME RAPORU
21- Mehmet Gündüz, Türkiyede
yabancı dilde öğretim yapan resmi ortaöğretim kurumları: Maarif kolejleri
(Doktora Tezi)
22- Halil İbrahim Çelik, Türkiye-
ABD İlşkilerinin Eğitim Boyutu ve Fulbright Programı, NOBEL Akademik
Yayıncılık, Ankara, 2021 S.
23- Ali Erken, Amerika ve Modern
Türkiye’nin Oluşumu, Vakıfbank Kültür Yayınları
Mîsak Dergisi, Sayı: 371 / Ekim 2021,
https://www.alparslanaydar.com.tr/2021/10/amerika-ve-modern-turkiyenin-olusumu.html
24- Eğitim-Bir-Sen Türkiye Yüzyılı
Maarif Modeli Öğretim Programları Değerlendirilmesi: Tespit ve Önerileri
Mayıs 2024, S.10-12
25- Fatih Durgun, Modern Avrupa Tarihini Yeniden Düşünmek, Ketebe, İst
2021
26- Eğitim-Bir-Sen Müfredatın
Demokratikleştirilmesi, Geç Kalmış Bir Reform 2017, S. 22