Üniversite yıllarında, biraz da merakla yüz yaşını aşmış bir pîrifâniyi ziyaret etmiştik.
Hayatının nasıl geçtiğini,
yaşadıklarını sorduk.
Çok şey anlatmasını bekliyorduk.
Bitirmesi fazla sürmedi.
Üç yıl orada, beş yıl burada, yirmi
yıl şurada...
‘Her şey sanki daha dün gibi’ diyordu.
Su gibi geçmişti hayat...
Hiçbir şey anlamamıştı!
Allah-u Teâlâ asla unutmamamız gereken
hakikati hatırlatıyor:
Üniversite yıllarında, biraz da
merakla yüz yaşını aşmış bir pîrifâniyi ziyaret etmiştik.
Hayatının nasıl geçtiğini,
yaşadıklarını sorduk.
Çok şey anlatmasını bekliyorduk.
Bitirmesi fazla sürmedi.
Üç yıl orada, beş yıl burada, yirmi
yıl şurada...
‘Her şey sanki daha dün gibi’ diyordu.
Su gibi geçmişti hayat...
Hiçbir şey anlamamıştı!
Allah-u Teâlâ asla unutmamamız gereken
hakikati hatırlatıyor:
"Cinleri ve insanları (ancak) bana
ibâdet etmeleri için yarattım."
İbadet: Allah’ın (cc) rızasını
kazanmak ve O’na ta’zim etmek niyetiyle her emrini, emrettiği gibi yerine
getirmektir.
Hayatın her anı ve kademesinde
alemlerin rabbine itaat.
Razı olacağı bir hayat...
Bir amelin Allah katında makbul
olabilmesinin yani amel-i salih olabilmesinin üç şartı vardır:
İman, niyet ve itaat.
Rahman ve Rahîm olan Allah'ı adıyla...
İman ilk şart.
Yani yapıp ettiklerinizi kim için ve
kimin adına yaptığımızın adını koymak.
İman, ihlâs ve ihsan kalbin ameli...
Bütün ibâdet ve salih amellerin
değişmeyen şartları.
"De ki: 'Sînelerinizde
olanı gizleseniz de açıklasanız da, Allah onu bilir. Göklerde olanı da yerde
bulunanı da bilir.' Ve Allah, herşeye hakkıyla gücü yetendir."
(Âl-i İmran:3)
Ve Efendimiz(sav) uyarıyor:
"Herkes yaptığı işin
karşılığını niyetine göre alır."
"...Üç şey vardır ki,
mü’minin kalbi bunlarda ihanet edemez. Bunları edâ edince hak’dan ayrılmaz.
Bunlar; amelde Allâh’ın rızasını esas almak (ihlâs), müslümanlara nasihat etmek
ve cemaat halinde bulunmanın vecibe olduğuna inanmaktır."
Alemlere rahmet olarak gönderilen Peygamberimiz
Efendimiz (sav); ihlâsla ilgili olarak, asla unutmamamız gereken şu hakikati
tebliğ ediyor:
“Kıyâmet gününde insanların üzerine
ilk hüküm verilecek olan şehid edilen kimsedir. Bu kimse getirelecek ve ona
Allahu Teâlâ (cc)’nın nimetleri tarif edilecek, o da onu tanıyacaktır.
Kendisine “Bu nimetler için ne yaptın?” diye sorulacak!.. O Kimse:
“Senin uğrunda (yolunda) savaştım, nihayet şehid edildim” diyecektir. Allahu
Teâlâ (cc) “Yalan söyledin!.. Sen ‘cesur ve kahraman’ denilsin diye
savaştın, gerçekten denildi de” buyuracak. Sonra onun hakkında emir verecek
ve yüzüstü sürüklenerek nihayet cehenneme atılacaktır.
Daha sonra ilim öğrenip, öğreten ve
Kur’an-ı Kerim’i okuyan kimse (alim) getirilir. Allahu Teâlâ (cc) kendisine
nimetlerini tarif edecek, o da onları tanıyacaktır. Sonra: “Bunları elde
etmek için ne yaptın?” diye sorulacaktır. O kimse: “İlmi öğrendim ve
öğrettim. Senin rızan için Kur’an-ı Kerim’i okudum” diyecek... Allahu Teâlâ
(cc) “Yalan söyledin!.. Lakin sen ‘Alim’ denilsin diye öğrendin. Kur’an-ı
Kerim’i de ‘O kârîdir’ (güzel okuyucudur) denilsin diye okudun. Gerçekten
denildi de!..” buyurucaktır. Sonra onun hakkında emir verecek ve yüzüstü
sürüklenecek, nihayet cehenneme atılacaktır.
Bir de Allahu Teâlâ’nın (cc) yakasını
genişlettiği ve kendisine malın her çeşidinden verdiği kimsedir. Bu kimse de
getirilecek, ona nimetler tarif edilecek, o da onları tanıyacaktır. Sonra “Bunları
nasıl elde ettin ve hangi gaye için kullandın? “suali sorulacaktır. O
adam, “Uğrunda mal sarfedilmesini istediğin hiçbir yol bırakmadım. Mutlaka
senin rızan için sarfettim” diyecek. Allahu Teâlâ (cc), “Yalan söyledin!..
Bu malları sen cömert desinler diye sarfettin. Gerçekten denildi de!”
buyuracak. Sonra onun hakkında emir verilecek ve yüzüstü sürüklenerek cehenneme
atılacaktır.”
Allahu Teâlâ'nın değil de insanların
rızasını esas alanların ve görünürde hiç bir kusurları olamayan bu tiplerin
akıbeti "yüzüstü sürüklenerek cehenneme atılmak"tır.
Allahu Teâlâ'nın rızasını esas almayan
hiç bir amelin kıymeti olmadığını hatırlatan ve ebedî ahiret saadetine vesile
bir uyarı...
Oysa bizler, içinde yaşadığımız
gösterişler çağının gereklerini yerine getirmekte tereddüt etmiyor gibiyiz.
Alışkanlıklarımız, küçük bir köye
dönen ortalama dünya vatandaşlarının alışkanlıklarından pek de farklı değil.
Cebimizde kaldığı sürece çokluğu
hepimize fayda sağlayacak olan para kalbimizin başköşesinde yer kaplıyor.
Paranın, makamın ve ilmin asıl
gayesini muhtemelen unuttuk.
Görünen o ki aslı kaybettik...
Hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için
yaşıyoruz.
Abdullah İbn-i Mesûd (ra) rivayet
ediyor:
“Rasûlallah (sav) bir hasır
üzerinde uyumuşlardı. Uykudan kalktı, fakat hasır vücûdunda iz bırakmıştı.
Bunun üzerine “Ya Rasûlallah!. Size bir yatak tedarik etsek olmaz mı?” dediler.
Rasûlallah (sav): “Benim dünya ile
ne işim var. Ben dünyada bir ağaç altında gölgelenip de bırakıp giden bir yolcu
gibiyim.” buyurdular.