Eğitim sistemimizin yavrularımızı hayata hazırlama açısından yetersiz
olduğu noktasında fikir birliği içerindeyiz.
Sınavlar hayatımızın bir parçası haline gelmiş durumda. Üstelik bu süreç
üniversiteye geçişle de son bulmuyor.
Bitmeyen bir çile gençlerimizi esir almış durumda.
Akademik anlamda en iyi üniversitelerden mezun olamayan gençlerimiz bir
süre sonra hayatın gerçekleriyle karşılaştıklarında kendilerini aldatılmış ve
oyalanmış hissetmekteler.
Yirmi yıla yakın süren bir çabanın ardından ellerine geçen neredeyse bir
hiç. Çoğu gencimiz "ne iş olsa yaparım" noktasına
geldiğinden mezun olduğu alanda çalışamıyor.
En iyi üniversitelererden mezun olamayan öğrencilerimizin iş hayatına bir
adım geride başladığının farkında olan veliler çocukları adına en kaliteli
okullara talip oluyorlar. Ellerinden gelen fedakârlığı göstermekte tereddüt
etmiyorlar.
Son on beş yılda ekonomide yakaladığımız istikrar vatandaşın cebine
istenilen oranda yansımadı.
Zira bir mesele haline gelen eğitim her aile bütçesi için önemli bir gider
kalemi.
Aileler ekonomik güçleri oranında konum alıyorlar. Gücü yeten veliler
anaokulundan itibaren, yetmeyenler ise en azından lise son sınıfta evladının
geleceğinden çalmama adına elinden gelen fedakârlığı göstermek çabasında.
Bu sebeple son sınıfa geçen öğrenci velileri son bir gayret elde avuçta ne
varsa eğitime yatırmakta.
Eğitim Bir Sen'in bu yıl ikincisini yayınladığı Eğitime Bakış
2017 İzleme ve Değerlendirme Raporu dikkatle incelenmeli:
"Bazı özel dershanelerin temel liselere dönüştürüldüğü 2015 yılında
Temel Liselerdeki öğrencilerin %17’si 11. sınıf ve %58’i 12. sınıf
öğrencilerinden oluşmakta iken, 2016 yılına gelindiğinde ise Temel Liselerdeki
öğrencilerin %21’i 11. sınıf öğrencileri iken 12. sınıfa devam eden
öğrencilerin oranı %45’e düşmüştür.
20 Mart 2012 tarihli ve 28239 sayılı Millî Eğitim Bakanlığı Özel Öğretim
Kurumları Yönetmeliğinin 51. Maddesinde her sınıf düzeyinde kayıtlı öğrenci
sayısının toplam kontenjanın yüzde 40’ını geçemeyeceği belirtilmiş olmasına
rağmen, 12. sınıf öğrencilerinin oranı 2015 yılında %58 ve 2016 yılında ise %45
oranındadır." (Eğitime Bakış 2017 İzleme ve Değerlendirme Raporu,
Eğitim Bir Sen S.74)
Yaşadığımız süreç sebebiyle ortaya çıkan sermaye gücünün bir şekilde eğitim
politikaları üzerinde etkili olduğu söylemek malumun ilanı...
Geçtiğimiz yıl, özel okullaşma oranındaki artışı bir başarı hikâyesi olarak
sunan, ilgili genel müdürü de en başarılı genel müdür olarak takdim eden
anlayışın sermaye taşeronluğu yaptığını söylemek abartı sayılmamalı.
Yeni Türkiye söylemi hepimizin dilinde.
Millî Eğitim Bakanlığı Müsteşarı Yusuf Tekin, ÖNDER İmam
Hatipliler Derneğince Çeşme’de düzenlenen 14. İmam Hatipliler Kurultayı´nda
yaptığı konuşmada “Türkiye´de eğitim sistemi cumhuriyetin
kuruluşundan itibaren hiç değişmemiştir. Bunu çok iddialı olarak
söylüyorum." tesbiti içinde bulunduğumuz halin tahlili
açısından ibretliktir.
Sınav sistemi üzerinde yapılan değişiklikleri eğitim sistemi değişikliği
olarak konuşuyor olmamız, MEB bürokrasisinin savrulduğu tükenmişliğin
göstergesi olarak da okunabilir.
Eğitim adına hemen her şey eski Türkiye mantığıyla yürürlükte.
Yeni Türkiye, Eski Eğitim...
Özel Öğretim Kurumlarının Tevhid-i Tedrisat'tan kaynaklanan
yasal zorunluluklar sebebiyle farklı bir eğitim felsefesi ve müfredatıyla
ortaya çıkamadıklarını da hatırlatalım.
Özel Öğretim Kurumlarını farklı kılan asıl unsur öğrencilerimizi bir üst
eğitim kurumuna hazırlamaktaki becerileri. Bir başka ifadeyle daha iyi test
çözdürmekte ortaya koydukları maharet.
Özel Öğretim Kurumları farklı bir eğitim anlayışı ve felsefesiyle ortaya
çıkamadığı ve test sarmalından kurtulamadığımız sürece MEB in zaaflarından
beslenmeye devam edecektir.
Mevcut şartlar içerisinde Özel Öğretim Kurumları oranındaki artış MEB'in
kalitesizliğinin tescili anlamına gelecektir.
Sınavlara, test sistemine, mecburi temel eğitimin on iki yıla çıkarılmasına
vb itiraz ediyor olmanın verdiği entelektüel haz ile sorumluluk sahibi olunduğunda
karşılaşılan gerçeklikler arasındaki derin uçurum, çözüme ulaşma imkânımızı
ötelemekte.
Görünen o ki MEB eğitimin ana omurgasında yeni Türkiye ideali ile uyumlu
bir düzenleme düşünmüyor.
Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı'na getirilen Alparslan Durmuş,
müfredat değişimi tartışmaları sırasında Kemalistlerin yükselen eleştirileri
karşısında 'aslında bir şey değiştirmedik' anlamına
gelen açıklamasıyla süreci özetlemişti.
Bu durumda daha iyi bir eğitim sistemi ortaya koyana kadar sınav sistemi
üzerinde gözlenen aksaklıkların düzeltilmesi en doğal beklenti halini alıyor.
Fakat MEB kendisine ayrılan onca bütçe ve sunulan onca imkâna rağmen,
mevcut bürokratik yapısıyla umutlarımızı örseliyor.
Cumhurbaşkanının yalnızlığı MEB'de de kendisini hissettiriyor.
Yeni Akit 15 Ocak 2018
Yeni Akit 15 Ocak 2018
