Fazilet Toplumu - Alparslan Aydar

Fazilet Toplumu

    İslâm, insanların hem bu dünyada hem de ahirette kurtuluşlarına vesile olan ilahi nizamdır. Anadolu’nun her bir köşesine bu hakikate hakkıyla vâkıf inci taneleri yerleştirilmiştir. Zeki Soyak Hocaefendi o inci tanelerinin en nadidelerindendir. Eserlerini incelediğinizde, tüm söz ve davranışlarının İslâm’ı hayata hâkim kılma çabasının tezâhürü olduğunu, ya da dini bir ideoloji gibi algılamadığını, dinin her bir boyutunu diğerinden ayırmadan bir bütün olarak ele aldığını anlamakta gecikmezsiniz. İşte bu sebeple İslâm’ın bireye hitabeden yönünü önemser, göz ardı etmez. O, fildişi kulelerden ahkâm kesmeyi tercih etmemiş; içinde yaşadığı cemiyetin problemli gördüğü yönlerini, onlardan biri gibi konuşarak ve yaşayarak çözme yolunu tercih etmiştir. Sahip olduğu ahlâk kendisini öne çıkarmasına müsaade etmese de çevresindekiler kıymetini takdir etmiş, kuruluşuna öncülük ettiği hizmetler kendisinden sonra da devam edebilmiştir.


Fazilet Toplumu
Zeki Soyak
İlkadım Yayınları 
Mîsak Dergisi
Sayı:271 / Haziran 2013

    Çoğunluğun sesinin kısıldığı zor günlerde, bazen bir tek işaret, istikametinizi korumanıza yardımcı olabilir. Zeki Soyak Hocaefendi işte o zor dönemlerde işaret taşlarından olabilmeyi başarmıştır. İstikametini korumuş, az konuşmuş, çok çalışmış, her daim mütevâzı ve vakûr olmayı becerebilmiş, sahayı hiç terk etmemiş, hep hayatın içinde mücadelenin bir parçası olmuş, öğrencilerinden baba şefkatini eksik etmemiştir.

İlkadım Dergisi özel sayısında talebeleri Zeki Soyak Hocaefendi’yi tanıtmaya gayret etmiş:

“1938 Yılında Kayseri’ye 20 km uzaklıktaki Süksün Kasabası'nda dünyaya geldi. İlkokulu kasabasında okudu. 1956-1957 öğretim yılında İmam Hatip Lisesi birinci devresini 1958-1959 öğretim yılında da İmam Hatip Lisesi ikinci devre diplomasını alıp Kayseri İmam Hatip Lisesi 2. dönem mezunu olarak orta öğretimini tamamladı.

Bu dönemde Kayseri’de son Osmanlı âlimlerinden Leblebi Hoca Efendi, Kavgacı Hoca Efendi ve (Kara)Halil Hoca Efendi’den dersler aldı.

Daha sonra Yüksek İslâm Enstitüsü’ne yani İstanbul’a geçti. İstanbul’da da okulun dışında Osmanlı döneminden kalma Mahir İz, Ömer Nasuhi Bilmen ve Ahmet Davudoğlu gibi büyük âlimlerden ders almaya devam etti. Hatta Yüksek İslâm Enstitüsü’ndeki Arapça hocasıyla birlikte Fatih Camii’nde Sadrettin Yüksel Hoca Efendi’den Arapça dersi almış, fıkıh ve Arapça için merhum Sadrettin Yüksel Hoca Efendi’den çok istifade etmiştir. Emin Saraç Hoca Efendi’nin de hadis derslerine devam etmiş, kıraat dersini Hasan Akkuş Hoca Efendi ile Üsküdarlı Ali Efendi’den almıştı.

1967 yılında yüksek tahsilini tamamlayınca, görev yaptığı cami cemaatinin ısrarla İstanbul’da kalma taleplerine rağmen, rahmetli babasının arzusu doğrultusunda kendi isteğiyle Kayseri İmam Hatip Lisesi’ne öğretmen olarak tayin edildi. 1971 yılına kadar Kayseri’de İmam Hatip Lisesi’nde öğretmenlik ve idarecilik yaptı. Bir ara da Kayseri Yüksek İslâm Enstitüsü’nde İslâm Tarihi dersi okuttu. 1971 yılı başında Urfa İmam Hatip Lisesi’ne müdür olarak tayin edildi.

1974 Eylül yılında kendi isteğiyle Nevşehir İmam Hatip Lisesi müdürlüğüne ataması yapıldı. 1978 yılına kadar bu görevde kaldı. 1978 yılında Nevşehir İmam Hatip Lisesi Müdürlüğü’nden, o dönemde uğradığı haksız muamele, baskı ve sürgünler sebebi ile kendi arzusu hilafına istifa etti. Yakın çevresi o dönemde kendisine sahip çıkıp destek oldu. Ticari tekliflerde bulundu. Fakat O, nafakasını birkaç iş yerinin defterini tutarak temin etme yolunu tercih etti.

İstanbul Yüksek İslâm Enstitüsü Talebe Cemiyeti ile başlayan teşkilat çalışmaları Kayseri İmam Hatip Lisesi Mezunları Derneği, Yeşilay Derneği, Nevşehir İmam Hatip Lisesi Mezunları Derneği’nde devam etmiş ve nihayet Nevşehir’de on üç öğretmen arkadaşı ile beraber 1975 yılında Mefkûreci Öğretmenler Derneği’nin kurulmasıyla kemâle ermiştir. 12 Eylül darbesi sonunda 1980 yılında bütün derneklerin kapatılmasıyla Mefkûreci Öğretmenler Derneği de kapatıldı. Bu süre içerisinde tüm Türkiye’de il ve ilçelerde kısa denilecek bir sürede yetmişe yakın şubesi açılmıştır. Sonraki yıllarda yine Nevşehir’de 1992 senesinde, önce on beş günlük sonra da aylık olarak İlkadım dergisinin, 1993 yılında bir bölge radyosu olarak Art FM’in, 1995 yılında da Enderun Eğitim Vakfı’nın kuruluşlarına, hizmete sokulmalarına öncülük etti.

Ayrıca İlkadım Dergisi'nde başyazı; orta sayfasında, Ölçüler Dengeler serlevhası altında yazılar yazdı. Cuma günleri de Art FM’de sohbetler yaptı.

Talebe yetiştirmeyi kitap yazmaktan daha çok önemsedi. Kitap çalışmaları için istediği fırsatı hayatının son dönemlerinde yakalayabilmişti. Kıssalar-Hisseler kitabının yazılması esnasında ciddi bir göz hastalığı yaşadı. Adeta gözün biri kapandı. Tedavi görme aşamasında iken, bir Kurban Bayramı için gittiği memleketinde (Kayseri) yapılan tıbbi tahlil sonunda akciğer kanseri bulgusuna rastlandı. Erken teşhis edilmesinden dolayı ameliyatla iyileşeceği kanaatiyle İbn-i Sina’da (Ankara) cerrahi müdahale edildi. Her geçen gün biraz daha ağırlaşan, ağırlaştıkça da yazmasını hızlandıran Zeki Soyak Hocaefendi kitabını tamamladı ama bir müddet sonra da 29 Mayıs 2005’de Rahmet-i Rahmana kavuştu.

Yayınlanmış eserleri şunlardır; Kırk Hadis, Ummandan Katreler, Mefkûre, Ölçüler-Dengeler, İslâm Ahkâmı, Kıssalar-Hisseler ve Fazilet Toplumu.

Yakınlarının Zeki Soyak Hocaefendi ile ilgili tanıklıklarına baktığımızda neden bu kadar sevildiğini daha iyi anlıyoruz;

İlmen, ahlâken, amelen ve yaşça büyük olanlara karşı hürmet gösterir, saygı duyardı. Kendisinden yaşça çok küçük talebeleri ya da misafirleri evine ziyaret için geldiklerinde bütün ikramları kendisi yapar ve asla başkasına bu hizmeti bırakmazdı

Hocamın bütün özellikleri güzeldi. 30 yıllık dönemde dikkatimi çeken diğer bir güzel özelliği de merhaba ettiği, tanıştığı tüm insanların düğün, hastalık, taziye gibi acı tatlı günlerinde daima ve mutlaka ziyaretlerinde bulunurdu. Kendisi bir mazereti dolayısıyla Kayseri’de veya daha başka bir yerde bile olsa, döndüğü zaman mutlaka ziyaret eder, hediye götürür, gönlünü alırdı.

Yıllarca irtibatı kesmiş talebeleri ile karşılaşınca onlara asla kızmaz, mahcup etmez ve sanki hiç uzak kalmamış gibi sıcak ilgi gösterir, onları dışlamazdı. ‘Biz kim oluyoruz ki irtibatsız kardeşleri dışlayalım. Bizim gelecekte ne olacağımıza dair garantimiz var mı?’ der ve onlara ilgide kusur etmezdi. Bir ömür boyu evi talebelerine yirmi dört saat açık olmuştur. Gece yarıları problemlerini çözmek için giden talebelerine evini açmış, bundan yüksünmemiş ve zamanı mı?’ dememiş, hoşnutsuzluğu mimiklerinden bile hissedilmemiştir.

Mücahit Soyak (oğlu) bir hatırasını nakleder: Nevşehir’de iken bizim sağlık ocağında bir sağlık memuru vardı. Evimiz sağlık ocağının üst tarafındaydı. O zamanlar siyasi dönemler. O da tam tersi bir siyasi düşüncedeymiş. Babama içten içe husumet beslermiş. Bir gün bu aşırı derece içmiş. Bir kış günü babam Karabacak çeşmesinin oradan okula giderken karşılaşmışlar. İçkinin de tesiriyle babama tokat atmaya kalkmış. Yarı tokat attıktan sonra ayağı kayıp yere düşmüş. Yerden kalkamıyor, kış günü. Babam onu yerden kaldırmış, koluna girmiş. ‘Gel sen iyi değilsin’ deyip evine kadar götürmüş. Bu olayı bir sohbette o sağlık memuru anlatmıştı bize. Çok etkilenmiştim. Bu olaydan sonra namaza başlamıştı. Her bayram bize gelirdi. Babamın ellerine sarılırdı. Babam hiçbir zaman bu adam bana kötülük yapmak istedi, cezasını çeksin şeklinde düşünmezdi. Hep Peygamberî ahlâk üzere yaşamaya çalıştı.

Eğitimcilerin yüksek idealleri olması gerektiğini söyler, bunun için boşa harcayacak zamanımızın olmadığını belirtir, bizzat kendisi yapar bizlere de örnek olurdu. Yaptığı işlerde hiçbir dünyevi menfaat beklemez, sadece Allah’ın rızasını kazanmayı arzulardı. Yaptıklarının hesabını yapmaz bunları dile getirmezdi. ‘Fedakârlıklarının hesabım tutanlar bu davayı yürütemezler. Bir insanı kazanmak zor ama kaybetmek kolaydır. Hizmet heyecanını kaybeden insanlar; damarlarındaki kanı kuruyan insanlar gibidir. Bir işi yaparken sevdan ve sancın varsa o zaman çileler zevke dönüşür’ derdi.

Sohbetlere devam etmeyenleri ‘Tadı kekremsi aşısız ağacın meyvelerine’ benzetir, Hizmet ehlinin haftada en az bir sohbet edeceği, bir de sohbet alacağı sohbet meclislerine ihtiyacı vardır’ diyerek bu konunun ehemmiyetini vurgulardı.

Hoca Efendi’nin eğitim yaşamı, anlayış ve uygulamalarından çıkarılabilecek bir sonuç da şudur: O, birtakım eserlerle, insanlara dolaylı bir ulaşma yolundan ziyade, birebir ve yüz yüze iletişim ve etkileşim kurmayı, insanı bu şekilde yetiştirmeyi tercih etmiştir. Özellikle bedenen sağlıklı olduğu, başka insanlara ulaşabilme güç ve yeterliğine sahip bulunduğu dönemde sohbetlerle, konuşmalarla, ortak gezi ve incelemelerle insan yetiştirmeye çalışmıştır. Ömrünün son dönemlerinde ise, özellikle İlkadım dergisini çıkarmaya başladıktan sonra, makale ve kitaplar aracılığıyla da insanlara ulaşmaya başlamıştır. Böyle bir tercih yapmasının ardında farklı nedenler de olabilmekle birlikte, kanaatimce asıl neden onun, doğrudan eğitimin gücünün farkında olmasıdır.

T. Rıza Çavuşoğlu, vefatından on beş gün önce kendisini ziyaret ettiğinde yaşadıklarını şöyle aktarır: (o halinde bile) Bana dava şuuru verdi, benimle bazı şeyleri istişare etti. Bazı şeyleri tartıştı. Fevkalade hizmet yüklü, cihat yüklü bir insandı. Tek kelimeyle kalite bir insandı. Ne yapmamız lazım; Erkam’ın evine dönmemiz lazım, okumamız lazım, okumamız lazım, okumamız lazım... Varılması gereken noktaya ancak okuyarak gideceğiz. Konuşarak gideceğiz. Sohbetlere gideceğiz. Erkam’ın evini canlandırmamız lazım. Erkam’ın evini, evlerini asr-ı saadette olduğu gibi canlandırmamız lazım. Bunu canlı tutmamız lazım.

Hiçbir engel, onu davasından alıkoyamamış yavaşlatamamıştı. Zor günlerde, en önde ve en başta kendisi bulunur, talebelerini yalnız bırakmaz, onlara örnek olurdu. Hizmetlerdeki zor günlerin ‘hasat-harman zamanı’ olduğunu söyler, ‘bu zamanda az amelle çok sevapların alınacağını’ ifade ederdi. Asıl bu günlerde ümmete öncülük edilmesi gerektiğini söyler ve uygulardı. Müslüman demir leblebi gibi olmalı, düşmanlarının dişlerini kırar, yuttuğu zaman da midesine oturur ama asla erimez ve taviz vermez’ derdi.” (İlkadım Dergisi, Mayıs-Haziran 2006 Sayı:214-215)

 

Bu sayımızda Zeki Soyak Hocaefendi tarafından kaleme alınan Fazilet Toplumu isimli eserini tanıtmaya gayret edeceğiz. Talebelerinden Ahmet Belada’nın şu tesbiti meseleyi özetler mahiyettedir: “Fazilet Toplumu adlı eseri hayatı boyunca sürdürdüğü bu mücadele süresince edinilen tecrübelerle de desteklenerek ortaya çıkan ve fazilet toplumu olma çabasında olan her insanın ve topluluğun bir başvuru kitabı niteliğinde bir aksiyon ve program kitabıdır.”

Eserin önsözünde şu tespitler dikkat çeker: “İnsan değerli bir varlıktır. Yaratılış gayesine uygun bir hayat yaşar, insanî vasıflarını, özelliklerini koruyarak, geliştirerek Rabbinin gösterdiği yolda kararlı bir şekilde yürüyerek, bütün kötülüklerden sakınarak, son nefesine kadar insanca, müslümanca yaşama mücadelesini sevda ile hizmet heyecanıyla, kulluk heyecanıyla, vuslat heyecanıyla, hiçbir engele aldırış etmeden, bu yolda karşılaştığı çile ve musibetlere takılıp kalmadan devam ettirirse; beşeriyet icabı zaman zaman yaptığı hata ve kusurlarında ısrar etmeyip, hiç vakit kaybetmeden Yüce Rabbimizin huzuruna kapanıp, seccadesini, tevbe, istiğfar, pişmanlık gözyaşlarıyla ıslatıp Rahman’ın sonsuz rahmetine sığınarak tevbesinin kabulünü, günahlarının affını dilerse, yeni hata ve kusur işlememek için kılı kırk yararcasına dikkatli davranırsa; böyle birinin indi ilahideki makbuliyeti, manevi yükselişi kelimelere sığmayacak bir noktaya yükselir, mukarrabinden olur.

İşte topluma rehber olacak, ümmete önder olacak, peşinden yürünüp, izi takip edilecek, kendisine tabi olunacak bahtiyarlar bu yiğitler, bu gerçek Allah eri kahramanlardır. İşte onun için insan değerli bir varlıktır. Her fert bir insan olarak hem kendi değerini bilmeli, o değerleri muhafaza etmeli, hem de diğer insanların değerini bilip ona göre davranmalıdır.

Tevhid mücadelesinin peygamberler halkası, Hâtemülenbiya ahir zaman nebisi, canımız efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) ile tamamlanmış; Peygamberimiz Efendimiz’den sonra da bu cihad, bu mücahede, bu mücadele Hulefa-yı Raşidin, Ashab-ı Güzin, Tabiin, Tebe-i Tabiin ve Müctehid Ulemaca, Kur’an ve Sünnetin nurlu yolunda, İslâm’dan asla taviz vermeden ve hız kesmeden devam ettirilmiştir.

Canımız, Efendimiz Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem ve gökteki yıldızlar mesabesindeki ashab-ı kiramın tevhid mücadelesi sonunda Asr-ı Saadet’te öyle bir fazilet toplumu meydana geldi ki, tarihte bir misli daha görülmemiştir. Kıyamet sabahına kadar biz Müslümanlara ve bütün insanlara, insanlık semasında balada bir misal olarak parıldamakta, lemean etmektedir.

Bu yolda zaman zaman tökezlemeler, sendelemeler, çeşit çeşit badireler ve musibetler yaşanmış olsa da arzu edilen derece ve vus’atta olmasa da bu cihat kesintisiz devam etmiştir. Bu mücadeleyi sürdürenler istenilen yüksek vasıflara sahip bulunmasa da, bu mücadelenin sancaktarları ve mensupları zaman zaman çok azalsa da hep var olmuşlar ve biiznillahi ve bilutfullahi Teâlâ var olmaya devam edeceklerdir.

Ve az da olsalar Rabhanî âlimler, Allah eri ribbiyyun cemaatler, fazilet toplumları yetiştirmeyi sürdüreceklerdir.

 

Aziz okuyucu!

Bu kitapta bir müslüman olarak, fazilet toplumunun bir ferdi olarak:

- Nasıl bir kul olmalıyız?

- Önceliklerimiz nelerdir?

- Vazife ve mes’uliyetlerimiz nelerdir?

- Eğitimimiz nasıl olmalıdır?

- Nasıl bir bilince sahip olmalıyız?

- İmkânlarımızı nasıl kullanmalıyız?

- Günlük yaşantımız nasıl olmalıdır?

- Yaşantımızın bütün dönemlerini yani: Çocukluk, gençlik, olgunluk, yaşlılık safhalarını hüsn-i hatime ile tamamlamak için neler yapmalıyız?

- Ve son nefesimizde yaşantımızı, hüsn-i hâtima ile noktalamak ve yüce Rabbimizin katına yükselmek için nasıl yaşamalıyız?

- Bütün bu hususlarda çaba ve fedakârlıklarımız neler olmalıdır? Gibi konularda bilgilerle, çözümlerle, yön ve yol gösteren birikimlerle buluşacaksınız.”(Sh:8-10)

“İlahi yardıma mazhar olmuş bu toplumdan, bu cemaatten, Efendimiz Canımız Hz. Muhammed (s.a.v.) şöyle haber vermektedir: ‘Allah’ın emri gelinceye (kıyamet kopuncaya) kadar ümmetimden bir cemaat hak üzerinde kâim olup Allah’ın yardımına mazhar olacaktır. Muhalifleri onlara asla zarar veremeyecektir.’ (Müslim, İbn-i Mace)

Hadis-i şerifte bu fazilet toplumunun şu üç özelliğine işaret edilmektedir: Hak üzerinde kaim olmak, Allah’ın yardımına mazhar olmak ve muhaliflerin zarar verememesi,

Samimi bir müslüman, şartlar nasıl olursa olsun inancından taviz vermeden, inancının gereklerini yerine getirmekle mükelleftir. Çünkü iman, amel ve hizmette devamlılık esastır. Şartlar ne kadar kötü olursa olsun, müslümanın her zaman yapacağı ve yapması gereken işleri vardır. Engellere takılıp kalan, baskılara boyun eğen, zoru görünce sinip bir köşeye çekilen, Allah yolunda bela ve musibetlere katlanamayan, dünyalık çıkarlar karşısında yamulan, dünyayı âhirete tercih eden kişi ve toplumlar hak üzerinde kaim olamazlar.”(Sh:16)

 

Eserde ele alınan konu başlıkları şunlardır:

 

BİRİNCİ BÖLÜM-Fazilet Toplumu

Gaye, Usûl, Ölçü (İslâm’a Bir Bütün Olarak Bakmak, Vasıtaları Gaye Edinmemek, Mezhep, Meşrep Taassubu Gözetmemek, İtidal Üzere Olmak, İşleri İstişare İle Yürütmek, Üslup, Fıtrata Uygun Davranış) ve Fazilet Toplumunun Özellikleri (Muhabbet, İtimat, Muavenet, Diğerkâmlık, Hizmet, İtidal, İstişare, Sırdaşlık, İtaat, Birlikte Hareket ve Uhuvvet)

 

İKİNCİ BÖLÜM-Nebevî Ahlâk

Nebevi Ahlak, Hayâ, Muhabbet, Tevazu, Hilm, Rıfk ve Lütuf, Afv ve Müsamaha, Merhamet, Sadakat, Cömertlik, İyilik Yapmak, Ahde Vefa, Tevekkül, Sabır ve Şükür İle Diğer Güzel Ahlak Çeşitleri

 

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM-Müslüman’ın Günlük Hayatı

Müslüman’ın Yirmi Dört Saati, Seyyidü’l İstiğfar, Aile Reisinin Görevleri, Salihleri Ziyaret, Sıla-yı Rahim Yapmak, Diğer Ziyaretler, Kabir Ziyareti Adabı, Özel Gün ve Geceler, İyiliği Emir ve Kötülüğü Nehiy

 

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM-Âdab

Âdab, Temizlik, Helal Kazanç, Yemek Âdabı, Yürüme Âdabı, Evlere Mescitlere ve Diğer Yerlere Girip Çıkma Âdabı, Toplantı Yerinde Âdab, Uyku, Selâm, Yolculuk Misafirlik Ziyaret Âdabı, Arkadaşlık Âdabı ve Komşuluk Âdabı

 

BEŞİNCİ BÖLÜM-Kalbi ve Bedeni İslâm ile Tezvin Etmek

Niyetin Tashîhi, Amellerin Tashîhi, Ahlakın Tashîhi, İnsani İlişkilerin Tashîhi, İman Amel Bütünlüğü, İmanın Salih Olması İçin Üç Şart, İmanın Halâvetini Tatmak

 

ALTINCI BÖLÜM-Cemaatte Rahmet Vardır

Yeni Sağlıklı Bir Yapılanma, Kendimizi Tanımak, Cemaat Bilinci ve Eğitimin Usûlü, Kişinin Değeri Değer Verdikleri ile Ölçülür, İhtilaflar Tefrika ve Fitneye Dönüştürülmemeli

 

YEDİNCİ BÖLÜM-Emr-i bil Maruf Nehy-i Anil Münker

Din Nasihattir, İyiliği Emir Kötülüğü Men, İslâm Yolunda Cihad, Bela ve Musîbetlere Sabır

 

SEKİZİNCİ BÖLÜM-Hizmet Rehberi

Hizmet, Hizmet İnsanı Olmak, İslâm Kardeşliği

 

DOKUZUNCU BÖLÜM-Eğitim Rehberi

Eğitim Programı (Selamlaşmak, Güler Yüzlü Olmak, Karı-Koca İlişkileri, Ana-Baba ve Çocuklar Arası İlişkiler ve Vazifeler, Diğer Büyüklerle İlişkiler ve Vazifeler, Akraba İlişkileri ve Ziyaretleri, Komşuluk İlişkileri ve Ziyaretleri, Arkadaşlık İlişkileri ve Ziyaretleri, Hasta Ziyareti, Kabir Ziyareti, Fakir Aileleri Ziyaret ve Yardım, Âlim – Arif - Salih Kişileri Ziyaret, Maddi - Manevi Yardımlaşma, Karz-ı Hasen, Borcu Zamanında Ödemek, Cemaatle Namazın Önemi, Nafile Namazlar, Nafile Oruçlar, Latifelerde Ölçülü Olmak, Gıybet, Dedikodu, Suizan, Televizyon ve Zararlı Yayınlar, Cemaatin, Birlikte Hareketin Önemi)

Diğer Bir Eğitim Programı (Rızık, Ecel, Kıyamet Alametleri ve Kıyametin Kopuşu, Mahşer, Hesap, Cennet, Cehennem, Cihad, Şehadet, İslâm Nizamı, Vakıf, İbâdetlerin Ruhu, Kul Hakkı, Kadın Erkek Münasebetleri, Lüks, İsraf ve Borçlanma, İslâmi Hizmetlerde Ölçüler) Eğitime Genel Bir Bakış (Eğitim Ne Zaman Başlar, İyi İnsan Yetiştirmekte Usûl, Eğitim ve Öğretimin Temel Unsurları, Pratikler)

 

ONUNCU BÖLÜM-Hüsn-i Hatime

Rahmet Serpintileri, Kabri Anar mısın Acep, Hüsn-i Hatime, Sonsöz Yerine ve Vasiyeti.

Talebelerinin; ‘şeyh uçmaz mürid uçurur’ sözünün insanlar üzerinde bıraktığı olumsuz etkiyi göz ardı etmeden, ümmetin böylesine güzel rehberleri, özellikle de genç nesillere tanıtmak gibi bir sorumlulukları olduğu kanaatindeyiz. İlkadım Dergisi’nin çıkardığı özel sayının iyi bir başlangıç olmakla birlikte, bu çalışmaların gerek kalıcı olması gerek daha geniş kitlelere ulaştırılabilmesi için, gözden geçirilip kitap haline getirilmesinde fayda gördüğümüzü de ifade etmek durumundayız.

Sanal bir dünyada yaşıyoruz. Tüm parmakların kendilerini gösterdiği medyada kahramanlarımız da sanal. Fakat asıl kahramanlar sessiz sedasız aramızda yaşıyor. Kıymetlerini aramızdan ayrıldıklarında fark ediyoruz. Ümmetin, kıymetini zaman ilerledikçe daha iyi takdir edeceğine inandığımız Zeki Soyak Hocaefendi’yi rahmetle anıyoruz.

 

Not: İçimizdeki sessiz kahramanlardan Bünyamin Açan amcamız geçtiğimiz ay hakkın rahmetine kavuşmuştur. Kendisine Cenab-ı Hak’tan’dan rahmet, yakınlarına sabr-ı cemil niyaz ederiz.

 

Mehmed Zahid Aydar

Mîsak Dergisi

Sayı:271 / Haziran 2013