İslâm, insanların hem bu dünyada hem de ahirette kurtuluşlarına vesile olan ilahi nizamdır. Anadolu’nun her bir köşesine bu hakikate hakkıyla vâkıf inci taneleri yerleştirilmiştir. Zeki Soyak Hocaefendi o inci tanelerinin en nadidelerindendir. Eserlerini incelediğinizde, tüm söz ve davranışlarının İslâm’ı hayata hâkim kılma çabasının tezâhürü olduğunu, ya da dini bir ideoloji gibi algılamadığını, dinin her bir boyutunu diğerinden ayırmadan bir bütün olarak ele aldığını anlamakta gecikmezsiniz. İşte bu sebeple İslâm’ın bireye hitabeden yönünü önemser, göz ardı etmez. O, fildişi kulelerden ahkâm kesmeyi tercih etmemiş; içinde yaşadığı cemiyetin problemli gördüğü yönlerini, onlardan biri gibi konuşarak ve yaşayarak çözme yolunu tercih etmiştir. Sahip olduğu ahlâk kendisini öne çıkarmasına müsaade etmese de çevresindekiler kıymetini takdir etmiş, kuruluşuna öncülük ettiği hizmetler kendisinden sonra da devam edebilmiştir.
![]() |
Fazilet
Toplumu
|
Çoğunluğun sesinin kısıldığı zor günlerde,
bazen bir tek işaret, istikametinizi korumanıza yardımcı olabilir. Zeki Soyak
Hocaefendi işte o zor dönemlerde işaret taşlarından olabilmeyi başarmıştır.
İstikametini korumuş, az konuşmuş, çok çalışmış, her daim mütevâzı ve vakûr
olmayı becerebilmiş, sahayı hiç terk etmemiş, hep hayatın içinde mücadelenin
bir parçası olmuş, öğrencilerinden baba şefkatini eksik etmemiştir.
İlkadım Dergisi özel sayısında talebeleri
Zeki Soyak Hocaefendi’yi tanıtmaya gayret etmiş:
“1938 Yılında Kayseri’ye 20 km uzaklıktaki
Süksün Kasabası'nda dünyaya geldi. İlkokulu kasabasında okudu. 1956-1957
öğretim yılında İmam Hatip Lisesi birinci devresini 1958-1959 öğretim yılında
da İmam Hatip Lisesi ikinci devre diplomasını alıp Kayseri İmam Hatip Lisesi 2.
dönem mezunu olarak orta öğretimini tamamladı.
Bu dönemde Kayseri’de son Osmanlı
âlimlerinden Leblebi Hoca Efendi, Kavgacı Hoca Efendi ve (Kara)Halil Hoca
Efendi’den dersler aldı.
Daha sonra Yüksek İslâm Enstitüsü’ne yani
İstanbul’a geçti. İstanbul’da da okulun dışında Osmanlı döneminden kalma Mahir
İz, Ömer Nasuhi Bilmen ve Ahmet Davudoğlu gibi büyük âlimlerden ders almaya
devam etti. Hatta Yüksek İslâm Enstitüsü’ndeki Arapça hocasıyla birlikte Fatih
Camii’nde Sadrettin Yüksel Hoca Efendi’den Arapça dersi almış, fıkıh ve Arapça
için merhum Sadrettin Yüksel Hoca Efendi’den çok istifade etmiştir. Emin Saraç
Hoca Efendi’nin de hadis derslerine devam etmiş, kıraat dersini Hasan Akkuş
Hoca Efendi ile Üsküdarlı Ali Efendi’den almıştı.
1967 yılında yüksek tahsilini
tamamlayınca, görev yaptığı cami cemaatinin ısrarla İstanbul’da kalma
taleplerine rağmen, rahmetli babasının arzusu doğrultusunda kendi isteğiyle
Kayseri İmam Hatip Lisesi’ne öğretmen olarak tayin edildi. 1971 yılına kadar
Kayseri’de İmam Hatip Lisesi’nde öğretmenlik ve idarecilik yaptı. Bir ara da Kayseri
Yüksek İslâm Enstitüsü’nde İslâm Tarihi dersi okuttu. 1971 yılı başında Urfa
İmam Hatip Lisesi’ne müdür olarak tayin edildi.
1974 Eylül yılında kendi isteğiyle
Nevşehir İmam Hatip Lisesi müdürlüğüne ataması yapıldı. 1978 yılına kadar bu
görevde kaldı. 1978 yılında Nevşehir İmam Hatip Lisesi Müdürlüğü’nden, o
dönemde uğradığı haksız muamele, baskı ve sürgünler sebebi ile kendi arzusu
hilafına istifa etti. Yakın çevresi o dönemde kendisine sahip çıkıp destek
oldu. Ticari tekliflerde bulundu. Fakat O, nafakasını birkaç iş yerinin
defterini tutarak temin etme yolunu tercih etti.
İstanbul Yüksek İslâm Enstitüsü Talebe
Cemiyeti ile başlayan teşkilat çalışmaları Kayseri İmam Hatip Lisesi Mezunları
Derneği, Yeşilay Derneği, Nevşehir İmam Hatip Lisesi Mezunları Derneği’nde
devam etmiş ve nihayet Nevşehir’de on üç öğretmen arkadaşı ile beraber 1975
yılında Mefkûreci Öğretmenler Derneği’nin kurulmasıyla kemâle ermiştir. 12
Eylül darbesi sonunda 1980 yılında bütün derneklerin kapatılmasıyla Mefkûreci
Öğretmenler Derneği de kapatıldı. Bu süre içerisinde tüm Türkiye’de il ve
ilçelerde kısa denilecek bir sürede yetmişe yakın şubesi açılmıştır. Sonraki
yıllarda yine Nevşehir’de 1992 senesinde, önce on beş günlük sonra da aylık
olarak İlkadım dergisinin, 1993 yılında bir bölge radyosu olarak Art FM’in,
1995 yılında da Enderun Eğitim Vakfı’nın kuruluşlarına, hizmete sokulmalarına
öncülük etti.
Ayrıca İlkadım Dergisi'nde başyazı; orta
sayfasında, Ölçüler Dengeler serlevhası altında yazılar yazdı. Cuma günleri de
Art FM’de sohbetler yaptı.
Talebe yetiştirmeyi kitap yazmaktan daha
çok önemsedi. Kitap çalışmaları için istediği fırsatı hayatının son
dönemlerinde yakalayabilmişti. Kıssalar-Hisseler kitabının yazılması esnasında
ciddi bir göz hastalığı yaşadı. Adeta gözün biri kapandı. Tedavi görme
aşamasında iken, bir Kurban Bayramı için gittiği memleketinde (Kayseri) yapılan
tıbbi tahlil sonunda akciğer kanseri bulgusuna rastlandı. Erken teşhis
edilmesinden dolayı ameliyatla iyileşeceği kanaatiyle İbn-i Sina’da (Ankara)
cerrahi müdahale edildi. Her geçen gün biraz daha ağırlaşan, ağırlaştıkça da
yazmasını hızlandıran Zeki Soyak Hocaefendi kitabını tamamladı ama bir müddet
sonra da 29 Mayıs 2005’de Rahmet-i Rahmana kavuştu.
Yayınlanmış eserleri şunlardır; Kırk
Hadis, Ummandan Katreler, Mefkûre, Ölçüler-Dengeler, İslâm Ahkâmı,
Kıssalar-Hisseler ve Fazilet Toplumu.
Yakınlarının Zeki Soyak Hocaefendi ile
ilgili tanıklıklarına baktığımızda neden bu kadar sevildiğini daha iyi
anlıyoruz;
İlmen, ahlâken, amelen ve yaşça büyük
olanlara karşı hürmet gösterir, saygı duyardı. Kendisinden yaşça çok küçük
talebeleri ya da misafirleri evine ziyaret için geldiklerinde bütün ikramları
kendisi yapar ve asla başkasına bu hizmeti bırakmazdı
Hocamın bütün özellikleri güzeldi. 30
yıllık dönemde dikkatimi çeken diğer bir güzel özelliği de merhaba ettiği,
tanıştığı tüm insanların düğün, hastalık, taziye gibi acı tatlı günlerinde
daima ve mutlaka ziyaretlerinde bulunurdu. Kendisi bir mazereti dolayısıyla
Kayseri’de veya daha başka bir yerde bile olsa, döndüğü zaman mutlaka ziyaret
eder, hediye götürür, gönlünü alırdı.
Yıllarca irtibatı kesmiş talebeleri ile
karşılaşınca onlara asla kızmaz, mahcup etmez ve sanki hiç uzak kalmamış gibi
sıcak ilgi gösterir, onları dışlamazdı. ‘Biz kim oluyoruz ki irtibatsız
kardeşleri dışlayalım. Bizim gelecekte ne olacağımıza dair garantimiz var mı?’ der
ve onlara ilgide kusur etmezdi. Bir ömür boyu evi talebelerine yirmi
dört saat açık olmuştur. Gece yarıları problemlerini çözmek için giden
talebelerine evini açmış, bundan yüksünmemiş ve zamanı mı?’ dememiş,
hoşnutsuzluğu mimiklerinden bile hissedilmemiştir.
Mücahit Soyak (oğlu) bir hatırasını
nakleder: Nevşehir’de iken bizim sağlık ocağında bir sağlık memuru vardı.
Evimiz sağlık ocağının üst tarafındaydı. O zamanlar siyasi dönemler. O da tam
tersi bir siyasi düşüncedeymiş. Babama içten içe husumet beslermiş. Bir gün bu
aşırı derece içmiş. Bir kış günü babam Karabacak çeşmesinin oradan okula
giderken karşılaşmışlar. İçkinin de tesiriyle babama tokat atmaya kalkmış. Yarı
tokat attıktan sonra ayağı kayıp yere düşmüş. Yerden kalkamıyor, kış günü.
Babam onu yerden kaldırmış, koluna girmiş. ‘Gel sen iyi değilsin’ deyip evine
kadar götürmüş. Bu olayı bir sohbette o sağlık memuru anlatmıştı bize. Çok
etkilenmiştim. Bu olaydan sonra namaza başlamıştı. Her bayram bize gelirdi.
Babamın ellerine sarılırdı. Babam hiçbir zaman bu adam bana kötülük yapmak
istedi, cezasını çeksin şeklinde düşünmezdi. Hep Peygamberî ahlâk üzere yaşamaya
çalıştı.
Eğitimcilerin yüksek idealleri olması
gerektiğini söyler, bunun için boşa harcayacak zamanımızın olmadığını belirtir,
bizzat kendisi yapar bizlere de örnek olurdu. Yaptığı işlerde hiçbir dünyevi
menfaat beklemez, sadece Allah’ın rızasını kazanmayı arzulardı. Yaptıklarının
hesabını yapmaz bunları dile getirmezdi. ‘Fedakârlıklarının hesabım tutanlar
bu davayı yürütemezler. Bir insanı kazanmak zor ama kaybetmek kolaydır. Hizmet
heyecanını kaybeden insanlar; damarlarındaki kanı kuruyan insanlar gibidir. Bir
işi yaparken sevdan ve sancın varsa o zaman çileler zevke dönüşür’ derdi.
Sohbetlere devam etmeyenleri ‘Tadı
kekremsi aşısız ağacın meyvelerine’ benzetir, ‘Hizmet
ehlinin haftada en az bir sohbet edeceği, bir de sohbet alacağı sohbet
meclislerine ihtiyacı vardır’ diyerek bu konunun ehemmiyetini
vurgulardı.
Hoca Efendi’nin eğitim yaşamı, anlayış ve
uygulamalarından çıkarılabilecek bir sonuç da şudur: O, birtakım eserlerle,
insanlara dolaylı bir ulaşma yolundan ziyade, birebir ve yüz yüze iletişim ve
etkileşim kurmayı, insanı bu şekilde yetiştirmeyi tercih etmiştir. Özellikle
bedenen sağlıklı olduğu, başka insanlara ulaşabilme güç ve yeterliğine sahip
bulunduğu dönemde sohbetlerle, konuşmalarla, ortak gezi ve incelemelerle insan
yetiştirmeye çalışmıştır. Ömrünün son dönemlerinde ise, özellikle İlkadım
dergisini çıkarmaya başladıktan sonra, makale ve kitaplar aracılığıyla da
insanlara ulaşmaya başlamıştır. Böyle bir tercih yapmasının ardında farklı
nedenler de olabilmekle birlikte, kanaatimce asıl neden onun, doğrudan eğitimin
gücünün farkında olmasıdır.
T. Rıza Çavuşoğlu, vefatından on beş gün
önce kendisini ziyaret ettiğinde yaşadıklarını şöyle aktarır: (o halinde bile)
Bana dava şuuru verdi, benimle bazı şeyleri istişare etti. Bazı şeyleri
tartıştı. Fevkalade hizmet yüklü, cihat yüklü bir insandı. Tek kelimeyle kalite
bir insandı. Ne yapmamız lazım; Erkam’ın evine dönmemiz lazım, okumamız
lazım, okumamız lazım, okumamız lazım... Varılması gereken noktaya
ancak okuyarak gideceğiz. Konuşarak gideceğiz. Sohbetlere gideceğiz.
Erkam’ın evini canlandırmamız lazım. Erkam’ın evini, evlerini asr-ı saadette
olduğu gibi canlandırmamız lazım. Bunu canlı tutmamız lazım.”
Hiçbir engel, onu davasından alıkoyamamış
yavaşlatamamıştı. Zor günlerde, en önde ve en başta kendisi bulunur,
talebelerini yalnız bırakmaz, onlara örnek olurdu. Hizmetlerdeki zor
günlerin ‘hasat-harman zamanı’ olduğunu söyler, ‘bu
zamanda az amelle çok sevapların alınacağını’ ifade ederdi. Asıl bu
günlerde ümmete öncülük edilmesi gerektiğini söyler ve uygulardı. ‘Müslüman
demir leblebi gibi olmalı, düşmanlarının dişlerini kırar, yuttuğu zaman da
midesine oturur ama asla erimez ve taviz vermez’ derdi.” (İlkadım
Dergisi, Mayıs-Haziran 2006 Sayı:214-215)
Bu sayımızda Zeki Soyak Hocaefendi
tarafından kaleme alınan Fazilet Toplumu isimli eserini tanıtmaya gayret
edeceğiz. Talebelerinden Ahmet Belada’nın şu tesbiti meseleyi özetler
mahiyettedir: “Fazilet Toplumu adlı eseri hayatı boyunca sürdürdüğü bu mücadele
süresince edinilen tecrübelerle de desteklenerek ortaya çıkan ve fazilet
toplumu olma çabasında olan her insanın ve topluluğun bir başvuru
kitabı niteliğinde bir aksiyon ve program kitabıdır.”
Eserin önsözünde şu tespitler dikkat
çeker: “İnsan değerli bir varlıktır. Yaratılış gayesine uygun bir hayat yaşar,
insanî vasıflarını, özelliklerini koruyarak, geliştirerek Rabbinin gösterdiği
yolda kararlı bir şekilde yürüyerek, bütün kötülüklerden sakınarak, son nefesine
kadar insanca, müslümanca yaşama mücadelesini sevda ile hizmet heyecanıyla,
kulluk heyecanıyla, vuslat heyecanıyla, hiçbir engele aldırış etmeden, bu yolda
karşılaştığı çile ve musibetlere takılıp kalmadan devam ettirirse; beşeriyet
icabı zaman zaman yaptığı hata ve kusurlarında ısrar etmeyip, hiç vakit
kaybetmeden Yüce Rabbimizin huzuruna kapanıp, seccadesini, tevbe, istiğfar,
pişmanlık gözyaşlarıyla ıslatıp Rahman’ın sonsuz rahmetine sığınarak tevbesinin
kabulünü, günahlarının affını dilerse, yeni hata ve kusur işlememek için kılı
kırk yararcasına dikkatli davranırsa; böyle birinin indi ilahideki makbuliyeti,
manevi yükselişi kelimelere sığmayacak bir noktaya yükselir, mukarrabinden
olur.
İşte topluma rehber olacak, ümmete önder
olacak, peşinden yürünüp, izi takip edilecek, kendisine tabi olunacak
bahtiyarlar bu yiğitler, bu gerçek Allah eri kahramanlardır. İşte onun için
insan değerli bir varlıktır. Her fert bir insan olarak hem kendi değerini
bilmeli, o değerleri muhafaza etmeli, hem de diğer insanların değerini bilip
ona göre davranmalıdır.
Tevhid mücadelesinin peygamberler halkası,
Hâtemülenbiya ahir zaman nebisi, canımız efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) ile
tamamlanmış; Peygamberimiz Efendimiz’den sonra da bu cihad, bu mücahede, bu
mücadele Hulefa-yı Raşidin, Ashab-ı Güzin, Tabiin, Tebe-i Tabiin ve Müctehid
Ulemaca, Kur’an ve Sünnetin nurlu yolunda, İslâm’dan asla taviz vermeden ve hız
kesmeden devam ettirilmiştir.
Canımız, Efendimiz Hz. Muhammed sallallahu
aleyhi ve sellem ve gökteki yıldızlar mesabesindeki ashab-ı kiramın tevhid
mücadelesi sonunda Asr-ı Saadet’te öyle bir fazilet toplumu meydana geldi ki,
tarihte bir misli daha görülmemiştir. Kıyamet sabahına kadar biz Müslümanlara
ve bütün insanlara, insanlık semasında balada bir misal olarak parıldamakta,
lemean etmektedir.
Bu yolda zaman zaman tökezlemeler,
sendelemeler, çeşit çeşit badireler ve musibetler yaşanmış olsa da arzu edilen
derece ve vus’atta olmasa da bu cihat kesintisiz devam etmiştir. Bu mücadeleyi
sürdürenler istenilen yüksek vasıflara sahip bulunmasa da, bu mücadelenin
sancaktarları ve mensupları zaman zaman çok azalsa da hep var olmuşlar ve
biiznillahi ve bilutfullahi Teâlâ var olmaya devam edeceklerdir.
Ve az da olsalar Rabhanî âlimler, Allah
eri ribbiyyun cemaatler, fazilet toplumları yetiştirmeyi sürdüreceklerdir.
Aziz okuyucu!
Bu kitapta bir müslüman olarak, fazilet
toplumunun bir ferdi olarak:
- Nasıl bir kul olmalıyız?
- Önceliklerimiz nelerdir?
- Vazife ve mes’uliyetlerimiz nelerdir?
- Eğitimimiz nasıl olmalıdır?
- Nasıl bir bilince sahip olmalıyız?
- İmkânlarımızı nasıl kullanmalıyız?
- Günlük yaşantımız nasıl olmalıdır?
- Yaşantımızın bütün dönemlerini yani:
Çocukluk, gençlik, olgunluk, yaşlılık safhalarını hüsn-i hatime ile tamamlamak
için neler yapmalıyız?
- Ve son nefesimizde yaşantımızı, hüsn-i
hâtima ile noktalamak ve yüce Rabbimizin katına yükselmek için nasıl
yaşamalıyız?
- Bütün bu hususlarda çaba ve
fedakârlıklarımız neler olmalıdır? Gibi konularda bilgilerle, çözümlerle, yön
ve yol gösteren birikimlerle buluşacaksınız.”(Sh:8-10)
“İlahi yardıma mazhar olmuş bu toplumdan,
bu cemaatten, Efendimiz Canımız Hz. Muhammed (s.a.v.) şöyle haber
vermektedir: ‘Allah’ın emri gelinceye (kıyamet
kopuncaya) kadar ümmetimden bir cemaat hak üzerinde kâim olup Allah’ın
yardımına mazhar olacaktır. Muhalifleri onlara asla zarar veremeyecektir.’ (Müslim,
İbn-i Mace)
Hadis-i şerifte bu fazilet toplumunun şu
üç özelliğine işaret edilmektedir: Hak üzerinde kaim olmak, Allah’ın yardımına
mazhar olmak ve muhaliflerin zarar verememesi,
Samimi bir müslüman, şartlar nasıl olursa
olsun inancından taviz vermeden, inancının gereklerini yerine getirmekle mükelleftir.
Çünkü iman, amel ve hizmette devamlılık esastır. Şartlar ne kadar kötü olursa
olsun, müslümanın her zaman yapacağı ve yapması gereken işleri vardır.
Engellere takılıp kalan, baskılara boyun eğen, zoru görünce sinip bir köşeye
çekilen, Allah yolunda bela ve musibetlere katlanamayan, dünyalık çıkarlar
karşısında yamulan, dünyayı âhirete tercih eden kişi ve toplumlar hak üzerinde
kaim olamazlar.”(Sh:16)
Eserde ele alınan konu başlıkları
şunlardır:
BİRİNCİ BÖLÜM-Fazilet Toplumu
Gaye, Usûl, Ölçü (İslâm’a Bir Bütün Olarak
Bakmak, Vasıtaları Gaye Edinmemek, Mezhep, Meşrep Taassubu Gözetmemek, İtidal
Üzere Olmak, İşleri İstişare İle Yürütmek, Üslup, Fıtrata Uygun Davranış) ve
Fazilet Toplumunun Özellikleri (Muhabbet, İtimat, Muavenet, Diğerkâmlık, Hizmet,
İtidal, İstişare, Sırdaşlık, İtaat, Birlikte Hareket ve Uhuvvet)
İKİNCİ BÖLÜM-Nebevî Ahlâk
Nebevi Ahlak, Hayâ, Muhabbet, Tevazu,
Hilm, Rıfk ve Lütuf, Afv ve Müsamaha, Merhamet, Sadakat, Cömertlik, İyilik
Yapmak, Ahde Vefa, Tevekkül, Sabır ve Şükür İle Diğer Güzel Ahlak Çeşitleri
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM-Müslüman’ın Günlük Hayatı
Müslüman’ın Yirmi Dört Saati, Seyyidü’l
İstiğfar, Aile Reisinin Görevleri, Salihleri Ziyaret, Sıla-yı Rahim Yapmak,
Diğer Ziyaretler, Kabir Ziyareti Adabı, Özel Gün ve Geceler, İyiliği Emir ve
Kötülüğü Nehiy
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM-Âdab
Âdab, Temizlik, Helal Kazanç, Yemek Âdabı,
Yürüme Âdabı, Evlere Mescitlere ve Diğer Yerlere Girip Çıkma Âdabı, Toplantı
Yerinde Âdab, Uyku, Selâm, Yolculuk Misafirlik Ziyaret Âdabı, Arkadaşlık Âdabı
ve Komşuluk Âdabı
BEŞİNCİ BÖLÜM-Kalbi ve Bedeni İslâm ile
Tezvin Etmek
Niyetin Tashîhi, Amellerin Tashîhi,
Ahlakın Tashîhi, İnsani İlişkilerin Tashîhi, İman Amel Bütünlüğü, İmanın Salih
Olması İçin Üç Şart, İmanın Halâvetini Tatmak
ALTINCI BÖLÜM-Cemaatte Rahmet Vardır
Yeni Sağlıklı Bir Yapılanma, Kendimizi
Tanımak, Cemaat Bilinci ve Eğitimin Usûlü, Kişinin Değeri Değer Verdikleri ile
Ölçülür, İhtilaflar Tefrika ve Fitneye Dönüştürülmemeli
YEDİNCİ BÖLÜM-Emr-i bil Maruf Nehy-i Anil
Münker
Din Nasihattir, İyiliği Emir Kötülüğü Men,
İslâm Yolunda Cihad, Bela ve Musîbetlere Sabır
SEKİZİNCİ BÖLÜM-Hizmet Rehberi
Hizmet, Hizmet İnsanı Olmak, İslâm
Kardeşliği
DOKUZUNCU BÖLÜM-Eğitim Rehberi
Eğitim Programı (Selamlaşmak, Güler Yüzlü
Olmak, Karı-Koca İlişkileri, Ana-Baba ve Çocuklar Arası İlişkiler ve Vazifeler,
Diğer Büyüklerle İlişkiler ve Vazifeler, Akraba İlişkileri ve Ziyaretleri,
Komşuluk İlişkileri ve Ziyaretleri, Arkadaşlık İlişkileri ve Ziyaretleri, Hasta
Ziyareti, Kabir Ziyareti, Fakir Aileleri Ziyaret ve Yardım, Âlim – Arif - Salih
Kişileri Ziyaret, Maddi - Manevi Yardımlaşma, Karz-ı Hasen, Borcu Zamanında
Ödemek, Cemaatle Namazın Önemi, Nafile Namazlar, Nafile Oruçlar, Latifelerde
Ölçülü Olmak, Gıybet, Dedikodu, Suizan, Televizyon ve Zararlı Yayınlar,
Cemaatin, Birlikte Hareketin Önemi)
Diğer Bir Eğitim Programı (Rızık, Ecel,
Kıyamet Alametleri ve Kıyametin Kopuşu, Mahşer, Hesap, Cennet, Cehennem, Cihad,
Şehadet, İslâm Nizamı, Vakıf, İbâdetlerin Ruhu, Kul Hakkı, Kadın Erkek
Münasebetleri, Lüks, İsraf ve Borçlanma, İslâmi Hizmetlerde Ölçüler) Eğitime
Genel Bir Bakış (Eğitim Ne Zaman Başlar, İyi İnsan Yetiştirmekte Usûl, Eğitim
ve Öğretimin Temel Unsurları, Pratikler)
ONUNCU BÖLÜM-Hüsn-i Hatime
Rahmet Serpintileri, Kabri Anar mısın
Acep, Hüsn-i Hatime, Sonsöz Yerine ve Vasiyeti.
Talebelerinin; ‘şeyh uçmaz mürid
uçurur’ sözünün insanlar üzerinde bıraktığı olumsuz etkiyi göz ardı
etmeden, ümmetin böylesine güzel rehberleri, özellikle de genç nesillere
tanıtmak gibi bir sorumlulukları olduğu kanaatindeyiz. İlkadım Dergisi’nin çıkardığı
özel sayının iyi bir başlangıç olmakla birlikte, bu çalışmaların gerek kalıcı
olması gerek daha geniş kitlelere ulaştırılabilmesi için, gözden geçirilip
kitap haline getirilmesinde fayda gördüğümüzü de ifade etmek durumundayız.
Sanal bir dünyada yaşıyoruz. Tüm
parmakların kendilerini gösterdiği medyada kahramanlarımız da sanal. Fakat asıl
kahramanlar sessiz sedasız aramızda yaşıyor. Kıymetlerini aramızdan
ayrıldıklarında fark ediyoruz. Ümmetin, kıymetini zaman ilerledikçe daha iyi
takdir edeceğine inandığımız Zeki Soyak Hocaefendi’yi rahmetle anıyoruz.
Not: İçimizdeki sessiz kahramanlardan Bünyamin Açan amcamız
geçtiğimiz ay hakkın rahmetine kavuşmuştur. Kendisine Cenab-ı Hak’tan’dan
rahmet, yakınlarına sabr-ı cemil niyaz ederiz.
Mehmed Zahid Aydar
Mîsak Dergisi
Sayı:271 / Haziran 2013