İnsanlık tarihi aynı zamanda hak ile batılın mücadele tarihidir. Şeytan tarihte ilk hilesini aile nizamına karşı kurmuştur. Zira aile; şeytanın bütün hilelerine karşı en sağlam korunak, şahsiyetin inşa edildiği ilk mektep, en zorlu günlerde sırtımızı dayayabileceğimiz sığınaktır.
Mü’minlerin Anneleri
|
Şeytan ve taraftarları dün olduğu gibi
bugün de aile nizamını hedef almış, ‘özgürlük’ sloganları eşliğinde bireyi
ailenin önüne geçirmiş, kalabalıklar içinde yalnızlaşan bireyleri oyuncağı
haline çevirmiştir. Modern toplumlar yalnız ve özgür (!) bireylerden
oluşmuştur. Modern dünya patronları için kolay bir av haline gelen birey, aynı
zamanda tüketime dayalı sömürü düzeninin devamı için ideal tiplemelerdir. Cahili
eğitim ve çevre kültürü hemen her meselede olduğu gibi kadın ve aile meselesine
bakış açımızı da derinden etkilemiştir. Çevre kültürünün esir aldığı kadınlar,
adalet yerine eşitliği ön plâna çıkardıkları için, feminizm hastalığına
tutulmuşlardır.
İnsanlık tarihi aynı zamanda hak ile
batılın mücadele tarihidir. Şeytan tarihte ilk hilesini aile nizamına karşı
kurmuştur. Zira aile; şeytanın bütün hilelerine karşı en sağlam korunak,
şahsiyetin inşa edildiği ilk mektep, en zorlu günlerde sırtımızı
dayayabileceğimiz sığınaktır.
Şeytan ve taraftarları dün olduğu gibi
bugün de aile nizamını hedef almış, ‘özgürlük’ sloganları eşliğinde bireyi
ailenin önüne geçirmiş, kalabalıklar içinde yalnızlaşan bireyleri oyuncağı
haline çevirmiştir. Modern toplumlar yalnız ve özgür (!) bireylerden
oluşmuştur. Modern dünya patronları için kolay bir av haline gelen birey, aynı
zamanda tüketime dayalı sömürü düzeninin devamı için ideal tiplemelerdir.
Artık ‘iki artı bir’ ya da ‘bir artı bir’ evler
dünyamızın gerçeğidir. Her evin içinin ayrı ayrı dayanıp döşenmesinin
gerekliliği, tüketimden beslenenlerin iştahını kabartmakta, sözde emperyalizm
düşmanları ise kadın hakları kisvesi altında ailenin temeline dinamit
koymaktadır. Yani hak batıl mücadelesi dün olduğu gibi bugün de aile kurumu
üzerinden devam etmektedir.
Cahili eğitim ve çevre kültürü hemen her
meselede olduğu gibi kadın ve aile meselesine bakış açımızı da derinden
etkilemiştir. Çevre kültürünün esir aldığı kadınlar, adalet yerine eşitliği ön
plâna çıkardıkları için, feminizm hastalığına tutulmuşlardır. Ümmetin tarih
boyunca benzerine rastlamadığı zor günlerden geçiyoruz. Rabbimize binlerce kez
şükürler olsun ki bizlere kurtuluş reçetesini beyan etti: “Andolsun ki,
sizden Allâh’a ve âhiret gününe kavuşacağını uman ve Allah’ı çok zikreden (mü’min)ler
için Rasûlullâh’ta üsve-i hasene (en mükemmel bir örnek) vardır.” (el-Ahzâb,
21)
Bu zor günlerde Hz. Peygamberin hanımları
küfür ehlinin ve yerli hayranlarının dillerinden düşmezken bizler “Peygamber,
müminlere kendi canlarından daha yakındır. Zevceleri, onların
analarıdır...” (el-Ahzâb Sûresi: 6) ayeti kerimesinde beyan edilen
hakikate iman ettik. Halime Demireşik(1) Hanımefendi
tarafından hazırlanan ‘Hanım Gözüyle Mü’minlerin Anneleri’ isimli
eserin alanında önemli bir boşluğu doldurduğu kanaatiyle tanıtmaya gayret
ettik.
Kitabın Birinci Bölümünde
Rasûlullah (sav)’in pâk zevceleri (Allah onlardan razı olsun) tanıtılmış:
Hatice bintü Huveylid (S.23-50), Sevde bintü Zem’a (S.51-62), Âişe bintü
Ebîbekir (63-13137), Hafsa bintü Ömer (S.139-151), Zeyneb bintü Hüzeyme
(S.153-157), Ümmü Seleme bintü Huzeyfe (S.159-176), Zeyneb bintü Cahş
(S.177-199), Cuveyriye bintü Hâris (S.201-210), Safiyye bintü Huyey
(S.211-231), Ümmü Habîbe bintü Ebû Süfyan (S.233-247), Meymûne bintü Hâris
(S.249-256), Mâriye Kıptiyye (S.257-273) ve Reyhâne bintü Amr (S.275-280)
Kitabın İkinci Bölümünde
(S.281-345) ise Çok Evlilik, İslâm’da Evlilik, İslâmiyet’te Çok Evlilik,
Peygamber Efendimiz (sav)’in Çok Evliliğinin Hikmetleri, Bir Aile Reisi Olarak
Peygamber Efendimiz ve İslâm’da Kölelik ve Cariyelik konuları ele alınmış
Takdim
“Cenâb-ı Hak, en son ve en mükemmel dini
olan İslâm’ı, âlemlere rahmet olan Hazret-i Muhammed Mustafa (sav) vâsıtasıyla
beşeriyete ikram etmiştir.
O yüce Peygamber, her hâli, her söz ve
davranışıyla insanlığa ‘üsve-i hasene’ yani en güzel örnektir.
Cenâb-ı Hak, O’nu insan topluluğu içinde
acziyet bakımından en altta bulunan ‘yetimlik’ten başlatarak, hayatın bütün
kademelerinden geçirip kudret ve salâhiyet bakımından en üst noktaya, yani
devlet reisliği ve peygamberliğe kadar yükseltmiştir. Efendimiz (sav)’in ömrü
boyunca yaşadığı devreler, insan hayatındaki her türlü med ve cezir tecellîleri
için pek çok ideal davranış örnekleri sergiler. Bu sebeple O’nun hayatı, -hangi
kademe ve vaziyette bulunurlarsa bulunsunlar- bütün insanlara kendi iktidar ve
istidatları nisbetinde taklid edebilecekleri fiilî, müşahhas ve mükemmel bir
örnek teşkil etmiştir. O, bu vasıflarıyla Cenâb-ı Hakk’ın eşsiz bir sanat
hârikası ve insanlara en büyük lütuf ve armağanıdır.
Allah Rasûlü (sav)’nün mükemmel ve
müşahhas bir örnek teşkil eden husûsiyetlerinin en mühimlerinden birisi, O’nun
âile hayatıdır. O, farklı yaş, kültür, kâbiliyet ve husûsiyetlere sahip
hanımları ile en seviyeli, en faziletli, en güzel ve en mes’ud âile yuvasını
tesis etmiştir.
O’nun kurmuş olduğu bu yuva, öyle huzur ve
güzellik dolu bir yuvaydı ki, günlerce sıcak bir yemek pişmediği hâlde burcu
burcu saâdet kokardı. Üstelik o mukaddes yuvada hanımların odası, ancak
başlarını sokacak bir mekândan ibâretti. Fakat o yuvanın en lezzetli rızkı;
rızâ, sabır ve teslimiyetti. Allah Rasûlü (sav)’nün âile hayatında uyguladığı
terbiye usûlü, onların kalplerini sonsuz bir bağlılık ve muhabbetle
doldurmuştu.
Fertleri arasında böylesine derin bir
muhabbet, fedâkârlık ve bağlılık bulunan o ruhâniyetli yuvada tek gâye, Allâh
ın rızâsına kavuşmaktı. Yine o yuvada en büyük endişe, Allâh’ın ve O’nun en
değerli Rasûlü’nün muhabbet ve rızâsını kaybetmeye dâirdi.
Peygamber Efendimiz (sav)’in müstesnâ zevceleri,
bazen bizzat emr-i ilâhî ile ‘mü’minlerin annesi’ olma şerefine
mazhar olmuşlardır. Onlar, Peygamber Efendimiz (sav)’i, kendisine vahiy nâzil
olurken, namaz kılarken, Kur’ân okurken, yemek yerken, sohbet ederken, uyurken
velhâsıl hayatın her safhasında bizzat müşahede etmişler ve diğer bütün
gözlerden uzak mânevi esrârına, yakînen vâkıf olmuşlardır.
Onlar, bu büyük şeref ve fazilete lâyık
olabilmenin hassâsiyeti içinde ömürlerini geçirmişler, Ümmet-i Muhammed
(sav)’in hanımlarına en büyük rehber ve en güzel muallime olmuşlardır.
Kendilerinden Peygamber Efendimiz (sav)’in vasıflarını, ahvâl ve sünnetini
nakleden binlerce hadis rivâyet edilmiştir.
En mükemmel insan, en güzel âile reisi
olan Hazret-i Muhammed Mustafa (sav) ve O’nun âile hayatı ile zevcelerini
anlatan elinizdeki eser, bu çok mühim ve çok tafsilâtlı mevzuun hülâsası
gibidir. Birçok sosyal ve âilevî buhrânın yaşandığı, boşanmaların gitgide
arttığı, yıkılan yuvaların enkâzı altında çırpınan yavruların çoğaldığı günümüz
toplumunda, Peygamber Efendimiz (sav)’in burcu burcu şefkat, merhamet, huzur ve
rûhâniyet kokan mübârek ve örnek yuvasını tanımaya ne kadar muhtâcız!..”
(S.9-11)
Osman Nuri Topbaş - 2008 İstanbul
Önsöz
“Bir tahdîs-i nîmet kabilinden diyebilirim
ki, hayatımın 1997 yılından sonraki kısmı tamamen Hazret-i Peygamber (sav)’in
hayatını anlamaya ve anlatmaya çalışmakla geçti. Şüphesiz bu müddet, herhangi
bir insanın hayatı için hiç de az bir vakit sayılmaz. Ancak idrak ve izah
edilmeye çalışılan Allâh’ın en sevgili habîbi Hazret-i Muhammed Mustafa (sav)
olunca, bir ömre binlerce ömür eklense yine hakkıyla idrâk edilemez, lâyıkıyla
izah edilemez. Çünkü O, sadece akılla anlaşılamaz, sadece kelimelerle târif
edilemez. O’na yaklaşabilmek ve O’nu hissedebilmek için O’nunla aynı devirde
yaşamak, O’nunla aynı mânevî havayı teneffüs etmek, O’nun feyziyle feyizlenmek
gerekir. Bunun için hiçbir insan, Peygamber Efendimizi, Müslüman olarak
bir an olsun görmüş, onunla kısa bir müddet de olsa beraber olmuş, sohbetinden
feyz almış bulunan ‘ashâb-ı kirâm’la denk olamaz.
Böyle bir ‘maiyyet’in (beraberliğin)
neticesinde, Peygamber Efendimiz (sav)’in nazarı ve husûsî terbiyesiyle kemâle
ermiş bulunan o güzîde insanlar arasında ‘ehl-i beyt’in ve ‘ezvâc-ı tâhirât’ın
çok önemli bir yeri vardır. Nasıl gürül gürül çağlayan bir pınarın her
damlasında o tatlı sudan hisseler varsa, Peygamber Efendimiz (sav)’in
çevresindekileri inceledikçe, o cennet pınarının kokusunu, tadını hissedersiniz.
Sanki O’nun başını okşadığı her çocuk, kıyamete kadar insanlığa tatlı râyihalar
yaymaktadır. Yüzüne tebessümle baktığı her insan, insanlığa huzur ve mutluluk
elçisi olmaktadır. Bir şekilde O’nun kalb-i pâkinde yer bulan her sevgili,
geceleri aydınlatan bir mehtap gibi karanlıklar içinde süzülüp durmakta, yalnız
ve muzdarip mü’min gönülleri aydınlatmaktadır.
Biz de âcizâne bu eserimizde, Allah’ın
Habîbi’nin en yakınları olan hâne halkını sayfalarımıza misafir ettik. Aslında
onların gönül hânelerine biz misafir olduk. Onların ibretlerle, derslerle ve
hikmetlerle dolu hayatlarından günümüze reçeteler çıkarmaya çalıştık.
Çünkü biz, gerçekten sahralarda
susuzluktan kavrulan sineler gibi, câhiliye ateşinde tutuştuk. Gönlümüzü
serinletecek âb-ı hayat, O’nun parmaklan arasından fışkırdı ve fışkırıyor.
Çünkü biz, diri diri toprağa gömülen kız
çocukları gibiyiz. O’nun şefkat ve merhamet dolu yüreği, bizi asrın kir ve pası
altından çekip çıkarmazsa yok olur gideriz.
Çünkü biz, karanlıklarda yolunu kaybetmiş
yolcular gibiyiz. O’nun nûru yolumuzu aydınlatmazsa çıkmaz sokaklarda ömür
tüketiriz.
İşte bu çıkmaz sokaklarda kaybolmamak,
ancak o ‘İki Cihan Güneşi’ni ve O’nun yaşadığı örnek hayatı her yönüyle
iyice tanımak ve adım adım takip etmekle mümkündür. Ancak maalesef gerek
derslerim esnasında, gerekse Anadolu’da yapmış olduğum seyahat ve toplantılarda
müşâhede ettiğim bir gerçek var: Biz, Müslüman hanımlar olarak Peygamber
Efendimiz (sav)’i de, O’nun âilesini de, hanım ve çocuklarını da fazla
tanımıyoruz. Peygamber Efendimiz (sav), âile yuvasında nasıl bir zevc idi?
Hanımlarına nasıl muâmele ederdi? Hanımları kimlerdi? Ne gibi özellikleri,
farklılıkları ve ortak yönleri vardı? Peygamber Efendimiz (sav)’in ile
zevceleri arasında ihtilaflar olmuş muydu? Olduğu zamanlarda bu problemler
nasıl çözülmüştü? Kısacası her hâliyle bizlere örnek olan Peygamber Efendimiz
(sav)’den, günümüzde giderek sarsılan âile ve cemiyet hayatımıza ne gibi örnek
ve ibretler çıkarmak mümkündür?
İşte bu ve benzeri sorular etrafında bir
kitap hazırlamaya çalıştık.” S.13-15
‘Peygamber Efendimiz
(sav)’in Hanımı Olmak’ Demek
“Acaba biz, Asr-ı Saadet’te yaşasaydık,
Allah Rasûlü ile aynı havayı teneffüs etse ve onunla aynı sokaklarda gezseydik,
O’na daha da yakın olmak için neler yapmazdık ki...
‘Anam-babam sana kurban olsun yâ
Rasûlallâh!’ diyerek en sevdiğimiz büyüklerimizi, ya da elinden tutup ‘Buyur
yâ Rasûlallâh!.. Bu, benim tek gözbebeğim, sana adadım!..’ diyerek
evlatlarımızı veya ‘Sahip olduğum her şeyle beraber ben de Sana âidim!..’
diyerek bütün benliğimizi sunmaz mıydık?
İşte Rasûlullâh’ın hanımları da böyleydi.
Öncelikle O’na iman şerefine ermek için sahip oldukları her şeyden vazgeçtiler;
ailelerinden, sevdiklerinden, dostlarından, doğup büyüdükleri memleketlerinden,
alıştıkları maddî rahat ve konfordan...
Sonra Allah’ın Rasûlü ile evlendiler.
Orada kendilerini maddî olarak çok büyük imkânlar beklemiyordu. Evleri, dört
balçık duvardan ibaret küçücük bir odacık... Yemekleri, bazen kuru bir ekmek,
bazen bir bardak süt, bir avuç hurma...
Onlar, bütün dünya zînetlerini, Allah ve
Rasûlü uğruna terk ettiler. Onlar, Allah’ı ve Rasûlü’nü seçtiler. (2) Onlar,
Rasûlullâh’ı namaz kılarken, Kur an okurken, gülerken, ağlarken, gece yarısı
Rabbine yalvarıp ibâdet ederken, bir kul olarak, bir insan olarak, bir peygamber
olarak gördüler.
Onlar, Rasûlullâh’a nazil olan âyetleri
hissettiler, bazen Cebrail’i insan kılığında gördüler, bazen evleri, hâneleri
bir nûr yumağına döndü.(3) Bazen vahiy, onların
evindeyken Peygamber Efendimiz (sav)’e verildi; O’nun vahye muhatap olurken
nasıl terlediğini, ağırlaştığını gördüler.
Onların birçok ortağı vardı. Her biri
farklı kabilelerden, hatta farklı milletlerden, değişik yaş ve özelliklerde...
Hepsi, o ‘tek ve en güzel sevgili’yi paylaşmak zorundaydılar.
Onlar, her an, herkese kapısını, gönlünü
açmak zorundaydılar; evlerindeki, ellerinde lokmayı paylaşmak, her sorana
bildiği kadarıyla anlatmak, geleni eli boş çevirmemek...
Onlar, ‘mü’minlerin annesi’
olarak,(4) bir anne gibi bütün müminleri bağrına
bastılar, yetimlerini himâye ettiler, fakirlerine, gariplerine, dul ve
muhtaçlarına uzandılar, câhilleri eğittiler, çocukları büyüttüler.
Onlar, hem kendi nefislerini, hem de
muhatab oldukları insanların nefislerini korumak için sıradan kadınlardan biri
olmadıklarını hissettiler ve hissettirdiler; gelenlerle bir perde arkasından(5) konuştular,
edâlı ve işveli davranmadılar,(6) evlerinde oturdular ve
câhiliye âdetlerinde olduğu gibi açılıp saçılmadılar. (7)
Onlar, namazı hakkıyla ikame ettiler, farz
ve nâfile olarak pek çok oruç tuttular ve zekât ve sadakalarını fazlasıyla
verdiler.
Onlar, her türlü ölme, öldürülme,
yaralanma ve esir edilme ihtimalini göze alarak savaş meydanlarında Peygamber
Efendimiz (sav)’in yakınında, refakatinde olmak zorundaydılar.
Onlar, yaptıkları hayırların da, işledikleri
hata ve günahlarında kat kat fazlasıyla karşılarına çıkacağını bildiler.(8) Ona
göre tertemiz ve hayırlarla dolu bir hayat yaşadılar.
Onlar, son demlerinde Rasûlullâh’ın
yanında, yüksek ateşten kavrulurken alnındaki terleri sildiler, üzerine su döküp
serinlettiler, acısını hafifletmeye çalıştılar, gözyaşı döktüler.
Onlar, evlerini, Peygamber Efendimiz
(sav)’e kıyamete kadar bir istirahatgâh yaptılar.
Onlar, iman, takvâ, ilim, nâmus, şeref,
fazilet, cömertlik içinde yaşadılar ve öyle Rablerine kavuştular. S.19-21
Bir Âile Reisi Olarak
Peygamber
Efendimiz “Sizin sürdüğünüz şu dünya
hayatından (iki şey) bana hoş göründü: Kadınlar ve
güzel koku. Bununla beraber namaz kılmak gözümün nurudur.” (Nesâî,
28/1, 36/1; Ahmed bin Hanbel, III, 128, 285)
Hanımlarının, evlilikten doğan bütün maddî
ve mânevî ihtiyaçlarını karşılamıştı. Her
bir hanımına oturacakları müstakil haneler (odacıklar) tahsis etmiş,
mehirlerini eksiksiz ve eşit bir şekilde vermiş, giyim-kuşam ve yiyecek-içecek
hususunda hiçbiri arasında fark gözetmemiştir. Kendisi ‘fakr-ı ihtiyârî’yi
tercih ettiği hâlde, eldeki imkânlar nisbetinde âilesine infak etmekte çok
cömert davranmıştır.
Mümkün mertebe kendi işlerini kendisi
görmüştür. Ev içinde kendi yamasını
kendi yamamış, ayakkabısını tamir etmiş, ev işlerinde zaman zaman ailelerine
yardım etmiştir. Bu hususta yanında uzun yıllar kalmış buluna Enes bin
Mâlik -radıyallâhu anh- şöyle der:
“O, evinde âilesinin işleriyle
ilgilenirdi; elbisesini dikip yamar, koyunlarını sağar, ayakkabılarını tâmir
eder, kendi hizmetini kendisi görür, devesini yemler, evinden başka yerde
kalmaz, bineğini kendisi bağlardı. O’nun hizmetçisiyle beraber yemek yediği ve
onunla birlikte hamur yaptığı da olurdu. O, çarşıdan aldığı malları da kendisi
taşırdı.”
Hanımlarına vakit ayırmış, kendileriyle
sohbet etmiş ve şakalaşmıştır. Bütün
meşguliyetine rağmen, bütün hanımlarını her gün ziyaret etmiş, ihtiyaçlarını
karşılamış, istek ve düşüncelerini öğrenmiş ve her birine sohbet etmek üzere
özel zaman tahsis etmiştir. Hazret-i Safiyye ile evlendikleri ilk gece ailesi
ve yakınları olan Yahudiler hakkında sabaha kadar konuştukları, onun düşünce ve
tereddütlerini giderdiği, gönlünü rahatlatıp teselli ettiği kaynaklarda geçmektedir.
Bu sohbetler esnasında bazen latifeler yapmış, karşılıklı latifeleşmelere göz
yummuş, onların kendi gönül dünyalarına ve yetişme tarzlarına göre
meşguliyetlerini hoş görmüştür. Hazret-i Aişe’nin naklettiğine göre kimi zaman
onunla mescidde düzenlenen folklor gösterilerini seyretmiş, kimi zaman da koşu
yarışmaları yapmışlardır.
Bazı kritik konularda ise, hanımlarıyla
istişarelerde bulunmuştur. İlk
vahiy esnasında Hazret-i Hatice ile ‘İfk Hâdisesi’nde Zeyneb bintü Cahş ve
Hazret-i Aişe’nin câriyesi Behre ile Hudeybiye anlaşması esnasında Ummü Seleme
ile istişare etmiş ve bu istişarelerine göre hareket etmiştir.
Hanımlarını, fazilet ve ahlâkları
dolayısıyla takdir etmiştir. O
hanımlarının hâlet-i rûhiyelerine göre gâh teselli, gâh takdir etmiş, gâh ise onları
sevdiğini yüzlerine söylemiştir.
Hanımlarının âile ve akrabalarına da değer
vermiştir.
Meselâ Hazret-i Hatice’nin yakın
akrabalarına, onun vefatından sonra da ikram ve hürmette kusur etmemiştir.
Rabbine nâfile ibâdet etmek için bile
hanımlarından izin almıştır. Hanımlarını
sırasıyla ziyaret etmiş, birbirinin hakkına girmemeye ve adaleti gözetmeye
çalışmıştır. Bazı geceler, kalkıp ibâdet etmek için hanımlarından izin almış ve
sabaha kadar ibâdetine devam etmiştir.
Allah için darılmış ve yine O’nun rızâsı
için barışmıştır. Her
biri insan olan Peygamber Efendimiz (sav) de hanımları da zaman zaman tatsız
hâdiseler yaşamışlardır. Mesela bir sırrı ifşâ ettiği için Hazret-i Hafsa’yı
ric’î talakla boşamış olan Allah Rasûlü, Allah’ın emriyle tekrar hanımına dönmüştür.
Yine emsalleri gibi dünyevî ziynet ve konfor isteyen hanımlarından bir ay
boyunca uzak durmuş bulunan Allah Rasûlü, bu müddet zarfında hanımlarını
kıracak veya üzecek bir davranışta bulunmamıştır. Kendi iffet ve nâmusunu
temsil eden Hazret-i Âişe’ye karşı uydurulan dedikodu kampanyasında teennî ile
hareket etmiş, araştırmalarda bulunmuş, bu esnada Hazret-i Aişe’ye îmâyla bile
kırıcı bir şey söylememiştir. Bu durum, bir ay boyunca böyle devam etmiş ve
nihayet mesele vahiy ile çözülmüştür.
Onların eziyet ve hatalarına karşı
sabretmiştir. Bazen kıskançlık,
çekememezlik gibi hatalarına sabretmiş, bazen ikaz etmiş ve bazen de kırmadan
(bir müddet onlardan uzak kalarak) onları terbiye etmiştir.
Hanımlarının her türlü hâliyle yakından
ilgilenmiş, tâlim ve terbiyelerine itina göstermiştir. Nâzil olan âyetleri önce hanımlarına öğretmiş ve
onların bir an önce bu âyetleri hayata geçirmesine (yaşamasına) itina
göstermiştir.
Çocuklarına vakit ayırmış, onların dert ve
sıkıntıları ile ilgilenmiştir. Peygamber
Efendimiz, gerek kendi çocuk ve torunları, gerekse sokakta karşılaştığı
çocuklara ihtimam göstermiş, onların dertleriyle ilgilenmiş, sahipsiz olanları
bağrına basmış, başlarını okşamış, kendilerine hediyeler vermiş, ağladıklarında
susturmuş, kucağına almış, okşamış ve sevmiştir.
Kitabın sonuna Mü’minlerin
Anneleri ile ilgili karşılaştırmalı tablo eklenmiştir.
Hatice bintü Huveylid 40 yaşında (bi’setten 15 yıl önce) Efendimiz
(sav) ile 25 yaşında iken evlenmiş, beraberlikleri 25 yıl sürmüş, hadis rivayet
etmemiş ve 65 yaşında (nübüvvetin 10. yılında) vefat etmiştir.
Sevde bintü Zem’a 55 yaşında (nübüvvetin 10. yılında) Efendimiz
(sav) ile 50 yaşında iken evlenmiş, beraberlikleri 14 yıl sürmüş, 5 hadis
rivayet etmiş ve 72 yaşında (hicretin 22. yılında) vefat etmiştir.
Âişe bintü
Ebîbekir (hicretin 1. yılında)
Efendimiz (sav) 54 yaşında iken evlenmiş, beraberlikleri 9 yıl sürmüş, 2210
hadis rivayet etmiş ve 66-67 yaşında (hicretin 57-58. yılında) vefat etmiştir.
Hafsa bintü Ömer 21
yaşında (hicretin 3. yılında) Efendimiz (sav) ile 56 yaşında iken evlenmiş,
beraberlikleri 8 yıl sürmüş, 60 hadis rivayet etmiş ve 63 yaşında (hicretin 45.
yılında) vefat etmiştir.
Zeyneb bintü Hüzeyme 30
yaşında (hicretin 4. yılında) Efendimiz (sav) ile 56 yaşında iken evlenmiş,
beraberlikleri 3 ay sürmüş, hadis rivayet etmemiş ve 30 yaşında (hicretin 4.
yılında) vefat etmiştir.
Ümmü Seleme bintü
Huzeyfe 29 yaşında (hicretin 4.
yılında) Efendimiz (sav) ile 57 yaşında iken evlenmiş, beraberlikleri 7 yıl
sürmüş, 378 hadis rivayet etmiş ve 84 yaşında (hicretin 61. yılında) vefat
etmiştir.
Zeyneb bintü Cahş 36 yaşında (hicretin 5. yılında) Efendimiz (sav) ile
58 yaşında iken evlenmiş, beraberlikleri 6 yıl sürmüş, 11 hadis rivayet etmiş
ve 53 yaşında (hicretin 20. yılında) vefat etmiştir.
Cuveyriye bintü
Hâris 25 yaşında (hicretin 5.
yılında) Efendimiz (sav) ile 58 yaşında iken evlenmiş, beraberlikleri 6 yıl
sürmüş, 7 hadis rivayet etmiş ve 70 yaşında (hicretin 56. yılında) vefat
etmiştir.
Safiyye bintü Huyey 27 yaşında (hicretin 7. yılında) Efendimiz (sav)
ile 60 yaşında iken evlenmiş, beraberlikleri 45 ay sürmüş, 10 hadis rivayet
etmiş ve 70 yaşında (hicretin 50. yılında) vefat etmiştir.
Ümmü Habîbe bintü Ebû
Süfyan 33 yaşında (hicretin 7.
yılında) Efendimiz (sav) ile 60 yaşında iken evlenmiş, beraberlikleri 4 yıl
sürmüş, 65 hadis rivayet etmiş ve 70 yaşında (hicretin 44. yılında) vefat
etmiştir.
Meymûne bintü
Hâris 36 yaşında (hicretin 7.
yılında) Efendimiz (sav) ile 60 yaşında iken evlenmiş, beraberlikleri 39 ay
sürmüş, 76 hadis rivayet etmiş ve 80 yaşında (hicretin 51. yılında) vefat
etmiştir.
Mâriye Kıptiyye 20 yaşında (hicretin 7. yılında) Efendimiz (sav) ile
60 yaşında iken evlenmiş, beraberlikleri 4 yıl sürmüş, hadis rivayet etmemiş ve
30 yaşında (hicretin 16. yılında) vefat etmiştir.
Reyhâne bintü Amr hicretin 7. yılında Efendimiz (sav) ile 58 yaşında
iken evlenmiş, beraberlikleri 4 yıl sürmüş, hadis rivayet etmemiş ve hicretin
16. yılında vefat etmiştir.
Mehmed Zahid Aydar
Mîsak Dergisi
Sayı: 295 / Haziran 2015
_________________
(1) 1978
yılı Haziran ayında Denizli’de dünyaya geldi. İlkokulu Sümer İlköğretim
Okulu’nda tamamladıktan sonra ortaokul ve lise için Denizli İHL’e gitti. 1995
yılında buradan mezun olduktan sonra Diyanet’te fahrî Kur’ân Kursu hocalığı
yapmaya başladı.
1996 yılında İstanbul’a gelerek Hüdâyî Kız
Kur’ân Kursu’nda eğitim-öğretim faaliyetlerine devam etti. Hâlen aynı
müessesede öğrenci yetiştirmekte ve Anadolu’nun çeşitli yerlerinde “Peygamber
Efendimiz (sav)’in Aile Hayatı ve İslâm’da Aile” konulu seminer ve konferanslar
vermekte olan yazar, evli ve iki çocuk annesidir.
Altınoluk, Yuvamız, Bahçıvan gibi
dergilerde yazıları neşredilen Halime Demireşik, Şebnem Dergisi’nin ilk
sayısından itibaren Yayın Kurulu’nda hizmet vermektedir. Aynı dergide hemen her
sayıda yazıları bulunan yazarın, “Vakıflara Hayat Veren Vâlide Sultanlar”
ismiyle Ayşegül Zobi ile ortak hazırladıkları bir piyes kitabı çıkmıştır.
(Şebnem Kitapları, 2003)
‘Müminlerin Anneleri’, yazarın neşredilen ikinci eseridir.
(2) “Ey
Peygamber! Zevcelerine söyle: Eğer dünya dirliğini ve süsünü (refahını) istiyorsanız,
gelin size boşanma bedellerinizi vereyim de, sizi güzellikle salıvereyim. Eğer
Allah’ı, Peygamberim ve âhiret yurdunu diliyorsanız, bilin ki, Allah içinizden
güzel davrananlar için büyük bir mükâfat hazırlamıştır.” (el-Ahzâb,
28-29)
(3) “ (Ey
Peygamber hanımları!) Evlerinizde okunan Allah’ın âyetlerini ve hikmeti
hatırlayın. Şüphesiz Allah, her şeyin iç yüzünü bilendir ve her şeyden haberi
olandır.” (el-Ahzâb, 34)
(4) “Peygamber,
müminlere kendi canlarından daha yakındır. Zevceleri, onların
analarıdır...” (el-Ahzâb, 6)
(5) “Peygamber’in
hanımlarından bir şey istediğiniz vakit perde arkasından isteyin. Bu, hem sizin
kalpleriniz, hem de onların kalpleri için daha temiz bir davranıştır...” (el-Ahzâb,
53)
(6) “Ey
Peygamber hanımları!.. Siz, kadınlardan herhangi biri gibi değilsiniz.
Eğer (Allah’tan) korkuyorsanız, (yabancı erkeklere
karşı) çekici bir edâ ile konuşmayın; sonra kalbinde hastalık bulunan
kimse ümide kapılır. Güzel söz söyleyin!..” (el-Ahzâb, 32)
(7) “
(Ey Peygamber hanımları!) Evlerinizde oturun, eski câhiliye âdetinde
olduğu gibi açılıp saçılmayın. Namazı kılın, zekâtı verin, Allâh’a ve Rasûlü’ne
itaat edin. Ey Ehl-i Beyt!.. Allah sizden, sadece günahı gidermek ve sizi
tertemiz yapmak istiyor.” (el-Ahzâb, 33)
(8) “Ey
peygamber hanımları! Sizden kim açık bir hayâsızlık yaparsa, onun azabı iki
katına çıkarılır. Bu, Allâh’a göre kolaydır. Sizden kim, Allâh’a ve Rasûlü’ne
itaat eder ve sâlih amel işlerse ona mükâfâtını iki kat veririz. Ve ona (cennette) bol
rızık hazırlamışızdır.” (el-Ahzâb, 30- 31)