Büyük hadis ve tarih âlimlerinden İmam Zehebî'nin kaleme aldığı, son devrin alimlerinden İmam Muhammed Zâhid el-Kevserî’nin tahkik ettiği 'Menâkib-ı İmam Ebû Hanife' isimli eser, bir çok âlim tarafından dikkate alınan bir eserdir. Ebû’l Vefa el-Efgânî (1893-1975), İmam Ebû Hanife, İmam Ebû Yusuf ve İmam Muhammed b. el-Hasan’ın menkıbelerini bir araya toplayıp yayına hazırlamıştır. Allame Ebû’l Vefa, İmam Zehebî’nin bu üç risalesini ‘Menâkibul İmam EbîHanîfe ve Sâhibeyhi Ebî Yûsuf ve Muhammed b. el-Hasan’ ismiyle neşretmiştir. Kitabın 27 sayfası imam Ebû Hanife’nin biyografisi hakkındadır ki 12 başlık vardır. İmam Ebû Yusuf hakkında olan kısım ise 12 sayfadır. İmam Muhammed b. el-Hasan’ın menâkibinden bahseden kısım ise 10 sayfadır. Kitap; başındaki mukaddime kısmı ile beraber 61 sayfadır. Allame Ebû’l Vefa, kitaba bazı dipnotlar ilave etmiştir. Ebû Hanife’nin zamanında Ashab-ı Kiram’dan bir cemaat hala hayatta idi. İnşallah o, ashaba güzellikle tabi olan, Tabiin zümresindendir.Çünkü Enes b. Malik (r.a.) Kufe ye geldiği zaman İmam Ebû Hanife’nin onu gördüğü ve dersini takip ettiği bilinmektedir. Tanıtımını yaptığımız bu eser, sahasında kaleme alınan en güzel eserlerden birisidir.
Menâkıb-ı İmam Ebû
Hanife
|
Elimizdeki bu eser, dünya Müslümanlarının
yarısının, hatta daha fazlasının dinde İmam olarak kabul ettikleri İmam-ı A’zam
Ebû Hanîfe ve onun en büyük ve güzîde iki talebesi olan İmam Ebû Yusuf ve İmam
Muhammed b. Hasan’ın hayatları, eski tabirle menkîbeleri hakkındadır.
Hanefî mezhebinin bu üç büyük imamının
doğum, nesep, fıkıh ve hadiste hoca ve talebeleri; ibâdet, verâ, takvâ, ahlâk
yönünden fazîletleri, ilmî mücadeleleri, cerh ve ta’dil imamlarının onlar
hakkındaki kanaatleri, diğer imamlarla aralarında geçen hâdiseler...
Kitabı daha da önemli hale getiren ise
yazarı İmam Zehebî, İslâm tarihinin yetiştirdiği en büyük hadis ve tarih
âlimlerinden olmasıdır.
Bu toprakların 20. Yüzyılda yetiştirdiği
en büyük müdekkik ve münekkitlerinden olan İmam Muhammed Zâhid el-Kavserî’nin
kitabı tahkik etmiş olması, kitabın kıymetini bir kez daha arttırmıştır.
Önsöz
“Ebû’l Vefa el-Efgânî (1893-1975), İmam
Ebû Hanife, İmam Ebû Yusuf ve İmam Muhammed b. el-Hasan’ın menkıbelerini bir
araya toplayıp yayına hazırlamıştır. Allame Ebû’l Vefa, İmam Zehebî’nin bu üç
risalesini ‘Menâkibul İmam EbîHanîfe ve Sâhibeyhi Ebî Yûsuf ve Muhammed b.
el-Hasan’ ismiyle neşretmiştir. Kitapçığın 27 sayfası imam Ebû
Hanife’nin biyografisi hakkındadır ki 12 başlık vardır. İmam Ebû Yusuf hakkında
olan kısım ise 12 sayfadır. İmam Muhammed b. el-Hasan’ın menâkibinden bahseden
kısım ise 10 sayfadır. Kitap; başındaki mukaddime kısmı ile beraber 61
sayfadır.
Allame Ebû’l Vefa, kitaba bazı dipnotlar
ilave etmiştir. Biz de tercüme ederken notun sonuna parantez içinde ismini
yazdık. Kitabı tahkik eden ise İmam Muhammed Zahid el-Kevserî’dir. Uzun
izahlarda bulunmuş, İmam Zehebî ye cevap verilecek yerlerde gerekli tahkiklerde
bulunmuştur. Biz de tercüme ederken Arapça aslında (z) olarak yazılan yere
(Kevserî) yazdık.” S.10
İsmail Karagözoğlu
İmam Zehebî'nin Hayatı
Zehebi; fıkıh, hadis ve tarih âlimi. İsmi,
Muhammed bin Ahmed bin Osman bin Kaymaz bin Abdullah et-Türkmâni el-Mısrî,
künyesi Ebû Abdullah, lakabı ise Şemsüddin’dir. Babası Şihâbuddin Ahmed’in
kuyumculuk sanatındaki maharetinden dolayı Zehebi, yani ‘kuyumcu’ diye
ünlü oldu. Zehebi, aslen Türkmâniyye ailesinden olup, dedesi Diyarbekir’e bağlı
Meyyafarikin şehrindendi. Dedesi Fahrüddin Ebû Ahmed Osman, ticaret ve sanatla
meşgul olurdu. 1274 (H. 673) senesi Rebiu’l Ahir ayında Şam’da doğdu. 1348 (H.
748) senesi Zilkade ayının üçünde, Mısır’da vefat etti. Babüssağir denilen yere
defnedildi. S.13
İmam Ebû Hanife'nin, İsmi, Doğumu ve Soyu:
Bu kitap; asrının fakihi, vaktinin âlimi,
şerefli rütbe, iffetli nefis ve yüce derece sahibi, Ebû Hanife’nin haberleri
hakkındadır.
Ebû Hanife’nin ismi, Numan b. Sabit b.
Zûta’dır. Kufe ehlinin müftüsüdür. Allah ondan razı olsun, hicri 80 senesinde,
Halife Abdulmelik b. Mervan (ö. 705) zamanında, Din-i Hanif üzere, Kufe’de
doğdu. S.35
[İzah ettiğimiz sebeplerden dolayı Ebû
Hanife’nin doğumu 80 senesinden önce olması tercih olunur. Doğumu hakkında,
tercihe layık olan, 70 senesi olmalıdır. Allah Subhanehu en iyi bilendir.
(Kevseri)]
Ebû Hanife’nin zamanında Ashab-ı Kiram’dan
bir cemaat hala hayatta idi. İnşallah o, ashaba güzellikle tabi olan, Tabiin
zümresindendir.Çünkü Enes b. Malik (ö. 93/711) (r.a.) Kufe ye geldiği zaman
İmam Ebû Hanife’nin onu gördüğü sahihtir.
İmam Ebû Hanife'nin Ahlâk ve Verâsı
el-Hasan b. İsmail (ö, 244), babası İsmail
b. Mücalid’denşöyle rivayet ediyor: Halife Harun Reşid’in (ö. 193/809) yanında
iken Ebû Yusuf (ö. 183/798) meclise girdi. Halife Harun ona, ‘Ebû
Hanife’nin ahlâkını bana anlat’ dedi. İmam Ebû Yusuf:‘Vallahi Ebû
Hanife harâmlardan şiddetle kaçınırdı. Dünya ehli insanlardan uzak dururdu.
Suskunluğu çok, daimâ tefekkür halinde idi. Yüksek sesle konuşmaz ve az
konuşurdu. Eğer bildiği bir meselede sual sorulursa cevap verirdi. Ey müminlerin
Emiri! Ben tanıdığımdan beri o dinini ve nefsini korurdu. Sadece kendi nefsi
ile meşgul olurdu. İnsanların sadece hayır taraflarını zikrederdi.’
O zaman Halife Harun Reşid:‘Bu
anlattığın salihlerin ahlâkıdır’ dedi.
el-Kasım b. Gassan: İshak b. Ebû İsrail’i14
(o. 245) dinledim, şöyle diyordu:
Bir topluluk Süfyan b. Uyeyne’nin (ö.
198/814) yanında Ebû Hanife hakkında konuştu. Bazıları onun makamını küçük
görerek ileri-geri konuştular. Bunun üzerine Süfyan b. Uyeyne: ‘Ebû Hanife;
insanların en çok namaz kılanı, emâneteriâyet bakımından en büyüğü, mürüvvet /
kişilik olarak da en güzeli idi’ dedi.
Kadı Şerik (ö. 177/794)’den şöyle rivayet
edildi: ‘Ebû Hanife’nin susması uzun, daimâ tefekkür halinde, aklı çok ve
insanlarla konuşması azdı.’ S.44
el-Hasan b. İsmail b. Mucalid: Veki’ b.
Cerrah’ı (ö. 197/812) şöyle söylerken işittim, Hasan b. Salih b. Hayy (ö.
165/784) şöyle derdi: ‘Ebû Hanife’nin Allah korkusu şiddetliydi. Haram olan
bir şeye helal demekten çok korkardı.’
[Veki’ b. Cerrah (ö. 197), İmam Ebû Hanife’nin
en büyük talebelerindendir. Birisi ‘Ebû Hanife hata etti’ deyince, kendi
imamını şöyle müdafaa etmiştir: ‘Ebû Hanife hata yapmaya nasıl kadir
olabilir? Onun yanında EbûYûsuf ve Züfer gibi Kıyasta; Yahya b. Ebî Zâide, Hafs
b. Gıyâs, Hıbbân ve Mendel gibi hadîste; el-Kâsım b. Man gibi Arap lugâtını
bilmede; Dâvûd et-Taî, Fudayl b. lyâd (ö. 187) gibi zühd ve verâda, en yüksek
şahsiyetler var.
Kim ki, oturduğu meclis arkadaşları bunlar
olursa, hata yapamaz. Çünkü eğer hata yapacak olsa, bunlar onu düzeltir’ (Hatib el-Bağdadi, Târîhu Bağdat, c.14, s.247) ]
İmam Ebû Hanife'nin Hocaları
Ebû Hanife, İbrahim en-Nehai (ö. 95) nin
talebesi Hammad b. Ebû Süleyman (ö. 120) ve başkalarından fıkıh öğrendi. Ebû
Hanife şöyle derdi: ‘Hammâd’ın derslerine on beş sene devam
ettim.’ Başka bir rivayette Ebû Hanife şöyle demiştir:
‘Hammâd b. Ebû Süleyman’a on sene
talebelik yaptım. Fetvalarını ezberler, hallettiği meseleleri dinlerdim.’ Ebû Hanife, Mekke’de Ata b. Ebû Rebah (ö. 114/732)’tan
hadis dinlemiştir. Ebû Hanife şöyle derdi: ‘Atâ’dan daha faziletli birisini
görmedim.’
[İmam Ebû Hanife’nin hocası Hammad b. Ebû
Süleyman’a 15 ve 10 sene talebelik yaptığına dair bu iki rivayet de vehimdir,
hatadır. Hatib Bağdadi’nin Târîhu Bağdat (c.13, s.333) kitabından da
anlaşılacağı üzere, Ebû Hanife hocasının derslerine 10 sene devam ettikten
sonra kendisinin de fetva verebilecek seviyeye geldiğini / ulaştığını
zannetti.Ancak hatasını kısa zamanda anlayınca tekrar hocasının derslerine
devam etti. Bu devamiyet hocasının vefat ettiği hicri 120 senesine kadar 18
yıldır. (Kevseri) ]
Ebû Hanife’nin hadis rivayet ettiği diğer
bazı muhaddislerşunlardır:
Atiyye el-Avfi (ö. 201), Abdurrahman b.
Hurmuz el-A’rec (ö. 117/735), İkrime (ö. 107), Nafî (ö. 117), Adiyy b. Sâbit
(ö. 116), Amr b. Dinar (ö. 127), Seleme b. Kuheyl (ö. 121), Katâde b. Diame (ö.
107), Ebû’z Zubeyr (ö. 126/744), Mansur (b. el-Mu’temir) (ö. 132/750), Ebû
Cafer Muhammed b. Ali b. el-Hüseyin ve daha başkaları.S.50
İmam Ebû Hanife'nin Talebeleri
Büyük âlimlerden bir topluluk İmam Ebû
Hanife’den fıkıh öğrenmişlerdir. Talebelerinden bazıları şunlardır:
Züfer b. el-Huzeyl (ö. 158/775), Kadı Ebû
Yusuf (ö. 182/798), Hammâd b. Ebû Hanife (ö. 170), Nuh el-Câmi olarak bilinen
Nuh b. Ebû Meryem (ö.173/789), Ebû Muti’i el-Hakem b. Abdullah el-Belhî (ö.
199/814), el-Hasan b. Ziyâd el-Lü’lül (ö. 204/819), Muhammed b. el-Hasan (ö.
189/805), Kadı Esed b. Amr (ö. 188/806)
İmam Ebû Hanife’den adetleri sayılamayacak
kadar çok muhaddis ve fakih rivayette bulunmuştur.” S. 53
İmam Ebû Hanife'nin İbâdeti
İmam Ebû Hanife’nin gece ibadetleri,
teheccüdü ve diğer ibadetleri tevâtür bulmuş bir haberdir. Allah ona rahmet
eylesin.Yakub b. Şeybe (ö. 262/875) rivayet ediyor: Bana Bekr rivayetetti. Ebû
Asım en-Nebîl’i şöyle derken işittim:‘Çok namaz kılmasından dolayı
Ebû Hanife’ye Veteddenirdi.”
İmam Ebû Hanife Kırk Sene Yatsı Abdesti
İle Sabah Namazını Kılmıştır
Bu, tecrübe edilmiş bir hikâyedir. Bu
konuda mahfuz olan rivayet ise, Bişr b. Velid el-Kindî’nin (ö. 23 8 /853) Ebû
Yusuf’tan yaptığı şu rivayettir: ‘Ebû Hanife ile beraber yürürken, bir adamın
diğer bir adamla şöyle konuştuğunu duydum: ‘Şu! Geceleri uyumayan Ebû
Hanife'dir!’ Bunu duyan Ebû Hanife şöyle buyurdu: ‘Vallâhi benim yapmadığım
bir şeyi konuşmuyorlar!’ Ebû Yusuf: “Ebû Hanife, bütün geceyi namaz, duâ ve
yalvarma ile ihyâ ederdi!’
Hibban b. Bişr, Hukkâm b. Selm tariki ile
Ebû Sufyan’dan şöyle rivayet eder: ‘Biz, Amr b. Mürre’nin (ö. 116/734) yanına
giderdik. Ebû Hanife de yatsı ve sabah namazlarını tek bir abdestle
kılardı!’
Yahya el-Hımmânî (ö. 228 /843) babasından
şöyle rivayet eder:‘Ebû Hanife’ye altı ay talebelik yaptım, devamlı olarak
sabah namazını yatsı namazının abdesti ile kıldığını görürdüm. Her gece seher
vakti Kuran-ı Kerîm’i hatmederdi.’
Ebû Abdurrahman el-Mukriî şöyle rivayet
eder: ‘Eğer Ebû Hanife’yi namaz kılarken görseydin, onun tek gayesinin namaz
kılmak olduğunu bilirdin.” S.59
Bir Rekâtta Kur’ân-ı Kerîmi Hatmedenler
Dört Kişidir
İbrahim b. Rustem el-Mervezî, Hârice b.
Mus’ab’tan şöyle rivayet ediyor: ‘Bir rekâtta Kur'ân-ı Kerîmi hatmedenler,
imamlardan dört kişidir: Osman b. Affân, Temîmi ed-Dârî, Saîd b. Cübyr ve Ebû
Hanife'dir. Allah hepsinden razı olsun.’
Yahya b. Nasr rivayet ediyor: ‘Ebû
Hanife, Kuran-ı Kerîm' i Ramazan ayı boyunca altmış defa hatmederdi.’
Muhammed b. Semaa, Muhammed b. el-Hasan,
el-Kasım b. Mandan şöyle rivayet ediyor:
Ebû Hanife gece kalkar ve sabaha kadar şu
ayet-i kerimeyi tekrar ederek ağlardı:
‘Hayır. Onların asıl mev’idleri
(vaat olunan yer) Kıyâmet’tir. O Kıyâmet ise daha dehşetlidir ve daha acıdır.” (Kamer
Sûresi:46) S.61
İmam Ebû Hanife'nin Allah Korkusu
Bir adamın Ebû Hanife’ye ‘Allah’tan kork’
dediğini işittim. Bunun üzerine Ebû Hanife sarsıldı, sarardı ve başını eğerek
şöyle dedi: ‘Allah seni hayırla mükâfatlandırsın. İnsanlara her zaman bu
sözü söyleyecek birisi lazım.” S.61
Hâmid b. Adem el-Mervezi, Abdullah b.
Mübarek’i şöyle söylerken işittiğini rivayet ediyor:
Ebû Hanife’den daha çok verâ sahibi hiçbir
kimseyi görmedim.O, kırbaç ve mal ile imtihan oldu.
Yakub b. Şeyhe, Abdullah b. el-Hasan b.
Mübarek, İsmail b.Hammad b. Ebû Hanife kanalı ile şöyle rivayet ediyor: Babamla
(Hammad’la) beraber çöplerin olduğu bir yere uğradık.
Orayı görünce babam ağladı. ‘Sizi
ağlatan nedir?’ dedim. Babam: "Oğulcuğum! Burası, kadı olmayı kabul
etmeyince İbn Hübeyre’nin (ö. 133/750) on gün boyunca dedene (Ebû Hanife) onar
sopa vurduğu yerdir.” S.63
İmam Ebû Hanife'nin Hilmi/Yumuşak Tabiatı
Adamın birisinin Ebû Hanife’ye uzun süre
hakaretler ettiğini duydum. Öyle ki ona; ‘Ey kâfir’, ‘Ey zındık’ diyordu.
Ebû Hanife ona: ‘Allah seni affetsin. Senin söylediğinin tersi olduğumu
Allah biliyor’ dedi.
İbrahim b. Abdullah el-Herevî, Yezid b.
Harun’dan (ö. 206) şöyle rivayet ediyor: "Ebû Hanife’den daha halim kimse
görmedim! ”
İmam Ebû Hanife'nin Kadılık Vazîfesini
Kabul Etmemesi
Vâkıdî (ö. 207 /822 ), el-Kâsım b.
Ma’n’dan şöyle rivayet ediyor: İbn Hubeyre (ö.133/750) Ebû Hanife’yi kadı
olarak tayin etmek istiyordu. Kabul etmeyince onu hapsetti. Ebû Hanife’ye, ‘İbn
Hübeyre seni kadı yapmaya yemin etmiş. Değilse senin çıkmana izin vermeyecek’
dediler. Bunu üzerine Ebû Hanife: ‘Eğer benden mescidin kapılarını saymamı
dahi istese yine de saymam’ demiştir. S.65
“Halife el-Mansur, Ebû Hanife’yi kadı
yapmak isteyince o kabul etmedi. Bunun üzerine mutlaka kabul edeceğine dair
halife yemin etti. Ebû Hanife de yapmayacağına dair yemin etti. Hâcib
vazifesinde bulunan Rebi’; ‘Müminlerin Emiri’nin yemin ettiğini görmüyor
musun?’ dedi. Ebû Hanife: ‘Müminlerin Emiri yemin kefâretini ödemeye
benden daha kudretlidir ’ dedi ve kadılık vazifesini kabul etmedi.
Halife de onun hapse atılmasını emretti. Ebû Hanife de hapiste vefat etti. Daha
sonra Hayzuran Kabristanlığı’na defnolundu.” S.67
“Kadılık vazifesini kabul etmesi için Ebû
Hanife’yi dövdüler. O ise kabul etmedi. Onun ağlayarak şöyle dediğini işittim:
‘Annemin üzülmesinden dolayı ağlıyorum.’
Muğis b. Budeyl anlatıyor: Halife Cafer,
Ebû Hanife’yi kadılık vazifesine getirmek istedi. Ebû Hanife kabul etmedi.
Halife: ‘Bizim içinde bulunduğumuz duruma rağbet etmiyor musun?’ Ebû
Hanife: ‘Ben kadılığa uygun değilim’ dedi. Halife, ‘Yalan
söylüyorsun’ der. Bunun üzerine Ebû Hanife, ‘Mü’minlerin Emiri
benim kadılığa uygun olmadığıma hükmetti. Çünkü benim yalan söylediğimi
söyledi. Eğer ben yalancı isem, benim kadı olmam uygun olmaz. Eğer ben
sadık/doğru birisi isem, ben zaten bu işe uygun olmadığımı haber vermiştim’ deyince
hapsedildi.” S.68
İmam Ebû Hanife'nin Rey Hakkındaki Sözleri
Muhammed b. Şuca’ es-Selci (ö. 266)
anlatıyor: İsmail b.Hammad b. Ebû Hanife’den işittim, Ebû Hanife şöyle dedi: ‘Tercih
ettiğimiz görüşleri kabul etmeye hiçbir kimseyi mecbur etmeyiz. Herkesin bu
içtihadı kabul etmesi lazım geldiğini söylemeyiz. Kimin yanında daha iyisi
varsa getirsin’.
Hasan b. Ziyad el-Lü’lüî (ö. 204/819)
anlatıyor: Ebû Hanife şöyle derdi: "Bizim şu reyimiz, gücümüzün
yettiğinin en iyisidir. Kim daha iyisini getirirse onu kabul ederiz.” S.81
Re’y konusunda bir kısım rivayetler
vardır. Bunlardan bir kısmı, re’yin kötü, bir kısmı da iyi olduğunu anlatır.
Kötü olan re’y kişinin kendi hevesine dayanan bir görüştür. İyi olan re y ise,
Kitab ve Sünnet’e kıyas yoluyla Sahabe, tabiun ve teba-i tabiin fakihlerinin
usûlüne uygun olarak yeni bir olayın hükmünü nasstan çıkarmaktır.
Bu konudaki kesin kanaat şudur: Sahabi,
tabii ve Teba-i tabiinin fakihleri yukarıda temas ettiğimiz manada re’yle
ictihad yapmışlar; yani nasslara başvurarak yeni olayların hükmünü çıkarma
yoluna gitmişlerdir ki bu, inkârı mümkün olmayan icma’lardandır.
Hanefilerin rey taraftarları diye
isimlendirilmesi ise; ancak hüküm çıkarırken re’yi çok iyi kullanmalarından
ileri gelmiştir. Nerede olursa olsun, ister Irak’ta, ister Medine’de, fıkhın
bulunduğu her yerde re’y de bulunacaktır. İslâm hukukçularının hepsi sadece
ellerindeki delillere göre, içtihadın şartlarında ihtilaf etmişlerdir. Kitab,
Sünnet, İcma ve Kıyası kabulde ve sadece bunlardan biriyle yetinmeme konusunda
ittifak etmişlerdir. A’meş’in dediği gibi, hadisçiler nakilci olup, eczacı
gibidirler. Fakihler ise tabip /doktor hükmündedirler.
Hanbeli bilginlerinden Süleyman b. Abdi’l
Kavi et-Tufi, Hanbeli usulüne dair yazdığı Muhtasaru’r-Ravda adlı eserin
şerhinde şöyle der: ‘Bilesin ki rey taraftarları sözü izafî bir şeydir.
Hükümlerde rey ile ictihad yapan herkese şamildir. Bütün İslâm âlimleri buna
dâhildir, çünkü müctehidlerin hepsi ictihadlarında akıl ve reye başvurmadan
yapamazlar. Doğruluğunda münakaşa edilmeyen Tahkîkul-Menat ve Tenkîhu’l-Menat
gibi ictihad usullerini her müctehid kullanmıştır.’
‘Re’y taraftarları’ deyimi ‘Halku’l Kur’an’ meselesi
ortaya çıktıktan sonra raviler tarafından Iraklılara, yani Ebû Hanife ve ona
tabi olan Kufelilere ad olarak verilmiştir.’
‘Bazıları Ebû Hanife’ye dil uzatmada ileri
gitmişlerdir. Ben ise vallahi Ebû Hanife’nin kendisine nisbet edilen şeylerden
uzak olduğu kanaatindeyim ve onu bu gibi isnatlardan tenzih ederim.
Kısaca, Ebû Hanife inat olsun diye hiç bir
sünnete muhalefet etmemiştir. Sünnet konusunda muhalefet ettiği olmuşsa, ancak
doğru gördüğü ve mevcut olan delillere dayanarak muhalefet etmiştir.
Muhalifleri ona karşı pek insaflı davranmamışlardır. Ebû Hanife ise içtihadında
yanılmış ise bir, isabet etmişse iki mükâfat almıştır. Ona dil uzatanlar, ya
hasetçilerdir, ya da içtihad yapılması gereken yerleri bilmeyenlerdir.”
Daha sonra İbn Hacer el-Mekkî, Ebû Hanife
ve arkadaşlarının fıkıhta takip ettikleri yolu açıklamış; onların önce Kitab,
sonra Sünnet ve daha sonra da Sahabilerin fetvalarıyla içtihadda bulunduklarını
belirtmiş ve bunun aksini zannedenleri reddetmiştir.
Bir müçtehid olan Ebû Hanife’yi tenkid
eden güvenilir hadisçilerin bulunduğunu inkâr edemeyiz. Bu hadisçiler Ebû
Hanife ve arkadaşlarının kabul etmediği rivayetlerde bulunan illetlere dikkat
etmedikleri için onun ve öğrencilerinin rey’e karşılık hadisi terk ettiklerini
zannetmişlerdir. Çoğunlukla bu hadisçiler, Ebû Hanife ve öğrencilerinin delillerden
nasıl hüküm çıkardıklarını kavrayamamışlardır. Esasen bu, müçtehidlerin
görüşlerinin çok keskin oluşundan ve hadis nakledenlerin idraklerinin
sathiliğinden ileri gelmiştir. Dolayısıyla hadisçiler rey’e karşılık rivayeti
terk ediyorlar diye fıkıhçıları tenkid etmişlerdir.Onların bu yersiz tenkidleri
sadece kendilerine racidir.” ] S.85
İmam Ebû Hanife Zayıf Hadisi Kıyas ve Reye
Tercih Ederdi
İbn Hazm (ö. 456/1064) şöyle der: “Ebû
Hanife’nin ashabının tamamı, Ebû Hanife’nin mezhebinin şu olduğunda ittifak etmişlerdir:
‘Ebû Hanifeye göre zayıf hadîs, kıyas ve reyden daha üstündür.’
Abdullah b. Amr er-Rakki anlatıyor:
“Ameş’in (ö. 148/765) yanında idik. Ebû Hanife de oradaydı. A’meş’e bir mesele
soruldu. Ameş: ‘Meseleye sen cevap ver Ey Numan’ dedi. Ebû Hanife
o meseleye fetva verince A’meş:‘Bu cevabı nereden buldun?’ diye sordu. Ebû
Hanife: ‘Şöyle bir hadîs rivâyet etmiştin, bu hükmü o hadîsten
çıkardım’ dedi. O zaman A’meş şöyle dedi:‘Sizler (fakîhler)
doktor bizler (hadîsçiler) ise eczacılarız.’
Ahmedb. Ebû Hayseme, İbrahim b. Beşşâr,
Süfyan b. Uyeyne (ö. 198/814) den rivayet ediyor.Süfyan dedi ki: Ebû Hanife
mescitte iken yanına uğradım. Talebeleri etrafında idi. Sesleri yüksek
çıkıyordu. Ona: ‘Mescitte yüksek sesle konuşmalarını yasaklasan?’
dedim.
Ebû Hanife: ‘Bırak onları! Onlar bu
şekilde münazara yaparak fakih oluyorlar’ dedi.” S.89
KEVSERÎ: Ebû Hanife bir meseleyi bütün etrafı ile tamam
olmadıktan sonra onu ashabının yazmasına müsamaha etmezdi. Bu onun verasının
mükemmelliğini gösterir.
‘Bir meselenin cevabında Ebû
Hanife’yemüracat ediyorlardı. Bu, bir cevap ile başkası da başka bir cevap ile
geliyordu. Sonra meseleyi Ebû Hanife’ye kaldırıyorlar ve O’ndan soruyorlardı. O
da cevap ile yakından ilgileniyordu. Öyle oluyordu ki bir meselede üç günduruyorlardı.
En sonunda divanda yazıyorlardı!’
Yine İbn Ebi’l Avam şöyle rivayet ediyor:
‘Ebû Hanife'nin Ashabından kitap tedvîn
edenler 40 kişi idiler. Esed b. Amr onlar için 30 yıl yazmıştır.’
Saymerî şöyle rivayet ediyor:“Ebû
Hanife’nin ashabı bir meseleye derinlemesine dalarlardı.Âfiye mecliste hazır
olmadığı zaman Ebû Hanife, ‘meseleyi Âfiye gelinceye kadar
müzakereye çıkarmayınız”, derdi. Âfiye mecliste hazır olur ve onlara
muvafakat ederse Ebû Hanife: ‘Tesbit ediniz’ derdi. Âfiye onlara muvafakat
etmediği zaman Ebû Hanife: ‘Tesbit etmeyiniz’ derdi.”Kevseri, Te’nîbul Hatîb,
s.188] S.90
İmam Ebû Hanife'nin Ehl-i Beyt'e Yardımı
Ömer b. Şeybe (ö. 262/875), Ebû Nuaym
kanalıyla Züfer b. el-Huzeyl’i (ö. 158/775) şöyle anlatırken işittiğini rivayet
ediyor: Ebû Hanife, İbrahim b. Abdullah b. Hasan’ın meselesi
hakkında (gerçekleri) yüksek sesle konuşurdu. Bu sebeple ona, ‘Vallâhi,
boyunlarımıza ipler konuluncaya kadar, senin ona hiçbir minnetin olmadı.”
[Ebû’l-Hasen İbrahim b. Abdillâh b.
el-Hasen el-Musennâ b. el-Hasenb. Ali b. EbiTalib (ö.
145/763) Abbasi Halifesi Mansur'a isyan eden Ali evladından. 97’de (715-16)
doğdu. Hz. Hasan’ın torunlarından Abdullah el-Mahz’ın oğludur. Hayatının kırk
yaşından önceki dönemi hakkında yeterli bilgi yoktur. Ebû Ca’fer el-Mansur
Abbasi tahtına çıkınca, Abbasiler aleyhinde faaliyette bulunan İbrahim’i ve
ağabeyi Muhammed’i ele geçirmeyi en önemli mesele telakki etti. Bu amaçla 139
(756) yılı başlarında babaları Abdullah b. Hasan’a mektup yazarak oğullarını
kendisine getirmesini istedi. Abdullah ise oğullarının nerede olduğunu
bilmediğini Halifeye bildirdi. Bunun üzerine Mansur onu tevkif etti
(140/758).İbrahim, babasının Hicaz’da Mansur tarafından hapsedilmesinden sonra
Aden, Sind, Kufe, Musul, Enbar, Bağdat, Medain ve Vasıt gibi beldeleri gizlice
dolaştı. 143 (761) yılında Basra’ya gelip yerleşti ve ağabeyi
Muhammeden-Nefsuzzekiyye’nin imameti lehindeki propaganda çalışmalarını buradan
yürütmeye başladı. İbrahim’in Basra’yı merkez olarak seçmesi o günkü siyasi
şartların gereği idi. Zira Halife Mansur’un halkı Hz. Ali taraftan olan Kufe
yakınlarındaki Haşimiyye’de ikamet etmesi İbrahim’in Kufe’yi hareket merkezi
edinmesini engelliyordu. Ayrıca İbrahim Medineliler’i savaşacak güçte görmüyor,
Suriyelilerin de Hz.Ali taraftarlarına düşmanlığını biliyordu (Taberi, VII,
629). Halifenin aldığı sert tedbirlere rağmen başta Basra ileri gelenleri olmak
üzere Ahvaz, Fars ve çevrede bulunan diğer beldelerden çok sayıda kişi ona tabi
oldu. İbrahim, Muhammed en-Nefsuzzekiyye’nin 1 Receb 145 (25 Eylül 762)
tarihinde Abbasiler’e karşı Medine’de harekete geçtiğini haber alınca onu
desteklemek için Ramazan ayının ilk günü (23 Kasım 762) kardeşininkinden daha
şiddetli bir isyan başlattı. Basra’nın Beni Yeşkûr bölgesine yönelerek Abbasi
Valisi Sufyân b. Muaviye’nin oturduğu Dârulimâreyi kuşattı. Valiyi korumak için
gelen kuvvetleri yenilgiye uğratıp valinin sarayda hapsedilmesini, bunun
dışında eman dileyenlere eman verilmesini emretti. Beytulmâlde bulunan 2 milyon
(veya 600.000) dirhemin bir kısmını taraftarlarına dağıttı. Alıvaz ve Fars’a
sevkettiği ordular da çok kısa zamanda Abbasi güçlerini mağlup ederek bu
beldelere hâkim oldular. İbrahim, nüfuzunun Vasıt’a kadar ulaştığı bu sıralarda
ağabeyinin ölüm haberini aldı. Bunun üzerine İbrahim, ordugâhının yer aldığı
Sâcûr bölgesine giderek Mansur ile savaşmak için hazırlıklara başladı. Bu
sırada orduları Hicaz, Rey ve İfrîkıye’de bulunan, Bağdat’ın inşasını bırakarak
Kufe’ye intikal eden Mansur, Medine’deki Îsa b. Musa ve Rey’deki Müslimb.
Kuteybe’ye, İbrahim b. Abdullah’ın kuvvetleriyle çarpışmak için hemen
dönmelerini emretti. Rey’de olan veliahdı Mehdi-Billah’a da bir mektup
göndererek Rey’den Hâzim b. Huzeyme kumandasında bir ordunun Ahvaz’a sevkini
istedi. Ahvaz’a gelen Hazim b. Huzeyme’nin ordusuyla İbrahim’in kuvvetleri
arasında yapılan savaşta İbrahim taraftarları galip durumda iken Abbasi güçleri
Hazim’e yardıma gelince mağlup oldular ve Ahvaz Abbasi kuvvetlerinin eline
geçti. Bu olaydan sonra Ebû Cafer el-Mansur, Medine’den gelen Îsa b. Musa’yı 15.000
kişilik bir kuvvetle İbrahim’in üzerine gönderdi. İbrahim ise 10.000 kişilik
bir kuvvetle Kufe’ye doğru yola çıkmaya karar verdi. İki ordu Kufe’den 95 km.
uzaklıktaki Bâhamrâ denilen yerde karşılaştı. Abbasiler’in Humeyd b. Kahtabe
kumandasındaki öncü birlikleri bozguna uğradı, bundan etkilenen Abbasi
askerleri kaçmaya başladı. Durumu haber alan Mansur Kufe’den kaçabilmek için
gerekli hazırlıkları yaptırdı. Bu sırada İbrahim b. Abdullah, kendisine bağlı
100 kişilik bir kuvvetle yerinde kalan Îsa b. Musa’nın üzerine yürüdü. Dağılan
kuvvetlerini toplamaya muvaffak olan Humeyd b. Kahtabe de tekrar Abbasi
ordusuna katıldı. Fakat Îsa b. Musa yaralanınca ordusu savaş meydanından
çekilmek zorunda kaldı, İbrahim’in ordusu da onları takip etmeye başladı. Takip
sırasında İbrahim ordusunun münadisi kaçan düşmanın takip edilmesini duyurunca
İbrahim taraftarları geri döndüler. Bunu gören Îsa b. Musa’nın kuvvetleri
onların yenildiğini zannederek peşlerine düştü. İbrahim bu sırada ağır şekilde
yaralandı ve Abbasi kuvvetleri tarafından öldürüldü. (25 Zilkade 145 / 14 Şubat
763).Taberi’nin nakline göre (Târih, VII, 648) Mansur, İbrahim’in
öldürülmesinden büyük üzüntü duymuş ve bu işi istemeyerek yaptığını
söylemiştir. Halk onu ‘Bâhamrâ şehidi’ savaşı da ‘Küçük Bedir
Gazvesi’ olarak adlandırmıştır. İmam Mâlik, Hicaz’da
Muhammed en-Nefsüzzekiyye hareketini desteklediği gibi Ebû Hanife’nin de
Irak’ta İbrahim’in hareketini açıkça desteklediği,
Müslümanların ona yardım etmesi gerektiği yolunda fetva verdiği, ayrıca
kendisine bir mektup göndererek bir gece baskını ile Mansur’u öldürebileceğini
söylediği rivayet edilmektedir. (Öz, Mustafa; İBRAHİM b. ABDULLAH, DİA, c.21;
s.284) S.93
İmam Ebû Hanife'nin Rivayet Ettiği
Hadisler
Ebû Hanife, Alkame b. Mersed, Süleyman b.
Büreyde babası Büreyde’den (r.a.) şöyle rivayet eder: Maiz b. Malik (r.a.),
Rasulullah'a (s.a.v) geldi ve zina ettiğini ikrar etti. Rasulullah (s.a.v) onu
geri çevirdi. Sonra o geldi ve yine ikrar etti. Rasulullah (s.a.v) onu yine
geri çevirdi. Sonra o geldi ve yine ikrar etti. Rasulullah (s.a.v) onu yine
geri çevirdi. Maiz dördüncü defa geldiği zaman Rasulullah (s.a.v), onun
kavmine; ‘Bunun aklında bir problem var mı?’ diye
sordu. ‘Yok’ dediler. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v) onun recm
olunmasını emretti.Taşı az olan bir yerde recm olundu. Ölümü yavaş olunca taşı
çok olan bir yere koşarak gitti. İnsanlar da onun arkasından gittiler ve
ölünceye kadar taşladılar. Daha sonra durumu Rasulullah’a (s.a.v) haber
verdiler. Rasulullah (s.a.v):‘Keşke bıraksaydınız da gitseydi’ buyurdular.
Kavmi cenaze namazı ve defni için Rasulullah’dan (s.a.v) izin istediler.
Rasulullah (s.a.v) de onlara izin verdi ve ‘O, öyle bir tevbe etti
ki eğer insanlardan bir topluluk o tevbeyi yapmış olsalardı, elbette tevbeleri
kabul edilirdi’ buyurdular.
Ebû Hanife, Nafi’ (ö. 117)’den, İbn
Ömer’den (r.a.) şöyle rivayet etmiştir:
"Rasûlullah (s.a.v)
Hayber’in fethedildiği sene Muta nikâhını yasakladı.”
İmam Ebû Yûsuf
Ebû Yusuf, 113 senesinde Kufe’de doğdu.
[Kevseri: Ebû Yusuf’un doğumuna
gelince; Tahavi’den 113 senesi olduğunu rivayet ettiler. Bundan sonra da
âlimlerin ekserisi bu tarihi kabul ederek devam ettiler. ‘Ravzâtu’l
Kudât’ kitabında 499 senesinde vefat eden tarihçi Ebû’l Kasım Ali b.
Muhammed es-Simnâni şöyle zikreder: ‘EbûYûsuf, bilinenin aksine 89 yaşında
vefât etmiştir’. Bu rivayetin aynısı İbn Fadlullah el-Ömeri’nin ‘Mesâliku’l
Ebsâr’ kitabında da vardır. ‘Ahbâru’l Üvel’ kitabının
sahibi ve ‘Ravzâtul Cennât’ kitabının müellifleri de yaklaşık olarak bu tarihe
meyletmişlerdir. Vefat tarihi olan 182 tarihine bakarsak, Ebû Yusuf’un doğum
tarihi 93 senesi olmuş olur. Gördüğün gibi, iki tarih arasında büyük bir zaman
dilimi vardır. Bazı kadim nüshalarda, Ebû Yusuf’un doğum tarihi olarak 93
yazısında ‘dokuz’ rakamının başının tam belli olmayıp silik olmasından dolayı
‘bir’ zann olunması uzak değildir. Böyle olunca da okuyan, doğum tarihini ‘13’
olarak okudu. ‘13’ tarihinde doğma ihtimali olmadığına göre, birinci yüz yılın
başı olan 113 tarihi kabul edildi.”] (S.134)
İmam Ebû Yûsuf'un Hadîs Yazdığı Zâtlar
Tabiinde bir grup âlimden, ilim yazdı.
Hadis işittiği zatlardan bazıları şunlardır: Hişam b. Urve (ö. 146/763), Yahya
b. Said (ö. 198/813), el-Ameş (ö. 148/765), Yezid b. Ebû Ziyad, Ata b. es-Saib
(ö. 111), Ubeydulah b. Amr, Ebû İshak eş-Şeybani (ö. 142), Haccac b. Ertat (ö.
145/762) S.137
Ebû Hanife'den fıkıh öğrendi. Ebû Yusuf,
İmam Ebû Hanife’nin en büyük talebesidir.
[İmam Ebû Yusuf’un, İmam Ebû Hanife’ye
talebe olması ile alakalı İmam Zahid el-Kevserî’nin Hüsnü’t Tekâdî kitabındaki
bölüm şöyledir: Ebû Yusuf (r.a.)’ın, Ebû Hanife (r.a.)’ın meclisine kavuşması:
Musa b. Hizam şöyle dedi: Bize Halef b. Eyyub haber verdi ve dedi ki: Ebû
Yusuf’u şöyle derken işittim: ‘Ben İbn Ebî Leylâ’ya gider gelirdim. Onun
yanında benim büyük bir yerim vardı. Bana kıymet verirdi. Bazı meselelerde
müşkül durumda kalırsa, o konuda Ebû Hanife’nin kavlini öğrenmeyi talep ederdi.
Bundan dolayı Ebû Hanife’nin yanına gitmeyi sevdim. Lâkin hocama olan hayâm,
Ebû Hanife’ye gitmeme mani oluyordu. Sonra İbn Ebî Leylâ ile aramda bir sebep
vaki oldu. Ve bu ona çok ağır geldi. Ben de bunu ganimet bilerek Ebû Hanife’ye
gittim.’ Bu rivayeti Ebû Yusuf’a ulaşan senediyle el-Harisi’den, Hafiz Ebû
Abdullah b. Mende rivayet etmiştir. Ebû Yusuf’un İbn Ebi Leyla’dan ayrılmasına
sebep olan hadise şudur: ‘İbn Ebi Leyla’nın kızının düğününde, havaya atılıp
dağıtılan şekerlerden Ebû Yusuf da almıştır. İbn Ebi Leyla onu bundan nehyetti
ve şöyle dedi: ‘en-Nehba (ganimet malını almak için ve düğünlerde havaya atılan
şekerleri almak için çullanmak) mekruhtur.’ Ebû Yusuf ona dedi ki: ‘en-Nehba,
askerler için mekruhtur. Ancak düğünlerde mekruh değildir. Bir beis yoktur.’
Ebû Yusuf diyor ki; ‘Bu hadiseden sonra fikrim değişti ve Ebû Hanife’nin
meclisine katıldım.’ Bu rivayet ortaya çıkarıyor ki İbn Ebi Leyla, Rasulullah’ın
(s.a.v.) nehyinin varid olduğu yeri hatırlayamadı. İnsan unutmak ile maluldur.
Hadiste şöyle varid olmuştur: ‘Böyle dağıtılan bir şeyi insanlar almayınca
Rasulullah (s.a.v.): ‘Niçin almıyorsunuz?’ Diye sordu.
Onlar: ‘Siz nehyetmemiş miydiniz?’ Rasulullah (s.a.v.): ‘Ben askerin
mallara saldırmasını nehyetmiştim. Siz bunlardan alınız’ buyurdular.
Hatib Bağdadi, Ali b. Harmele ef-Teymi tariki ile Ebû Yusuf’tan şöyle rivayet
ediyor: Ebû Yusuf dedi ki: ‘Ben hadis ve fıkıh talep ederdim. Maddi durumum ise
zayıftı. Bir gün Ebû Hanife’nin yanında iken babam geldi. Sonra babamla beraber
ayrıldık. Babam bana dedi ki: ‘Oğlum! Sen ayağını Ebû Hanife ile beraber
uzatamazsın. Çünkü Ebû Hanife’nin ekmeği pişmiştir. Sen ise çalışmaya
muhtaçsın.’ Babama itaat duygusu ağır bastı ve bir müddet ilim talebine ara
verdim. Beni göremeyince Ebû Hanife, beni sormuş. Ben de meclisine gitmeye
karar verdim. Ayrıldıktan sonraki dersine vardığım ilk gün Ebû Hanife bana dedi
ki: ‘Derse gelmemen için seni meşgul eden şey nedir?’ Ben dedim ki: ‘Geçim
sıkıntısı ve babama itaat duygusu.’ Sonra oturdum. Dersten sonra insanlar
ayrılınca bana bir kese verdi ve buyurdu ki: ‘Bunları harca.’ Kesenin içine
baktım, tam yüz dirhem. Sonra bana dedi ki: ‘Ders halkasına devam et. Ne zaman
paran biterse bana haber ver.’ Ben de Ebû Hanife’nin ilim halkasına devam
ettim. Az bir müddet geçmişti ki bana yüz dirhem daha verdi. Sanki Ebû Hanife
beni takip ve kontrol ediyordu. Ben, paramın bittiğini söylemeden o bana haber
veriyordu. Öyle ki nihayetinde zengin oldum.” (Kevseri, Hüstıü’t Tekâdî, s.7-9)
] S.141
Ebû Yusuf’tan rivayette bulunan âlimler
şunlardır: Bişr b. el-Velid (ö. 238/853), İbn Semaa (ö. 233/848), Yahya b. Main
(ö. 233/847), Ali b. el-Câ’d (ö. 230/844-45), Ahmed b. Hanbel (ö. 241/855), Amr
en-Nâkıd (ö. 232/846), Ahmed b. Meni’(ö. 244/858-59), Ali b. Muslim et-Tusi,
Haşan b. Ebû Malik, Hilal er-Rey, İbrahim b. el-Cerrah, Mualla b. Mansur
er-Razi, Esed b. el-Furat, Amr b. Ebû Amr el-Harrani, Ebû Yusuf’un en büyük
talebesi, Muhammed b. el-Hasan’dır.
Ebû Yusuf, Halife el-Hadi (785-786) ve
Harun Raşid (786-809) zamanında Bağdat kadılığı yaptı. Durumu yükseldi ve
tarihte ilk defa ‘Kâdî el-Kuzât’ olarak isimlendirildi.
İmamların Ebû Yûsuf'u Medh-ü Senaları
Esed b. el-Furât (ö. 213/828), Muhammed b.
el-Hasan'dan şöyle rivayet eder: Ebû Yusuf hastalanmıştı. Ebû Hanife onu
ziyaret etti. Ziyaretten çıkınca Ebû Hanife şöyle dedi:
‘Eğer bu genç ölürse, insanların en âlimi
olarak toprağa girer.’ S.147
İbn Kes, Ahmed b. Ammar b. Ebû Malik
tariki ile babasından şöyle nakleder:
“İlim, fıkıh ve marifet yönü ile Ebû
Hanife’nin ashâbı arasında Ebû Yûsuf gibisi yoktur. Eğer Ebû Yûsuf olmasaydı ne
Ebû Hanife ne de İbn Ebî Leyla hatırlanırdı. Lâkin Ebû Yûsuf bu ikisinin
ilimlerini yaymıştır.” S.149
İmam Ebû Yûsuf'un Vefât Edeceği Zaman
Ağlaması
Tahavi, İbn Ebû İmran, Muhammed b. Şuca’
(ö. 266) kanalı ile Haşan b. Ebî Malik’ten: Vefat ettiği hastalıkta Ebû Yusuf’u
şöyle söylerken işittim. Şöyle rivayet eder:‘Vallahi, hiç zinâ etmedim.
Vallahi, hüküm verirken hiç zulmetmedim. Nefsim hakkında hiçbir şeyden
korkmuyorum. Ancak şöyle bir şey var. Harun Reşid insanların kısaslarını almamı
bana emrederdi. Ben de kısaslarını okurdum. Hazır olanların huzurunda kısas
tatbik olunurdu. Ben bir gün önceden meseleyi inceler, araştırırdım. Bir gün
yine evrakları incelerken bir Nasranî’nin kısasına rast geldim. Nasranî, Halife
Harun Reşid’in, elindeki araziyi zulmen aldığını iddia ediyordu. Nasranî’yi
çağırdım ve ‘Bu arazi kimin elindedir?’ dedim. Nasranî: ‘Müminlerin Emiri’nin
elinde’ dedi. İşi kolaylaştırmak için; ‘Bahçenin meyvelerini kim satıyor?’
Dedim.Nasranî: ‘Müminlerin Emiri’ dedi. Ebû Yusuf: ‘Fiyatını kim belirledi’
dedim. Nasranî: ‘Müminlerin Emiri’ dedi. Ben, Müminlerin Emiri’nden başka hasmı
var mıdır diye, her sormamda o hep aynı hasmı söyledi. Ben de onun meselesini
diğer kısasların arasına koydum.Toplantı günü geldiği zaman insanları
hasım-hasım/davalı-davacı içeri aldım. En sonunda Nasranî’nin meselesi elime
geldi. Onu çağırdım. Ve suçlamasını Müminlerin Emiri’ne okudum.
Halife Reşid: ‘Bu arazi bize Halîfe
Mansûr’dan miras kaldı’ dedi. Nasranî’ye dedim ki:
‘Halîfenin dediğini duydun. İddia ettiğin
şey için bir delilin var mı?” Nasranî, ‘Hayır’ dedi. ‘Ancak benim için ondan
yemin al.’ Harun Reşid’e; ‘Yemin eder misin? Ey müminlerin emiri’ dedim.
Halife; ‘Evet’ dedi ve yemin etti. Bunun üzerine Nasranî de ayrıldı.
Ebû Yusuf: ‘Bu meseleden başka kendim için
korktuğum başka bir şey yoktur’ dedi.
Hasan b. Ebi Malik dedi ki: ‘Sen
yapacağını yaptın, bunun neresinden korkuyorsun?’
Ebû Yusuf: ‘Halîfeyi hasmı olan
Nasrânî’nin yanına oturtmayı terk ettiğim için korkuyorum.” S.159
İmam Ebû Yûsuf'un Rivâyet Ettiği Hadisler
Ebû Yûsuf, Ebû Hanife, Alkame b.
el-Mersed, Süleyman b. Büreyde vasıtası ile babası Büreyde’den (r.a.)
şöylerivayet eder:“Kavmi, Mâiz’in cenaze namazı ve defni için
Rasûlullah’dan (s.a.v) izin istediler. Rasûlullah (s.a.v) de onlara izin verdi.”
Ebû Yûsuf Yakub b. İbrahim, Ubeydullah b.
Ömer Nafi’ (ö. 117) kanalı ile İbn Ömer’den şöyle rivayet eder:“Eğer
sadece bir Müd dahi bulsam guslederim.”
[Müd: Iraklılara göre 260 dirhemlik bir
kab. Bir müd, bir sa’ın dörtte birine eşittir. (Erdoğan, Mehmet; Fıkıh ve Hukuk
Terimleri, s.412) ]
Ebû Yusuf, Ebû Hanife, Ata b. Ebû Rebah
kanalı ile İbn Abbas’tan şöyle rivayet eder:
“Öpmekten dolayı abdest
(almaya gerek) yoktur.”
Kâdî EbûYûsuf, Ebû Hanife, Nafi’ (ö. 117),
İbn Ömer (r.a.) vasıtası ile Rasulullah’tan (s.a.v.) şöyle rivayet eder: “Kim
Cumaya giderse gusletsin.”
Ebû Yûsuf, İsmail b. Ebû Halid, Kays, İbn
Mesud (r.a.) vasıtası ile Rasulullah’tan (s.a.v.) şöyle rivayet eder:“Sadece
iki şeyde / hususta haset etmek olur: Allah bir kuluna mal verir, o da
insanlara cömertçe infakta bulunur. Diğeri de; Allah bir kuluna ilim verir, o
kul da diğer insanlara öğretir ve ilmi ile amel eder.”(S.171)
İmam Muhammed b.
el-Hasan eş-Şeybânî
İsmi: Muhammed b. el-Hasan b. Ferkad
eş-Şeybani’dir.Şeybanilerin mevlasıdır. İsminin; Muhammed b. el-Hasan b.
Ubeydullah b. Mervan, olduğu da söylenmiştir. Babası Horasta (Dımeşk’in
ortasında meşhur bir köy) ahalisindendir. Emevi devletinin sonlarına doğru
Irak’a gelip yerleşmiş, oğlu Muhammed ise Vasıt’ta 132 senesinde doğmuştur.
Oğlu Muhammed’i Kufe'ye götürmüş ve orada büyümüştür.
İmam Muhammed'in Hocaları
İmam Muhammed, Ebû Hanife’nin derslerine
bir müddet devam etmiş, hocası vefat edince de Ebû Yusuf’un halkasına katılmış
ve fıkıh ilminde temayüz edinceye kadar ona devam etmiştir.
İmam Muhammed'in, Ebû Hanife'nin ders
halkasına katılması ile ilgili şöyle bir olay anlatılır:
İmam Muhammed, henüz 14 yaşında iken
başına gelen bir meselenin dini hükmünü sormak üzere Ebû Hanife'- ye gider.
Ona, ‘Yatsı namazını kılıp yatan bir çocuğun yatsı vakti çıkmadan ilk kez
ihtilam olması halinde, yatsı namazını tekrar kılıp-kılmayacağı’ hususunu
sorar. Ebû Hanife’nin, ‘ihtilamdan önce çocuğun kıldığı namazın nafile sayılacağını,
ihtilamla birlikte yükümlü konuma girmiş olacağından vakti devam eden yatsı
namazını tekrar kılması gerektiğini’ ifade etmesi üzerine İmam Muhammed, henüz
ihtilam olduğundan ilk öğrendiği meseleyle amel etmek üzere hemen kalkıp
mescidin bir kösesinde yatsı namazını iade eder.
Bu davranışıyla beğenisini kazandığı Ebû
Hanife ona, ‘delikanlı, gel sen de halkamıza katıl, geleceğin parlak olur’ der
ve böylece Şeybani, Ebû Hanife’nin meclisindeki yerini alır. Ebû Hanife, daha
ilk aşamada Muhammed b. el-Hasan’ı, Hanefi ekolünde uzmanlaşmanın bir ön koşulu
sayılan hafızlık öğrenimini tamamlamaya yönlendirir. Kevseri, İmam
Muhammed’in 7 günde Kur’an-ı Kerim’i ezberlediğini kaydeder. Daha
öğrenciliğinin ilk günlerinde hocasına yönlendirdiği önemli bir soru ile dikkat
çeker. Ebû Hanife, bunu başkasından bir alıntı ile mi yoksa kendi bilgisi ile
mi sorduğunu merak eder; onun tamamen kendi düşüncesinin bir ürünü olduğunu
anlayınca da, gerçekten bir uzman gibi soru sorduğunu ifade ederek bu şekilde
alternatifli düşünmeye devam etmesini ve o tür muhalefet üslubunu sürdürmesini
ister.
İmam Muhammed, o tarihten itibaren Ebû
Hanife’nin meclisine büyük bir iştiyakla hocasının ölümüne kadar kesintisiz
dört sene boyunca devam eder ve fıkhi meselelere verilen cevapları kayda
geçirerek bir araya getirir. (Duran, Mehmet; s.175; Kevseri, Bulûğu’l Emânîfî
Sîrati’l İmam Muhammed b. Hasan eş-Şeybâttî, s.5-6.)]
İmam Muhammed'in Talebeleri
İmam Muhammed’den birçok imam fıkıh
öğrenmiş, bir çok kitap tasnif etmiştir/yazmıştır. O, âlemin en zeki
insanlarından biridir. Halife Harun Reşid zamanında kadılık yapmış, şan ve
şöhrette kimsenin ulaşamayacağı makamlara ulaşmıştır. İmam Muhammed’den
rivayette bulunan âlimlerden bazıları şunlardır:
İmam Şafii (ö. 204), Ebû Ubeyd el-Kasım b.
Sellam (ö. 224/838), Hişam b. Ubeydullah er-Razi (ö. 221), Ali b. Muslim
et-Tusi (ö. 253), Amr b. Ebû Amr, Yahya b. Main (ö. 233), Muhammed b. Semaa (ö.
233), Yahya b. Salih el-Vahhazi (ö. 222)
İmam Muhammed, İmam Malik'in Derslerine Üç
Sene Devam Etmiştir
Muhammed b. Abdullah b. Abdulhakem (ö.
268) ve başkaları İmam Şafii’den şöyle rivayet ederler: "Muhammed b. Hasan
şöyle demiştir: Mâlik b. Enes'in kapısında üç sene (derslerine) devam ettim ve
ondan yedi yüz küsur hadîs-i şerîf dinledim.”
İmam Muhammed'in Medine'ye ilk gidişinde
İmam Mâlik’le buluşmasını Mucaşi’ b. Yûsuf şöyle anlatıyor:
“İmam Malik Medine’de ders verdiği bir
sırada Muhammed b. el-Hasan henüz on dört yaşlarında bir çocuk idi. Ders
esnasında İmam Malik'e, ‘sadece mescidin içinde su bulabilen cünüp hakkında ne
düşündüğünü’ sorar. Malik, ‘cünüp olan bir kimsenin mescide giremeyeceğini’
söyler. Muhammed ısrarla, ‘namaz vakti girmişken suyu görmesine rağmen onun ne
yapması gerektiğini’ sorar. Malik, her defasında aynı cevabı tekrar eder ve sonunda
ona kendisinin ne düşündüğünü sorar. Muhammed şöyle cevap verir: ‘Teyemmüm
ederek içeri girer, suyu alıp çıkar ve guslünü yapıp namazını kılar.
Mâlik, ‘delikanlı sen nerelisin?’ deyince
Muhammed yeri göstererek, ‘buradanım’ der. Malik, ‘Medine’lilerden tanımadığım
kimse yok’ diyerek hayretini izhar eder. Bunun üzerine Muhammed, daha
tanımadığın niceleri var’ diyerek kalkıp gider. Çevresinde oturanlar Malik’e
onun Ebû Hanife’nin talebesi Muhammed b. el-Hasan olduğunu söylediklerinde,
‘peki nasıl oluyor da Medine’liyim deyip yalan söylüyor’ der. Onun, yeri işaret
ederek ‘topraktan olduğunu ima etmek istediğini’ ifade etmeleri üzerine
Malik, ‘bu zât bana diğerinden (Ebû Hanife’yi kastederek) daha ilginç
geldi’ der.
İmam Muhammed, daha sonra Abbasi Halifesi
el-Mehdi zamanında (158-169) el-Muvatta’nın şöhret bulması üzerine Medine’ye
tekrar gelip, İmam Malik’in ders halkasına katılır. Üç yıldan fazla bir süre
İmam Malik’e talebelik yapar ve ondan yaklaşık 700 hadis alır. İmam Muhammed
İmam Malik’ten birkaç defa dinlediği Muvatta’ı bilahare rivayet ederek bir
kitapta toplamıştır.” ] S.193
İmam Muhammed'in Vefatı
Yunus b. Abdula’lâ (ö. 264), Ali b. Ma’bed
vasıtası ile Muhammed b. Hasan’ın kendi evinde vefat ettiği Rey’li zattan şöyle
rivayet eder:
Muhammed vefat etmek üzere iken yanında
idim. Ağladı, ‘Bu kadar ilmin varken mi ağlıyorsun?’ deyince bana şöyle dedi:
‘Allah beni oturtur ve ictihad yaparak, benim için ne hazırladın? Cihad mı,
benim rızam mı?' derse 'ben ne derim?’ dedi ve sonra vefat etti. "Allah rahmet
eylesin.” S. 209
Mehmed Zahid Aydar
Mîsak Dergisi
Sayı: 335 / Ekim 2018