HAMAS Anlatılmamış Bölümler-1 - Alparslan Aydar

HAMAS Anlatılmamış Bölümler-1

İçinde yaşadığımız zaman diliminde bütün dünyanın dikkatini üzerinde toplayan Hamas cemaati ile ilgili Azzam Temini'nin kaleme aldığı 'Anlatılmamış Bölümler isim eser, bu cemaati değişik açılardan tahlil etmektedir. Hamas'ın nerede doğduğu ve nasıl başladığına ilişkin hikayenin bütününü anlatmayı amaçlamaktadır. Neyin mutlak neyin izafi olduğuna inandığını; yıllar geçtikçe liderlerinin ve ideologlarının düşüncelerinin nasıl geliştiğini; meydan okumalara nasıl karşı koyduğunu, dostlarla ve düşmanlarla nasıl ilgilendiğini ve ölümcül görünen her darbeden sonra nasıl ayağa kalktığını ifade etmektedir. Hamas doğuncaya kadar on yıllarca Filistin mücadelesi ve aktivizmi üzerinde tekelini sürdürmüş olan FKÖ'nün omurgasını oluşturan Filistin Ulusal Kurtuluş Hareketi'ne (Fetih) karşı birçok Filistinlinin kafasında ikna edici bir alternatif oluşturacak kadar nasıl büyüdüğünü bilmekte fayda vardır.

HAMAS Anlatılmamış Bölümler-1
Azzam Temimi
Mana Yayınları
Mîsak Dergisi
Sayı : 402 / Mayıs 2024

Türkçe Baskıya Önsöz

“Hamas / Yazılmamış Bölümler”in on sen önce yayınlanan ilk baskısından bu yana İslami Direniş Hareketi (Hamas), kendi kontrolü altındaki Gazze Şeridi'nde İsrail tarafından başlatılan üç büyük savaşın hedefi oldu. İsraillilerin deyimiyle “Dökme Kurşun Harekâtı”, tüm şiddetiyle 27 Aralık 2008 tarihinden 18 Ocak 2009'a kadar sürdü. “Savunma Sütunu Operasyonu” 14 Kasım'da İsrail'in Gazze'deki üst düzey Hamas lideri Ahmet Cabiri'yi öldürmesiyle başladı. Bu savaş yalnızca sekiz gün sürdü. Sonrasında İsrail, 8 Temmuz 2014 tarihinde yedi hafta süren “Sınır Koruma Operasyonu”nu başlattı.

Hamas'ın 2007 Haziran ayında Gazze Şeridi'ni kontrol altına almasından beri İsrail'in Gazze'de uygulamaya koyduğu askeri abluka ve yıkıcı savaşların dışında Hareket, Suriye'den çıkmasına ve İran desteğini kaybetmesine yol açan Arap Devrimi'nin sarsıcı olaylarının etkisi altında epey çile çekmiştir. Kısa bir süreliğine telafi edici bir müttefik olarak görünen Mısır'daki yönetim ise, çok geçmeden, Mısır tarihinin demokratik olarak seçilmiş ilk ve tek sivil hükümetini devirmek için askeri müdahaleyi çağıran BAE ve Suud destekli karşı devrim tarafından alaşağı edildi.

Son on yılın ilk yarısı, Filistin-İsrail çatışmasına son vermeyi arzu eden değişik uluslararası oyuncuların harekete olan ilgisinin büyümesine şahit oldu. Mısır devrimi İsrail'in Arap dünyasındaki baş müttefiki olan eski Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek rejimini sona erdirdiği zaman, İsrail Hamas'la görüşmeye istekli hale geldi. Netanyahu yönetimi, Kahire'deki yeni yönetimin İsrail'le yapılmış Camp David Mutabakatı'na sadık kalmaya devam etme ve Sina Yarımadası'nın güvenliğini İsrail'le birlikte koordine etmeye devam etme garantisi vermesi karşılığında Gazze'deki ablukayı kaldıracak bir anlaşmayı hazırlamaları umuduyla, Hamas'a ve Mısır'ın yeni Müslüman Kardeşler lideri Muhammet Mursi'yle görüşmek için Avrupa'nın aracılığını talep etti. Bu çabalar gün ışığına hiç çıkamadı. Mısır ordusunun seçilmiş hükümeti devirmesi, Müslüman Kardeşlere saldırması ve Hamas kontrolündeki Gazze Şeridi'ni düşman bir varlık olarak ilan etmesiyle İsrail rahatladı; Mısır ordusu o andan itibaren Gazze üzerindeki ablukayı daha da sıkılaştırdı, yıllardır Gazze halkının nefes aldığı ciğeri mesabesinde olan yeraltı tünellerinin hepsini değilse bile çoğunu yıktı. Türkçe baskı matbaaya giderken, Hamas yeni bir liderlik seçimi yapmaktadır. 1995 yılından beri hareketin Siyasi Bürosu başkanlığını yürüten Halit Meşal, görevden çekilmekte ve yerine birisi seçilmektedir.

Ayrılışından önce Meşal, yeni bir tüzük hazırlamak için aylardır çalışmaktadır ki hareket, hala Gazze'de yaşayan ilk tüzüğün yazarını incitmemek için buna “siyasi belge” demeyi tercih etmektedir.

On yıl önce ilk İngilizce baskısından bu zamana kadar yaşanmış olan gelişmelere rağmen, HAMAS, Yazılmamış Bölümler (Amerika baskısındaki adıyla, İçeriden Birinin Anlatımıyla Hamas'ın Hikayesi) adlı bu kitap, Hamas'la ilgili değerli bir bilgi kaynağı olmaya devam etmektedir.

HAMAS, Yazılmamış Bölümler'in Türkçe baskısının, zamanımızın en önemli Filistinli örgütünün tarihi, ideolojisi ve çalışmaları hakkında Türk okuyucusuna entelektüel bir görüş kazandırması en içten dileğimdir.

Azzam Temimi

 

Giriş

Hamas - Yazılmamış Bölümler kitabımız, Hamas hakkındaki çağdaş literatürde var olan dengesizliği gidermek için atılmış bir adımdır. Hamas'ın nerede doğduğu ve nasıl başladığına ilişkin hikayenin bütününü anlatmayı amaçlamaktadır; neyin mutlak neyin görece olduğuna inandığını; yıllar geçtikçe liderlerinin ve ideologlarının düşüncelerinin nasıl geliştiğini; meydan okumalara nasıl karşı koyduğunu, dostlarla ve düşmanlarla nasıl ilgilendiğini ve ölümcül görünen her darbeden sonra nasıl ayağa kalktığını; Hamas doğuncaya kadar on yıllarca Filistin mücadelesi ve aktivizmi üzerinde tekelini sürdürmüş olan FKÖ'nün omurgasını oluşturan Filistin Ulusal Kurtuluş Hareketi'ne (Fetih) karşı birçok Filistinlinin kafasında ikna edici bir alternatif oluşturacak kadar nasıl büyüdüğünü.

Bu kitapla diğer birçok kitap arasındaki fark, Hamas'ı münhasıran İsrailli bir bağlamdan ziyade evrensel bir bağlamda konumlandırmasıdır. Hamas; kendilerini, Arap ve Müslüman dünyanın kalbinin attığı toprakların tam ortasında bir Yahudi devleti yaratmayı uygun gören adaletsiz bir dünya düzeninin kurduğu kumpasın birincil kurbanları olarak gören, Arap ve Müslüman olan Filistinlilerin kurduğu bir örgüttür. Daha önemlisi, İsraillileri nesiller boyunca mallarını mülklerini ellerinden alan ve kendilerine işkence eden zalimler olarak görmektedirler. Aciliyet arz eden yerel sorunlara cevap vermekle birlikte, Hamas'ın aktivitelerinin bölgesel olduğu kadar küresel çapta dernekleri ve şubeleri bulunmaktadır. İsrail'le mücadele, hareketin düşüncesini şekillendiren ve aktivizmine yön veren birkaç unsurdan bir tanesidir ama asla tek unsur değildir. Hamas, yardımseverlik duygusunun motive ettiği ve hayırseverliğe adanmış bir toplumsal projeden neşet etmiştir.

Müntesipleri tarafından kapsamlı bir reform hareketi olarak en iyi tanımı yapılan İhvan, kaynağı itibariyle Mısırlıydı ama kurulduğu andan bugüne küresel bir ağa dönüşmüştür. Mısır'ın İsmailiye şehrinde 1928 yılında ana örgütü kuran Hasan el-Benna (1906-1949) işgalci İngiliz askerlerinin karargah merkezine çok uzak olmayan bir ilkokulda öğretmenlik yapıyordu. Doğuşundan hemen sonra İhvan hareketi, Mısır'da ve diğer bölgelerde hızla büyüdü. Mısır içinde 1929'da dört şubesi varken, 1932'de 15, 1938'de 300 ve 1948'de 2000'den fazla şubeye ulaştı. 1945 yılına gelindiğinde sadece Mısır'da yarım milyon aktif üyesi vardı. 1946-1948 yılları arasında, Filistin, Sudan, Irak ve Suriye'de İhvan şubeleri açıldı.

Hareketinin uzun vadeli amaçları şunlardı: birincisi, İslam topraklarını bütün yabancı otoritelerden kurtarmak; ikincisi, bu İslam topraklarında bir İslam devleti kurmak. Fakat hiçbir hedef, öncelikli olarak toplumun acil ihtiyaçlarına eğilmeden başarılamazdı. Hepsinden öte Benna'nın projesi, tedrici bir reform süreciyle bireyi, ardından aileyi ve sonunda bir bütün olarak toplumu ıslah etmeye dönük bir çabaydı.

Bu hedef; İkinci dünya Savaşının hemen sonrasında kök salan Filistin İhvanı dahil Arap bölgesindeki İhvan şubeleri tarafından aynı tedrici reform metodolojisi kullanılarak takip edilmiştir. Başlangıçta Gazze'de birkaç yerel şube açan hareketin yapılanması, Mısır'daki ana hareketi temsil etmek üzere Kahire'den gelen davetlilerle birlikte yerel erkanın da katılımıyla 6 Mayıs 1946'da Kudüs'te Merkez Ofisinin resmi olarak açılmasıyla hemen hemen tamamlanmış oldu.

1948 yılında Filistin topraklarının üçte ikisi üzerinde İsrail'in kurulması; biri, Mısır cuntası idaresine giren Gazze'de ve diğeri de Ürdün Haşimi Krallığına dönüşecek olan eski Ürdün emirliğine bağlanan Batı Şeria'da olmak üzere, Filistin İhvanı'nın iki ayrı organizasyona bölünmesine yol açtı. Bu kitabın anlattığı öykü, Filistin'in kalan geri kısmının da 1967 yılında İsrail tarafından işgal edilmesinin İhvan için yeniden canlanma ve birleşme fırsatı yarattığı noktadan itibaren başlamaktadır.

“Başlangıç Yılları” adlı Birinci Bölüm, 8 Aralık 1987'de İntifada'nın fitilini ateşleyen olayın kısa bir açıklaması ve çok geçmeden Hamas'ın doğuşuna yol açan koşulların kısa bir özetiyle başlar. Bölüm, bu anı doğru bir bağlama oturtmak amacıyla tarihte birkaç on yıl geriye gider. 1967-1977 yılları arasında Filistin İhvanı, işlerini yoluna koymakla, saflarını birleştirmekle ve popülaritesini İsrail işgaline karşı direniş başlatmaktan kazanmış olan seküler milliyetçi hareketlere kaptırdığı zeminin bir kısmını geri kazanmakla meşguldü. Filistin içinde, İhvan yönetimi İsrail işgaline karşı bir duruş sergilemeye zorlanıyordu. Filistin dışında ise, özellikle Mısır ve Kuveyt'teki Filistin öğrenci komiteleri, hareketin genelinde düşüncenin devrimci bir nitelik kazanmasında önemli bir rol oynuyordu.

“Davetten Cihada” isimli İkinci Bölüm, 1977 yılından itibaren hikayeyi anlatmaya devam ediyor; o aralar Filistin İhvanı, on yıl sonra İntifada'nın patlak vermesiyle etkisini gösteren kendi direniş projesini başlatmak için planlama yapmaya başlamıştı. Bu on yıl, Filistin toplumuna sosyal, tıbbi ve eğitsel alanlarda temel hizmetleri sağlayan, hareketin pozisyonunu pekiştirmede ve popülaritesini artırmada önemli katkılar yapan İslami Birlik ve İslam Üniversitesi gibi büyük kurumların kurulmasına şahitlik etti.

“Topyekün Savaş” başlıklı Üçüncü Bölüm, 1988 yılının ilk günlerinde İntifada'nın başlamasının hemen sonrasından itibaren 1993'te FKÖ ve İsrail arasında Oslo Anlaşması'nın ilan edilmesine kadar Hamas'ı etkileyen önemli olayların bazılarını anlatır. Bu dönem, İsrail'in Hamas üzerine şiddetle çullanıp liderlerini ve eylemcilerini dalga dalga tutukladığı ve yüzlercesini de Lübnan'a sürdüğü bir dönemdir. Harekete karşı İsrail'in açtığı acımasız savaş, liderliğin tüm yönetim yetkilerini Filistin dışındaki Filistin İhvanı'na devretmesine yol açtı; bu manevranın öncelikli hedefi, İsrail'in çekiç darbeleri altında örgütün tamamen çökmesinin önüne geçmekti. İşte bu şartlar altında, Hamas askeri kanadı Şehit İzzeddin El-Kassam Tugayları, İsrail işgal birliklerinin vahşiliğine bir tepki olarak meydana çıktı.

“Ürdün'e Geçiş” başlıklı Dördüncü Bölüm, 1990'da Saddam Hüseyin tarafından Kuveyt'in istila edilmesinin ardından Hamas liderliğinin Ürdün'e nasıl gittiğine değiniyor. Başlangıçta Ürdünlüler gizli Hamas operasyonunu tolere ettiler ama çok geçmeden olası bir İsrail istilasına dair tehdit algısına karşı Körfez Savaşının genel seferberlik iklimi sona erdi ve Hamas aktivistleri ya tutuklandılar ya ülkeden çıkarıldılar ya da yeraltına indiler. Ürdünlüler, FKÖ ile rekabette olan Hamas kartının değerini bir kez daha kullandılar. Ürdün İsrail arasındaki Arap Vadisi barış anlaşması ve Ürdün makamları üzerindeki artan baskılar, Hamas'a yönelik operasyonunun hafifletilmesine ve Ürdünlü olmayan liderlerinin ülkeden çıkarılmasına yol açtı. Bu bölümde iki gelişmeyle ilgili ayrıntılar da ele alındı: 1-Hamas lideri Musa Ebu Merzuk'un JFK havaalanında tutuklaması ve ardından göz altına alınması ki Ürdün birkaç yıl sonra Merzuk'u geri kabul etmek zorunda kalmıştı. 2-Hamas liderliği ve Ürdün İhvanı arasında büyüyen çatlak.

“Meşal Olayı” başlıklı Beşinci Bölüm Hamas lideri Halit Meşal'in hayatına kasteden İsrail'in rezil suikast girişiminin hikayesini anlatıyor. İsrail macerası “her şerde bir hayır vardır” sözünün bir örneği olmuştu. İsrailliler, Ürdün'e olan özel ilişkilerini korumak için, Meşal'in hayatını bağışlamayı ve Hamas'ın kurucusu Şeyh Ahmet Yasin'i hapisten çıkarmayı kabul ettiler. Şeyh Yasin, harekete destek kazanmak üzere birkaç Arap ve Müslüman ülkeyi ziyaret etme fırsatı buldu.

Hamas ve Ürdün arasındaki ilişkiler kısa bir süre iyileşse de; çok geçmeden, ABD, İsrail ve Filistin Ulusal Yönetimi'nin Ürdün'e yaptığı artan baskı nedeniyle kriz derinleşti.

“Ürdün'den Çıkış” başlıklı Altıncı Bölüm, Hamas'ın Ürdün'den tamamen çıkarılmasına neden olan olayları anlatır. 1999'un başlarında Kral Hüseyin'in ölümünün ardından, Ürdün rejimi, tamamen gözden çıkarılacak olan Hamas kartını artık oynamak istemiyor gibiydi. Ürdün'ün Hamas'a yaptığı şiddetli saldırısı, üst düzey liderleri 1999 yazında Tahran'ı ziyaret ederken gerçekleşti. Hamas ve Ürdün İhvanı arasındaki kötüye giden ilişkiler, Hamas'ın Ürdün'deki faaliyetlerinin sona erdirilmesini, ofislerinin kapatılmasını ve liderlerinin sınır dışı edilmesini kolaylaştırdı. Hamas Siyasi Bürosu, Suriye makamlarının kendisine yer ve koruma sağladığı Şam'a taşındı.

“Hamas'ın Kurtuluş İdeolojisi” başlıklı Yedinci Bölüm, Hamas'ın Yahudilerle, İsrail Devletiyle ve intihar bombaları ve şehadet eylemleriyle ilgili duruşunu ele alır. Bölüm, Hamas'ın bu ve diğer konulardaki siyasi söyleminin, Kuruluş Tüzüğü'nün ilk olarak 1988 yazında kamuoyuna açıklanmasından bu yana, önemli ölçüde geliştiğini göstermektedir. Bu bölümde kanıtlanmaya çalışılan husus, sorunlu ve utanç verici olan, hareketin sözcülerinden ziyade hareketi eleştirenler tarafından söz konusu edilen Tüzüğün, baştan beri hareketin düşüncesini veya siyasi duruşunu doğru bir şekilde yansıtmadığıdır. Tüzüğün bir eleştirisini yaptıktan sonra bölümde, Hamas tarafından daha 1994 yılında İsraillilere önerilen ateşkes anlaşması yani mütareke anlamına gelen hüdne kavramı detaylı olarak ele alınır.

“Cihat ve Şehadet” başlıklı Sekizinci Bölüm, şehadet konusunda çağdaş İslami siyasi düşünce bünyesindeki tartışmalar hakkındadır. Bu konu, askeri kanadı İsrail işgaline karşı mücadelede “şehadet eylemi”ni bir silah olarak kullanan Hamas ile doğrudan ilgilidir. Bölüm, cihat ve kıtal kavramlarının, çağdaş Müslüman yaşamındaki yerlerini tartışmaya geçmeden önce, tarihsel bağlamlarından hareketle bir açıklamasını yaparak başlar. Bu bölümde anlatıldığı gibi, şehadet konusundaki tartışmalar, fıkhi olmaktan ziyade siyasidir. Anlaşmazlıklar birkaç hususta sıralanmaktadır: Birinci soru, şehadet eylemi adi bir intihar mıdır yoksa asil bir kendini feda etme midir sorusudur; ikincisi, hangi hedefin meşru olduğu hangisinin meşru olmadığı sorusudur; üçüncüsü ise, taktiğin davaya hizmet mi ettiği yoksa zarar mı verdiği sorusudur.

“HAMAS, FKÖ VE FUY” adlı Dokuzuncu Bölüm, Filistin arenasındaki ana rakibi olan Fetih Hareketi'nin Hamas'a yönelik tutumu hakkındadır. Hamas, ilk günden itibaren büyük bir tehlike olarak algılanıyordu ve hem FKÖ'nün liderliğini elinde tutan hem de daha sonra Filistin Ulusal Yönetimi'nin (FUY) lideri olan Fetih liderliği, Hamas'ın altını oymak için her yolu deniyordu; Fetih liderleri bazen Hamas hiç yokmuş gibi davranıyorlar, fakat bazen de ya kendi saflarına katma veya tasfiye etme amacıyla hareket ediyorlardı.

“3. İntifadaya Doğru” başlıklı Onuncu Bölüm, 2004 Kasım ayında Arafat'ın ölümünden itibaren başlar. 2005 Ocak ayındaki milletvekili seçimlerine ve Hamas'ın ezici zaferinin büyümesine götüren gelişmeler sıralanır. Fetih'ten devraldığı Yönetim'den çekilmeye zorlamak için İsrailliler, Amerikalılar ve bazı Fetih liderleri başta olmak üzere Hamas karşıtları tarafından uygulanan bazı önlemler hakkında okuyuculara bir bakış açısı sunar. Bölüm başlığının ima ettiği gibi, bu tür önlemlerin Hamas'ı diz çöktürmede başarılı olması, kesinlikle geri tepecektir ve öncekilerden daha tehlikeli olması muhtemel bir üçüncü İntifada'yı ateşlemeye yarayacaktır.

Kitabın sonunda, on bölümde ele alınan konulardan bazılarıyla ilgili olarak okuyucuları daha fazla bilgilendirmede faydalı olacağı düşünülen altı ek yer almaktadır.

 

Davet'ten Cihada (İkinci Bölüm)

“Savaşı 1967 yılı kadar erkenden başlatmaya dair şahsi bir arzum ve motivasyonum vardı. Ne var ki şartları ve imkânları değerlendirdiğimizde elverişsiz ve yetersiz olduğunu anlayıp ertelemek zorunda kalıyorduk. Sonra durumu tekrar değerlendiriyor ve yine erteliyorduk.”

Şeyh Ahmet Yasin

 

Yetmişli yılların başları, Gazze Şeridi'ndeki Şeyh Yasin ve yoldaşları için çok zorluydu. Güçlü bir Arap milliyetçiliği hamasetinin ve İsrail işgal güçlerine karşı gerilla savaşı veren solcu gurupların popülaritesinin hakim olduğu düşmanca bir ortamda çalışmak zorundaydılar. Fakat Arap milliyetçiliğine olan inanç sarsıldıkça ve İsrail kendisine karşı savaşan gurupların üzerine çullanıp eylemcileri öldürmeye, sınırdışı etmeye veya hapsetmeye başladıkça, İhvan'ın barışçıl davet çalışması, toplum nazarında anlam ifadeye başladı.

Şeyh Yasin'in en başından İsrail'le barışmak için zemin hazırlamaya dönük bir manevra olduğundan şüphelendiği Mısır ve İsrail arasındaki Ekim 1973 savaşı, bir kez daha Filistin'i kurtarmak için komşu Arap ülkelerinin hazır olmadığına dair değerlendirmesini doğru çıkardı. Fakat Filistinliler de hazır değillerdi. Arap dünyasındaki kardeşlerinden gelecek lojistik ve maddi desteğe duydukları ihtiyaç bir yana, İsrail onların arasına sayısız işbirlikçi sızdırmıştı ki bu da direnişi neredeyse imkansız kılıyordu. İhvan, Filistin toplumunun çok hastalıklı olduğunu, öncelikle toplumun tedavi edilmesi gerektiğini ve İslam'a dönüşten daha iyi bir reçete olmadığını düşünüyordu.

 

İslam Topluluğu Derneği

Yaklaşık on yıl evlerde ve camilerde çalıştıktan sonra İhvan, 1976'da ilk açık platformunu kurmak için şartları uygun buldu: gençler için eğitimsel, sosyal ve sportif programlar düzenleme amacıyla İslam Topluluğu Derneği'ni kurdu. Herhangi bir tehdit unsuru olarak görmeyen İsrailliler, derneklerini açmaları için İhvan'a lisans verdiler. Şati (Sahil) Camii'nin içindeki bir odadan idare edilen derneğin faaliyetleri arasında spor faaliyetleri, sosyal geziler, izcilik faaliyetleri ile dini ve toplumsal meseleler üzerine toplu dersler yer alıyordu. S.60

Bu arada, Abbas Camii'nde görev yapan Şeyh Yasin, Seyyit Kutup'un Fi Zılalil Kur'an (Kuran'ın Gölgesinde) adlı tefsirinin son cildini yeniden basmak için yeterli parayı hayırseverlerden toplamayı başardı. Mümkün olduğu kadar daha fazla insana ulaşmasını sağlamak ve öğrencilerin onu okumasını teşvik etmek için, beş ayrı parçaya bölerek her birinden ikişer bin adet bastı. Gazze'de İhvan hakkındaki kanaatlerin değişmesini sağlayan işte bu proje oldu.

O zamana kadar başardıklarından cesaret alan İhvan, İslam Merkezi adıyla ünlenecek yeni bir kurum oluşturmaya karar verdi. Aslında bu 1976'da başlatılmış bir cami projesiydi ve başından beri Gazze Şehri'nin güneyinde Cevret'üş Şems bölgesi halkına sosyal, tıbbi ve eğitsel hizmetler vermesi planlanmıştı. Merkez'in faaliyet alanı, Dernek'ten çok daha genişti ve hedefleri arasında birçok alanda sosyal hizmet sağlamak, bütün Gazze Şeridi'nde camiler, çocuk yuvaları, okullar ve klinikler açmak vardı. Merkez'in sağladığı hizmetler ve imkanlar o kadar popüler olmuştu ki çok geçmeden Han Yunus'ta bir şubesi açıldı.

Fakat ilginç olan şudur ki 1967 savaşı sonrasında yönetim, işgal altındaki Filistinlilerin şansına, hayır, eğitim ve sair özel finansmanlı hizmet kuruluşlarının oluşturulmasına izin veren eski bir Osmanlı kanunu uygulamaya koyarak Gazze ve Batı Şeria'daki Arap nüfusun işlerini idare etmeyi tercih etti. İşgalin 1967-1977 arasındaki ilk on yılı boyunca İsrailli işgal yetkilileri, o sıralar İşçi partisi hükümetinde Savunma bakanı olan Moşe Dayan'ın belirlenen ve kontrol edilen “müdahale etmeme” politikasını uyguladılar. Buradaki fikir, bu kuruluşlar İsrail yönetimiyle uyumlu olduğu ve bir tehdit oluşturmadığı sürece, Filistinlilerin taleplerine karşılık vermiş olmak ve sivil toplum kuruluşlarından faydalanmalarını sağlamaktı. Böyle bir iklim sivil toplum kuruluşları açıp işleten bütün gurupların faydasına olsa da, tecrübeler göstermiştir ki sınırlı bile olsa böylesi bir özgürlük ikliminde, müslüman bir toplumdaki hiçbir siyasi, entelektüel veya ideolojik gurup, topluma hizmet için dini temelli STK'ların sahip olduğu potansiyel güce erişemez. Bu türden hizmetler vermek ve ihtiyaç duyulan maddi desteği sağlamak, her şeyden öte, İslam inancının merkezinde olan kulluk faaliyetleridir ve İslam'ın en önemli üçüncü ilkesi ola Zekat'ın gerektirdiği pratik uygulamalardır.

'Dernek' ve “Merkez'de çalışmalarını sürdüren İhvan, kendi yetkisi altındaki camilerin sayısını iki kattan daha fazla artırmayı başardı. Genellikle her caminin bitişiğinde bir çocuk yuvası ve Kuran kursu bulunuyordu, bazı camilerin yanında sağlık kliniği de yer alıyordu. Düzenli aralıklarla kırsal bölgeleri gezen mobil kabinlerle halka ücretsiz sağlık hizmeti veriliyordu; farklı tıp dallarındaki İhvan doktorları gönüllü olarak zamanlarını ayırdıklarında, ücretsiz uzman hekim muayenesi için bir gün oluyordu ve İhvan eczacıları, maliyetine veya daha ucuza ilaç dağıtıyorlardı. Erkek çocuklar için ücretsiz sünnet günü oluyordu ve yerel geleneklere uygun olarak düzenlenen toplu sünnet törenlerinin masrafları İhvan tarafından karşılanıyordu. Canlı paraya dayanan faaliyetlerin hızla genişlemesiyle birlikte; sürekli bir nakit girişini sağlamak, kim tarafından, nerede, nasıl ne kadar toplandığının ve ne kadar harcandığının hesabını tutmak üzere bağış toplama işinin organize edilmesi gerekiyordu.

Bu durum, her biri mahallesindeki camiyle bağlantılı olan Zekat toplama komitelerinin bölgede mantar gibi çoğalmasına yol açtı. Bu Zekat komiteleri daha sonra, işgal altındaki Filistinlilere destek olmak için kendi bağış toplama ağlarını kurmuş olan yurtdışındaki İhvan şubelerinin gönderdiği bağışların da ana alıcısı ve dağıtıcısı olacaklardır.

 

İslam Üniversitesi

1978 yılına gelindiğinde, Mısır ve diğer ülkelerde eğitimlerini tamamladıktan sonra yurtdışından dönen yüksek nitelikli üniversite mezunu İhvan mensuplarının sayısının giderek artmasıyla birlikte, Gazze'de bir üniversite kurma fikri doğdu. 1970'lerin başından itibaren Batı Şeria'da üniversiteler kurulmakta veya bazı liseler üniversiteye dönüştürülmekteydi.

Gazze Şeridi'nde kurulacak ilk üniversite, kurucu yönetim kurulu üyeleri çoğunlukla İhvan mensupları olan İslam Üniversitesiydi ki bunlar aynı zamanda başkanlığını Şeyh Ahmet Yasin'in yaptığı İslam Merkezi'nin de yönetiminde bulunuyorlardı. Üniversitenin kuruluşu da çok zahmetsiz olmamıştı. Gazze'de İhvan'ın giderek artan etkisinden endişe duymakta olan yerel Fetih örgütü, elbette tamamen kendilerine ait olmadıkça, projenin gerçekleşmesini engellemek için her şeyi yapacaktı; bu gerçekten de onların hesap ettiği şeydi.

Projelerine dönük böylesi potansiyel bir tehdidi savuşturmak için İhvan, FKÖ Başkanı ve Fetih lideri Yaser Arafat'ı, çok ince bir taktikle, Üniversitenin kuruluş belgesini tasdik etmeye ve belki de farkında olmadan, üyelerinin yarısı Filistin ve Ürdün'den İhvan'ın lider şahsiyetlerinden oluşan ve diğer yarısı da, bazıları İhvan'a sempati besleyen Fetih yetkililerinden oluşacak şekilde bir Kurucular Kurulu atama kararnamesini çıkarmaya ikna etti.

Gazze'de İslam Üniversitesinin kurulması, Filistin'deki İslami hareketin tarihinde önemli bir dönüm noktasıydı. Hareketin toplumla ilişkisini yeni boyutlara taşımıştı; istihdam, eğitim ve öğretim alanlarında büyük ihtiyaç duyulan bir hizmet paketi sağlamış ve böylece hem İhvan'a büyük bir prestij kazandırmış hem de Şerit'teki liderlik rolünü güçlendirmişti. Aynı zamanda İslami hareket, bütün öğrencilerin uymak zorunda olduğu müfredatın bir parçası olarak, kendisi için önemli olan olayları ve tarihleri hatırlayıp anmak için büyük bir imkana sahip olmuştu. Gazze Şeridi ve Batı Şeria civarından binlerce erkek ve kız öğrenciyi çeken Üniversite, takip eden yıllarda Filistin toplumunu işgale karşı kitlesel halk ayaklanmasına hazırlayacak olan, İslami yönelimli ve yüksek nitelikli bir eğitim sunmuştu.

İslami İran'ın “büyük Şeytan'a kafa tutması ve Afganistan cihadının ilham verici başarı hikayeleri, İslam dünyasının diğer yerlerinde olduğu gibi Gazze ve Batı Şeria sokaklarında da duyguları ateşliyordu. Bu arada, Filistinlilerin milli direniş projesi, hızını kaybediyordu. Yetmişli yıllar boyunca FKÖ, bölgesel ve uluslararası siyasetin çekici altında yorgunluk emareleri gösteriyordu; giderek artan bir şekilde yolsuzluk, kötü yönetim, ölümcül siyasi kumarlar ve Filistin halkının açıkça belirtilmiş milli arzularını karşılamayan maliyeti yüksek tavizler verme eğilimi bünyeyi felç ediyordu. Aralıklarla on yıl süren iç savaşların ardından, 1982 yılında İsrail güçleri başkent Beyrut'a kadar girerek Lübnan'ı istila etmiş ve FKÖ'yü Lübnan'dan nihai olarak çıkartmıştı. Zamanın İsrail Savunma Bakanı Ariel Şaron tarafından doğrudan komuta edilen İsrail güçleri tarafından kuşatma altına alınmışken, Sabra ve Şatila kamplarındaki iki ila üç bin kadar korumasız ve silahsız Filistinli sivil, İsrail'in müttefiki Hıristiyan Lübnan Güçleri tarafından katledilmişti. Tüm dünya üzerindeki Filistin ahalisi arasında, boğucu bir öfke ve hayal kırıklığı duygusu egemendi.

Bütün bu dramatik olayların ortasında, dava için bir şeyler yapması yönünde Filistin İhvanı üzerindeki baskılar giderek artıyordu; Filistin içindeki ve etrafındaki gelişmeler daha sıkı bir eylem gerektirirken İhvan'ın sosyal reform projesi açık-uçlu görünüyordu. Filistin toplumu içindeki milliyetçi ve solcu güçlerin altındaki halıyı başarıyla çekmiş olan İhvan, şimdi eleştiriyle yüzleşmek zorundaydı: Diğerleri işgale direnirken kurbanlar vermekteydiler ama onlar sosyal ve eğitsel hizmetlerle uğraşmaktaydılar. Hatta onların aleyhinde konuşanlar daha da ileri giderek, İşgal makamlarıyla anlaşma yaptıkları ve bu sayede faaliyetlerine göz yumulduğu, projelerinin onaylandığı iddiasıyla suçluyorlardı. Hatta İhvan'ı Amerikan veya İngiliz yapımı olarak veya Siyonistlerin uşağı olarak yaftalayan Nasırist propagandanın bazı söylemleri dahi kullanılıyordu.

 

İslami Cihat

İhvan'ın açmazı, seksenlerin başlarında Gazze'de Fethi Şikaki tarafından İslami Cihat örgütünün kurulmasıyla daha da derinleşti ki Şikaki, görünüşte, İhvan liderliğinin yasaklama kararına rağmen, Humeyni-İslami Çözüm ve Alternatif adıyla bir risale yazıp yayınladığı için Kahire'de eğitim görürken 1979'da İhvan hareketinden ihraç edilmişti. Kendisinin ihraç edilmesinin, Humeyni yanlısı kitabından ziyade Filistin'i kurtarmaya dönük İhvan'ın silahlı mücadele için bir stratejisi olmadığına dair eleştirisiyle ilgili olması daha muhtemeldir. Şikaki'nin üyelerini İhvan içinden ve dışından devşirdiği yeni bir İslami örgüt kurmakta olduğu ortaya çıkmıştı. Bu, İhvan'ın ondan niye bıkıp usandığını daha iyi açıklıyordu. İhvan dışından gelen ilk elemanlarından biri, 1995 yılında suikastla öldürülmesi üzerine kendisinin yerine İslami Cihat Hareketi'nin lideri olacak Abdullah Ramazan Şallah'tı. Diğer ilk katılan üyeler arasında, Hazr Habip, Nafiz Azzam, Abdullah Şami gibi Filistin'deki İslami Cihad'ın şimdiki liderlerinin bazıları vardı. Şikaki'nin hareketi, yıllarca, İslam'ın Öncü Birliği olarak adlandırıldı; İslami Cihat ismi 1980'lerin ortalarına kadar kullanılmadı.

1979 ila 1981 arasında, Gazze ve Batı Şeria'daki bütün İhvan örgütü içerisinde, Tugayların direniş operasyonlarıyla ateşlenen genç üyeler, ısrarla bir soruyu soruyorlardı: “İşgale karşı askeri direnişe biz neden katılmıyoruz?” Tam da o iç değerlendirme süreci esnasında, Gazze'deki İhvanın tepe lideri Şeyh Ahmet Yasin'in askeri eylemlere başlamak için yaptığı plandan kimsenin pek bilgisi yoktu. Açıkçası, örgüt veya en azından liderlerinin bir kısmı, kendi saflarından gelen baskıyla, toplumdaki şüphecilikle ve belki de bir şey yapmadıkları için kendi adlarına duydukları suçluluk duygusuyla artık başa çıkamıyordu. Planın haberleri duyulduğunda Gazze ve Batı Şeria'daki çoğu İhvan liderinin bile hazırlıksız yakalanmasına neden olacak kadar çok gizli tutulan projenin 1980'de başlatıldığı düşünülmektedir. Yine de dikkate değerdir ki o zamanlar İhvan'ın resmi söylemi, dışarıdan gelecek kurtarma harekatını beklemek taraftarıydı; ana görevlerinin, misyonu yerine getirmeye yarayabilecek her türlü sivil kuruluşu inşa ederek Filistin içindeki fert ve toplumla ilgilenmek olduğununu düşünüyorlardı.

Açıktı ki Diyaspora'daki Filistin İhvanı üyeleri de askeri eylem arzulamaktaydılar. Onların çabalarına 1970'lerin sonlarında örgütlerinin birleşmesi de yardımcı olmuştu ki bu 1983 yılında Amman'da gizlice toplanan tarihi bir konferansta gerçekleştirilen bir projeydi. Hem Gazze Şeridi ve Batı Şeria'dan hem de Ürdün, Kuveyt, Suudi Arabistan, diğer Körfez ülkeleri ile Avrupa ve Amerika'dan gelen Filistin İhvanı mensupları konferansa katılmıştı. Toplantının amacı, Kuveytli delegeler tarafından konferansa sunulan Filistin için İslami küresel proje'nin temelini atmaktı. Filistin'deki İhvan'ın “cihat çabası'nı mali ve lojistik olarak destekleme kararı oybirliğiyle bu konferansta alınmıştı.

Planlaması 1982'de nihai halini alan projede bilgisi ve dahli olanlar sadece Şeyh Ahmet Yasin ve çok yakın bir arkadaş gurubuydu. Gazze İhvanı Yürütme Kurulu'nun diğer üyelerinin bilgisi yoktu. Filistin dışında ise, Ürdün'deki Gazzelilerin eğitimi için kaynak ve imkan sağlamakla yükümlü Filistin Komitesiyle doğrudan ilişkisi olanlar dışında kimsenin plandan haberi yoktu. Gazze İhvanı üyelerinden bir gurup Ürdün'e gitmiş, gerekli eğitimleri aldıktan sonra, İhvan'ın askeri yapılanması içinde ilk hücreyi oluşturmak üzere Gazze'ye geri dönmüştü. Şeyh Yasin silahların satın alınması için iki farklı sevkiyat hattı belirlemişti; silahlar İsrail pazarında kolayca bulunuyordu ve genellikle İsrail ordusundan geliyordu. İsrailli memurlar ve askerler silah çalıp karaborsada satıyorlardı; bunu da çoğunlukla bağımlısı oldukları uyuşturucuyu temin etmek için yapıyorlardı. Hatlardan birinden silahları temin etmekle görevlendirilen İhvan üyeleri, tecrübesiz olduklarından ve yeterli önlemi almadıklarından, işbirlikçilerin tuzağına düştüler. Silahların bir kısmını İsrailli aracılardan satın almışları; iş açığa çıkmıştı ve İsrailliler tarafından yoğun işkence altında sorguya çekilenler, üstlerinin isimlerini vermişlerdi. Şeyh Yasin, başlangıçta, tutuklamaların tesadüfi olduğunu düşünmüştü fakat olayların seyrini değerlendirdiğinde, tutuklamaların sorumluluk piramidinin yukarısına doğru ilerlediğini fark etmişti. Eğer böyle devam etmesine izin verirse İsraillilerin nihayetinde kendisine kadar ulaşacağı sonucuna varmıştı. Kendisinin bu işte parmağı olduğunu bilen sadece iki kişi vardı: her iki hattaki ekiplerin başında bulunan iki kişi. Hemen onlara ülkeyi terk etmeleri talimatını verdi. Onlardan biri olan Dr. Ahmet Milh, kaçmayı başararak Yemen'e kadar gitmişti ki o zamandan beri Yemen'de yaşamaktadır. Diğeri ise kaçmayı başaramayıp tutuklanan İbrahim Makadma idi. Makadma, sonunda işkence altında Şeyh Yasin'in elebaşı olduğunu itiraf etmişti. Şeyh derhal tutuklanmıştı.

Tam da o sırada, Fetih ve Filistin solu içinde zaten güçlü düşmanlar edinmiş olan İhvan’ın diğer Filistinli guruplar içindeki muhaliflerine karşı kullanmak için silah satın aldığı şeklinde Gazze'de dedikodular yayılıyordu. İslam Üniversitesi üzerindeki tartışmalar yüzünden o sıra Gazze zaten gergin olduğu için dedikodulara kulak verenler çoktu. Ne var ki İsrail mahkemesi, 15 Nisan 1984'te Şeyh Yasin'i İsrail devletini ortadan kaldırmak için plan yapmaktan suçlu buldu ve onüç yıl hapse mahkum etti. İbrahim Makadma, sekiz yıl hapis cezası aldı. Planda anahtar şahsiyetlerden biri olan Salah Şehade, itiraf etmediği için mahkeme kendisini suçlayamadı. Ne var ki İsrailliler hep onun da işin içinde olduğundan şüphelendiler ve iki yıl süre idari gözetim altında tuttular.

İsrailliler, İhvan'ın satın alıp depoladığı silahlara el koydu; ikinci hat üzerinden satın alınan diğer silahlar ise, 1987'de İntifada'nın başlamasından önce İsrail işbirlikçilerine karşı yapılan askeri eylemde kısmen kullanılıncaya kadar gizli kaldı.

Bir yıldan daha az bir süre sonra, 20 Mayıs 1985'te, İsrail ile Filistin Halk kurtuluş Cephesi Genel Komutanlık arasında yapılan tutuklu değişimiyle Şeyh Yasin hapisten çıkarıldı. O zamanki genel düşünce, bu maceranın liderliğin geri kalanının rızası olmadan Şeyh tarafından alınmış onaysız bir şahsi inisiyatif olduğu şeklindeydi.

Filistin'deki İhvan çevrelerinde tartışma devam etmekteydi. Birçok İhvan lideri, özellikle Batı Şeria'dakiler, Şeyh Ahmet Yasin'in askeri eylem yapmaya kalkışmadaki başarısızlığının sadece, bu yolu takip etmenin anlamsız olduğu şeklindeki uzun süredir sahip oldukları görüşü haklı çıkardığını iddia ediyordu. İsrail'in lokal bir direniş çabasıyla kolayca yenilemeyeceğini ileri sürüyorlardı. ABD'den ve Batı Avrupa'dan gördüğü o kadar destek varken ve Filistin çevresindeki Arap ülkelerinin genel yetersizliği ortadayken, İsrail'e karşı bir cihat başlatmak, işgal edilmiş toprakların bir santimetresini bile kurtarmaksızın yalnızca İslami hareketin kazanımlarını heba etmekle sonuçlanabilirdi.

Bununla birlikte, yerel Batı Şeria üniversitelerinde eğitim gören genç örgüt elemanlarının sayısı giderek artarken, 1982'den itibaren yavaş yavaş iki eğilim gözle görülür hale geliyordu. İlk eğilimdekiler, yetmişlerde Ürdün'de eğitim gören nesilden oluşmaktaydı; bunlar o zamana dek hareketin liderleri olmuşlardı ve hala, Filistin'in kurtuluşu için cihada liderlik edecek İslam devletinin doğuşu konusunda beklemeye ve bir tür Mesihçi kaderciliğe inanan Ürdün İslami düşünce ekolünün etkisi altındaydılar. İkinci eğilimdekiler, İhvan'ın yerel okullarda eğitim gören genç üyelerinden müteşekkildi. İran Devrimi ve Afgan Cihadı'nın etkisiyle coşkuya kapılan bu gençler, kampüste milliyetçi ve solcu akımlardan öğrencilerle iletişime girmek, tartışmak ve hatta kavga etmek zorunda kalan öğrencilerdi; beklemekten sıkılmışlardı ve artık sabırları tükenmişti.

Her şeyden öte bu gençlerin canını sıkan, İhvan çevrelerinde kendilerine, 1928'de Hasan Benna tarafından kurulduğundan itibaren hareketlerinin misyonunun adaletsizlikle savaşmak, emperyalizme direnmek ve Filistin'i kurtarmak için cihat başlatmak olduğunun öğretilegelmesiydi. Artık gözleriyle görmekteydiler ki kendi hareketlerinin eylemsizlikten başka bir planı yoktu, ama Şikaki'nin İslami Cihadı, Cihat farzını ifa etmek için inisiyatif almaktaydı ve sonuç olarak itibar ve güvenilirlik meyvelerini toplamakta, üniversite içinde ve dışında daha fazla alan kazanmaktaydı. Onlara göre, Filistin'deki her bir siyasi gurup cihat davasını ancak kendi çıkarları için sahipleniyordu.

Zaman geçtikçe, her türlü protesto eylemini yasaklayan İhvan'ın duruşu, tamamen savunulamaz bir hal almaktaydı. Kendi İslami hareketlerinin eylemsizliği yüzünden milliyetçi ve solcu örgütlerdeki akranları tarafından alaya alındıkları veya sataşmaya maruz kaldıkları zaman, İhvan öğrencilerinin cevap vermek için ellerinde hiçbir kozları yoktu. Kendilerini en kötü hissettiren duygu ise, milliyetçiler ve solcular Filistin kentlerinin sokaklarında ve mülteci kamplarında İsraillilerle savaşırken, İslamcıların en güvenli yoldan harem sıcaklığındaki evlerine gitmeleriydi.

Ürdün İslami düşünce ekolüne bağlı olanlar, çoğunlukla İhvan'ın yaşlı üyeleriydi. Yaş faktörü ve sahadaki olaylardan uzak olmaları, onları bekle ve gör pozisyonunda sabit kalmaya itiyordu. İhvan'ın genç üyelerinin maruz kaldıkları muazzam baskı nedeniyle eleman kaybetme riskini ve eylemsizlik nedeniyle de itibar kaybetme riskini anlamakta yavaştılar. 1981-1984 yılları arasında kampüste sık sık kavga çıkardı. Kavgaların çoğu kampüste hakimiyet kurmak için olduğundan, milliyetçi ve solcu öğrenciler İslamcılara “yurtsever olmayan” tutumlarını yüzlerine vurmak için bu vesileyi kullanıyorlardı.

Başarısız olmasına rağmen, Şeyh Yasin'in işgale karşı askeri eylem yapma girişimi, İhvan'ın genç kuşağının moralini epey yükseltmiş, hem tutum hem de politikada bir değişimi zorlayacak etki yapmıştı.

İsraillilerin karşısına çıkma izni nihayet verilmişti. Haziran 1986'da, Birzeyt Üniversitesi'ndeki İslami blok; İsrail mezalimini protesto etmek için bir yürüyüş düzenlendiğini ve bütün öğrencilerin katılmasının talep edildiğini hoparlörlerden anons etti. Yürüyüş, İsrail birlikleri tarafından bastırıldı; ikisi ölümcül olmak üzere yirmiiki kişi yaralandı. Artık değişim için, İslami hareketin şeref ve gurur duyacağı şehitleri vardı. Bu sadece tufanın başlangıcıydı. O andan itibaren İhvan üyeleri, işgale karşı protestolara katılmak veya protesto düzenlemek için izin verilmekle kalmadı aynı zamanda teşvik edildiler. Bir politika değişikliğini zorlamayı başaran öğrenci liderleri birkaç yıl içinde okullarından mezun oldular ve seksenlerin sonlarından itibaren İslami hareket içinde çeşitli liderlik sorumlulukları üstlendiler.

1985'in sonuna gelindiğinde Filistin Komitesi, Filistin İhvanı tarafından dünya genelinde kurulmuş olan çeşitli kuruluşların faaliyetlerini koordine etmek ve daha fazla ihtiyaç duyulan kuruluşların teşkil edilmesine nezaret etmek göreviyle Filistin Aygıtı adlı bir uzmanlık birimi kurma kararı aldı. Bu Aygıt, Hamas'ın lojistik omurgasını oluşturacak olan küresel ağın neşet ettiği çekirdekti. Cihadı deruhte eden ana figürlerden üçü 1990’larda üst düzey Hamas liderleri olacaktır; bunlar, Kuveyt'te yaşamakta olan Halit Meşal, yüksek lisansını Amerika tamamladıktan sonra Gazze Şeridi'ne dönüp Kurucular Kurulu üyesi olduğu İslam Üniversitesinde çalışacak olan Musa Ebu Merzuk ve Filistin dışında Hamas'ın ilk resmi sözcüsü olan ve 1990 Ağustos’unda Saddam Hüseyin tarafından Kuveyt işgal edilinceye kadar Kuveyt'le Ürdün arasında gidip gelen İbrahim Guşe idi.

8 Aralık 1987 günü İntifada ateşini tutuşturmak için kimse karar almış değildi; fitili bir kaza ateşlemişti ki karşılık olarak kitlelerin eş zamanlı öfke patlamasının tetiğini çekmişti. Bununla birlikte, İhvan'ın en az 1983 yılından bu yana beklediği ve hazırlandığı bir patlamaydı. İntifada ateşinin tutuşturulduğu gün, Filistin içinde ve dışında İhvan tarafından kurulmuş olan kurumlar, her biri kendine verilen görevi yerine getirerek sahaya indi. İhvan'ın, vaziyeti kullanmaktan başka yapacağı bir şey yoktu; Filistin'i kurtaracak Cihat'ın liderleri olarak eski konumlarını pekiştirmek için bu durumu kullanmak zorundaydılar. Böyle yapmamaları, hareketlerinin sonu olabilirdi. Aynı zamanda intifada ateşini olabildiğince uzun süre devam ettirmek için gerekli istek, irade, altyapı ve küresel lojistik desteğine ancak İhvan sahipti.

Artık Hamas adıyla faaliyet gösteren İhvan için İntifada Allah'ın bir lütfuydu. Çabalarını devam ettirmede ve bunun sadece uzun vadeli bir cihadın başlangıcı olmasında kararlıydılar. Camileri ve kendi kontrollerinde olan diğer kurumları -ki aralarında en öne çıkanı İslam Üniversitesiydi- kullanarak üyelerini harekete geçirdiler; sivil itaatsizliği güçlendirdiler ve hemen hepsinde İsrail işgal askerlerine taş atma, İsrail bayrağı yakma ve lastik yakarak yol kapatma eylemleri içeren mitingler düzenlediler. Şurası bir gerçektir ki İntifada, yıllardır Filistinlilerin tahammül etmek zorunda kaldığı aşağılama ve değersizleştirme ile korkunç ve insanlık dışı şartlar yüzünden işgale karşı bir öfke patlamasıydı. Bununla birlikte İhvan'ın İntifada sloganları, işgalin bitirilmesi talebiyle sınırlı değildi; İsrail'in de tamamen bitirilmesini talep ediyorlardı.

14 Aralık 1987'de ilk Hamas bildirisi dağıtıldığı zaman Arapça h-m-s harfleri ile kısaltılan direniş hareketinden başka bir ismi yoktu.

 

Mehmed Zahid Aydar

Mîsak Dergisi

Sayı : 402 / Mayıs 2024