Nasihat etmek, insanlara iyilikleri
emretmek ve onları kötülüklerden alıkoymak farz olan salih bir ameldir.
Nasihatın lugat manası, balı mumundan tasfiye etmektir. Kavram olarak
nasihat ‘öğüt vermek, insanları hayırlı işlere davet etmek, kalbi
kötülüklerden tezkiye edecek unsurları mülâyemetle hatırlatmak’ gibi,
sözle yapılan salih amelleri ifade eder. Muhaddis İmam-ı Hattabi (rh.a) ‘Nasihat
ve felâh kavramlarından başka, dünya ve ahiret saadetini bir araya toplayan
başka bir kavram bilmediğini’ ifade etmiştir. İmam-ı Şafii (rh.a)
nasihatin hükmünü ve keyfiyetini izah ederken şu tesbitte bulunmuştur: “Müslümanlara
nasihatta bulunmak, terkedilmemesi gereken bir farzdır. Bu farzı, sadece nefsine
zulmeden kimselerin terketmeleri mümkündür. Hakkı yerine getirmek ve
müslümanlara nasihatta bulunmak, aynı zamanda Allah’a (cc) itaat hükmündedir.
Allah’a itaat ise, bütün hayırları içine alır. Sahabe-i Kirâm’dan Hz. Cerir b.
Abdullah’ın, Hz. Peygambere “Her müslümana nasihat etmek üzere bey’at
ettim” dediği sabittir.”
![]() |
Anne-Babaya
Elli Nasihat
Dr.M.Şerafettin Kalay
Tahlil Yayınları
Mîsak Dergisi
Sayı: 256 / Mart 2012
|
Allahû Tealâ’nın (c.c.) imtihan için beyan
buyurduğu emir ve nehiylerin tamamı ‘Teklif’ kavramıyla ifade edilmiştir. Her
mükellefin yapmak ve yapmamak hususunda sorumlu olduğu fiillere ‘Ef’âl-i
Mükellefin’ (Mükellef olan kimsenin fiilleri) denilir. Her mükellef; her
hangi bir ameli işlemeden önce, o amelin hükmünü (farz mı, vacip mi, sünnet mi,
haram mı vs..) öğrenmek zorundadır. Çünkü o fiil ve ameli edâ ederken, niyet
etmek ve hangi gayeye matuf olarak yerine getirdiğini kalben beyan etmek
durumundadır.
Allah’a (c.c.) ihlâsla ibadet etmeye karar veren ve
hesap gününü dehşetini idrak eden bir mü’minin, her amelinin mahiyetini bilmesi
şarttır. Bunun iki yolu vardır. Birincisi: Bizzat sağlam ve
güvenilir kaynaklara müracaat ederek öğrenmektir. İkincisi: Tağutu
reddeden ve İslâmi hassasiyete sahip olan muttaki ulemaya müracaat ederek,
yapacağı fiilin şer’i hükmünü öğrenmektir. Elbette hem bizzat araştırmak, hem
sorup öğrenmek mümkündür. Değişmeyen şart ve usûl şudur: Mükellef bir
ameli edâ etmeden önce, o amelle ilgili bilgileri öğrenmek ve ihlâsla yerine
getirmek mecburiyetindedir.” (1)
İki binli yıllarla birlikte Türkiyeli Müslümanlar
eğitim, çocuk ve aile eğitimi üzerine yazılan kitaplarla tanıştılar.
Sloganların terk edilip; aile, çocuk ve eğitim gibi ihmal edilen temel
eksikliklerimizin hatırlanmış olması geleceğe umutla bakmamızı sağlamaktadır.
Bununla birlikte Batı hayranlığı bu konuda da kendini gösterdiğinden, konu
üzerine hazırlanan kitapların bir kısmında kullanılan yöntem ve ortaya konan
çözüm önerilerinin batılı örneklerinden çok da farklı olmadığı göze çarpmakta,
gayri müslimlerin yazdığı eğitim kitapları “konuya uygun ayet ve
hadislerle şerh edilmiş!” izlenimi vermektedirler.
Modernizmin insana bakışı ve dolayısıyla ortaya
çıkarttığı problemler dünyanın hemen her yerinde doğal olarak benzerlikler arz
etmektedir. Bir toplumun yaşadığı sosyolojik süreci bir başkası elli yıl
geriden takip edebilmektedir. Dolayısıyla karşılaştığımız ve
karşılaşabileceğimiz sorunları derinlemesine kavrayabilmek için tüm dünyada bu
konuda kayda değer ne yazılıp çizilmişse dikkate almak gereklidir. Fakat itiraz
ettiğimiz nokta burası değildir. En basit probleme karşı ortaya koyduğunuz
çözüm önerisi, hayata ne anlam verdiğinizle ilgilidir. Modern medeniyetin
ortaya koyduğu aklı esas alan, “özgür birey!” yetiştirmeye dönük çözüm
önerileriyle İslâm’ın ortaya koyacağı çözüm önerileri aralarında kimi
durumlarda görünürde benzerlikler olsa bile nihayetinde hak ve batılın
mücadelesi insanlık tarihi kadar eskidir. Bu noktada “İslâmi eğitim;
Mükellefe Allah’ın(cc) razı olacağı davranışları kazandırmaktır” şeklindeki
tarifi hatırlamakta fayda vardır.
Bu sayımızda tanıtmaya gayret edeceğimiz Dr.
M. Şerafeddin Kalay tarafından hazırlanan “Anne-Babaya Elli
Nasihat” adlı eser; ebeveynin çocuklarıyla olan ilişkilerine, onlara
yaklaşım tarzlarına, çocukların eğitimlerinde izlenmesi gereken yola,
anne-babanın aile hayatında özen göstermesi gereken hususlara dair Allah
Rasûlü’(s.a.v.)nden tavsiyeler aktarmaktadır. Yukarıda kısaca açıklamaya
çalıştığımız problemli yaklaşımların tanıtmaya çalıştığımız eserde göze
çarpmaması kitabın kıymetini arttırmaktadır.
Dr. M. Şerafeddin Kalay kitabın girişinde ailenin
önemi üzerinde durmuştur;
“Bizi yaratan Rabbimiz, çevremizi sayısız nimetlerle
donatmıştır. Hayatımızı devam ettirmemiz, beslenmemiz, gelişmemiz, korunmamız,
güzellikleri hissetmemiz, huzur ve güven duymamız için binlerce nimet...
Bu nimetlerden bir bölümü hemen fark edilemeyen, ancak
üzerinde düşünüldüğünde kıymeti, büyüklüğü, manevi değeri idrak edilen,
yokluğunda anlaşılan ve aranılan, kaybedildiğinde derin boşluğun ve burukluğun
hissedildiği nimetlerdir.
Aile de bir nimettir. Farklı açılardan üzerinde
düşünüldüğünde kıymeti daha da iyi anlaşılan bir nimettir. İçinde feyz ve
bereketin, hayır ve güzelliklerin yaşandığı bir yuva, anne için bir nimet, baba
için nimet, dede, nine için nimet, çocuklar için gerçekten büyük bir
nimettir...
Evet, bir çocuk için en büyük nimetlerden biri, içinde
sevgi ve hürmetin bulunduğu, İslâm nuruyla aydınlanmış, ahlâki güzelliklerle
dolu, edep ve terbiye ile zînetlendirilmiş bir yuvada dünyaya gelmesi ve
yetişmesidir.
Çocuğun varlığına, dünyaya gelişine sebep olan anne ve
babanın da yavrusuna sunacağı en büyük hediye budur. Allah’(c.c.)ın adını
anarak ahitleşmeleri, yuvalarının temellerini onun rızasına uygun olarak
atmaları, aile ocaklarını onun emrettiği, Rasûlü’(s.a.v.)nün irşad ettiği gibi
güzel hasletlerle donatmalarıdır.
Aişe validemizden gelen bir hadis-i şerifte; “Mü’minlerin
imanı en olgun olanı, ahlâkı güzel olan ve ailesine hoş muâmelede bulunanı,
onlara karşı sevgi ve şefkatle davrananıdır “ (2) buyrulmuştur.
Güzel ahlâk yaşanılan dünyayı güzelleştirir. Hoş bir
ışık gibi çevresine iç açıcı aydınlık verir, güzel bir çiçek gibi hayata hayat
katar, temiz fıtrat güzelliğini hatırlatır, gönle sürur verir.
Bunun içindir ki Allah Rasûlü (s.a.v.);”Sana
kişinin saklayacağı en hayırlı hazineyi haber vereyim mi? Saliha kadın. Ona
baktığında gönlüne sürûr verir. Bir şey söylediğinde itaat eder, yerine
getirir. Yanında olmadığın zaman, hem malını hem de iffetini korur“ (3) buyurur.
Böyle bir kadın elbette ki yuvasının saadet kaynağı olur. Aynı şeyler şüphesiz
erkek için de geçerlidir. Hayırlı davranışlar, salih ameller, güzel hasletler
karşılıklı olunca gelişir, gönülden gönüle geçer, bereketlenir, artar ve meyve
verir.” (Sh:12-13)
Kitaba adını veren elli nasihat şunlardır:
1-İmanınızı hayırlı, güzel amellerle dış dünyaya
aksettiriniz.
2-Yuvanızı sevgi, rahmet ve şefkat temelleri üzerine
kurunuz. Yuvanızdan sevgi ve rahmeti eksik etmeyiniz.
3-Yuvanızı İslâm nûruyla aydınlatınız.
4-Aile çevrenizi sadık ve salih insanlarla donatınız.
5-Kendinizi ve ailenizi ateşten ve hüsrandan
koruyunuz.
6-Dünyaya gözlerini açan yavrunuzun kulağına ezan
okuyunuz.
7-Çocuklarınıza güzel isimler veriniz.
8-Yavrunuzun dünyaya gelişine sevininiz.
9-Anneler, çocuklarınızı emziriniz.
10-Babalar, ailenizin nafakasını helal yoldan temin
ediniz.
11-Çocuklarınızı seviniz ve onlara sevginizi belli
ediniz.
12-Çocuklarınızı güzel ahlâkla yetiştiriniz.
13-Yuvalarınıza girerken selâm veriniz ve
çocuklarınızı da selâm vermeye alıştırınız.
14-Yuvanızın içinde güzel dil kullanınız.
15-Çocuklarınıza adaletli davranınız.
16-Çocuklarınıza duâ ediniz.
17-Çocuklarınızın çocukluktan kaynaklanan hatalarını
hoş görünüz.
18-Çocuklarla lâtifeleşiniz. Onlara güzel örnek
olunuz.
19-Çocuklarınıza güzel sözler ve iman esaslarını
öğretiniz.
20-Çocuklarınıza Kur’an tilaveti öğretiniz.
21-Çocuklarınıza ibadet duygusu aşılayınız ve nasıl
ibadet edeceklerini öğretiniz.
22-Çocuklara güzel hasletler aşılayınız.
23-Çocuklarınıza ev içi âdâbı ile ilgili bilgiler
veriniz ve güzel alışkanlıklar kazandırınız.
24-İlmi seviniz ve çocuklarınıza ilim sevgisi
aşılayınız.
25-Aile içindeki mesuliyetlerinizi biliniz ve
çocuklarınıza görevler veriniz.
26-Anne ve babanız için hayırlı evlat, çocuklarınıza
güzel örnek olunuz.
27-Akrabalarınızla bağlarınızı koruyunuz.
28-Çocuklarınıza şahsiyetli olmayı öğretiniz.
29-Ailenize ve çocuklarınıza zaman ayırınız.
30-Büyüklerinize hürmet, küçüklerinize şefkat
gösteriniz.
31-Ailece gaye ve hedeflerinizi biliniz.
32-Aile yuvanızda israftan uzak durunuz.
33-Kanaatkâr olunuz.
34-Evinizin, kendinizin ve çocuklarınızın maddi manevi
temizliğine dikkat ediniz.
35-Çocuklarınızın iyi arkadaş edinmelerine dikkat
ediniz.
36-Çocuklarınızın yanlış alışkanlıklar edinmesine
fırsat vermeyiniz.
37-Çocuklarınızı fıtratlarına uygun olarak
yetiştiriniz.
38-Çocuklarınızın açık sözlü olmasını tercih ediniz.
39-Aile sırlarınızı dışarıya vermeyiniz.
40-Eşinizi ve çocuklarınızı anlayınız.
41-Varlık sizleri şımartmasın, yokluk sızlandırmasın.
42-Aile fertlerinizle istişare ediniz. 4
3-Yolculuğa çıkacağınızda itidalinizi kaybetmeyiniz,
aceleci ve hırçın olmayınız.
44-Çocuklarınıza, arkadaşlarıyla yardımlaşma ve
paylaşma duygusu aşılayın.
45-Çocukları vefat eden anne ve babalar; sabırlı,
olgun ve teslimkâr olunuz.
46-Çocuklarınızın birbirlerini yerli-yersiz şikâyet
etmelerine fırsat vermeyiniz.
47-Eşinize ve çocuklarınıza imalı ve iğneleyici sözler
kullanmayınız.
48-Çocuklarınıza yerine getiremeyeceğiniz vaatler
vermeyiniz.
49-Çocuklarınıza hareketlilik, canlılık aşılayınız.
Onlara faydalı sporları sevdiriniz.
50-Çalışan anne ve babalar, çocuklarınızı siz hayatta
iken yetim bırakmayınız.
Yazarın üslûbunu tanımamıza yardımcı olması açısından
bu nasihatlerden birisini aktaralım.
17. Nasihat: Çocukluktan kaynaklanan hatalarını hoş
görünüz.
Çocuklar ergenlik çağına ulaşıncaya kadar mükellef
değildir. Bizi yaratan, gizlimizi, açığımızı, her hâl ve durumumuzu bizden iyi
bilen Rabbimiz onlara akılları olgunlaşıncaya kadar fırsat vermiştir. Onların
olgunlaşmaları için gayret sarf etmeli, çocukluktan kaynaklanan davranışlarını
da hoş karşılamalı, tekrarlanmaması, alışkanlığa dönüşmemesi için tedbirler
almalıyız.
Enes (r.a.), üsve-i hasenemiz olan Allah Rasûlü’yle
yaşadığı bir hatırayı bize kendi duyguları ile yoğurarak anlatıyor: “Rasûlullah(s.a.v.)
insanların en güzel ahlâklısı idi. Bir gün beni bir
ihtiyaç için göndermişti. “Vallahi gitmem!” dedim. İçimden
geçen ise Rasûlullah’ın emrettiği yere gitmekti. Çıktım. Çarşıda oyun
oynayan çocukların yanına uğradım. Çok geçmeden ben de onlara kapılarak dalıp
gitmiştim. Birden Rasûlullah (s.a.v.) başımı arkadan
tuttu. Döndüm ona baktım; gülümsüyordu. “Enescik! Söylediğim yere gittin mi?” diye
sordu. Kendilerine; “Evet, hemen gidiyorum ya Rasûlullah!”
dedim.” (4)
Şimdi Enes’in
anlattıkları üzerine düşünüyoruz: Allah Rasûlü (s.a.v.) bir
büyük olarak onun; “Gitmem!” dediği zamanki duygularını da biliyor, söz ve
davranışlarını yaş ve durumuna göre değerlendiriyordu. Oyuna daldığı zamanki
durumunu da, yanına geldiğinde; “Şimdi gidiyorum!” dediği zamanki durumunu da
biliyordu. Onu azarlamıyor, yaralamıyor, zihninde acı hatıra, gönlünde acı
duygular bırakmıyordu. Yıllar sonra her hatırlayışta Enes’in gönlünde yer eden
sevgisini artıracak, zihninde sonraki nesillere de örnek olacak tatlı bir
hatıra bırakıyordu. Enes de, önüne duygularını dile getiren güzel kelimeler
ekleyerek bu hatırayı yâd ediyordu.
Enes(ra), hem Sahih-i Buhâri’de hem de Sahih-i
Müslim’de yer alan bir hadiste de; “Allah Rasûlü’ne on sene
hizmet ettim. Bir kere bile bana; “Öff !” demedi. ‘Şunu
niye şöyle yaptın?’ veya ‘Şunu niçin yapmadın?’
diye beni azarlamadı. Beni hiçbir zaman kınamadı, ayıplamadı” der.”(5)
Sahih-i Müslim’de yer alan bir rivâyet farklı bir
vurguyla aynı güzel örnekliği dile getirir ve şöyle der: “Ben Allah
Rasûlü’ne(s.a.v.) ikâmet halinde de, seferde de hizmet ettim.
Allah’a yemin ederim ki, yaptığım bir şey için bana;
‘Bunu niçin böyle yaptın!’, yapmadığım bir şey için de;
‘Neden bunu böyle yapmadın!’ demedi.” (6)
Allah
Rasûlü’nün ahlâkı buydu. O, kırmadan, yaralamadan, acı söz söylemeden hatayı
doğrultabiliyor, tatlı söz ve güzel üslup kullanarak doğruları zihinlere ve
kalplere yerleştirebiliyordu. Yukarıdaki
sözler, onun terbiyesi altında yetişen bir gencin, sonraki yıllarda bizlere
hatıra ve duygularını aktaran sözleriydi. Bu sözlerin içinde yatan
Rasûlullah(s.a.v.) sevgisine dikkat ediniz...
Bir başka tatlı hatırayı Nu’man İbn Beşîr (r.a.)
anlatıyor:“Allah Rasûlü’ne (sav) Taif üzümlerinden hediye edilmişti. Beni
yanına çağırdı ve “Bu salkımı al ve onu annene ulaştır,” dedi. Ben o salkımı
aldım ve anneme götürmeden yedim. Birkaç gece geçmişti ki bana sordu: “Salkımı
ne yaptın? Annene götürdün mü?” Hayır!” dedim. Allah Rasûlü(s.a.v.) o gün beni
“Ğuder” (Vefâsız), diye isimlendirdi.“(7)
Numan İbn Beşir(r.a.) hicretten sonra Medine’de
dünyaya gelen ilk Ensar çocuklarından birisidir. (8) İbn
Hacer, hicretten on dört ay sonra dünyaya geldiğini söyler. Annesi Amrâ, özü
sözü güzel aziz şehidimiz Abdullah İbn Revâha’nın (r.a.) kız kardeşidir.(9) Bir
başka rivayette Rasûlullah’ın ona iki salkım verdiği ve “Bunu sen ye,
bunu da annene götür!” buyurduğu, Numan’ın her ikisini de
yediği yer almaktadır.(10) Allah Rasûlü(s.a.v.) bu davranışı
ile hem ona latife yollu hatasını hatırlatıyor, hem de onu kırmıyordu.
Bu noktada önceden birkaç kelime ile işaret ettiğimiz
bir gerçeğe birkaç kelime daha eklemekte fayda görüyoruz: Anlayışlı, hoşgörülü,
şefkatli, merhametli davranmak başka şeydir; gevşek davranmak, çocuğun her
isteğine boyun bükmek, -iyi olsun kötü olsun- onun her yaptığına katlanmak,
durmadan nazını çekmek ve onu, buna alıştırmak ayrı şeydir.
Bir çocuğun doğruyu bilmeye olan ihtiyacı kadar
yanlışı bilmeye de ihtiyacı vardır. Anne- babasının ve diğer büyüklerinin
kendisinin iyiliğini, iyi bir insan olmasını istediğini bilmeye, yanlış yapınca
veya yapmak isteyince durdurulacağını, kötülüklerden ve kötü davranışlardan
korunacağını da bilmeye ihtiyacı vardır. Kendi haklarının var olduğunu bilmeye
ihtiyacı olduğu gibi, başkalarının haklarının da var olduğunu, kendi canının
bir şeyi çektiği kadar başkalarının da canının bir şeyleri çektiğini, kendi
merak ettiği kadar başkasının da merak edebileceğini, kendisinin rahatsız,
tedirgin olduğu kadar başkasının da rahatsız ve tedirgin olabileceğini, kendi
canının yandığı kadar başkasının da canının yanabileceğini bilmeye ihtiyacı
vardır. Bencilce duygular taşımamalı, bu nevi duyguların esiri olmamalı, ben
merkezli biri haline gelmemelidir. Kardeşleriyle, arkadaşlarıyla paylaşmanın
kıymetini bilmelidir. Kötü davranış ve huyların tasvip edilmeyeceğini de idrak
etmelidir. Bütün bunların, her zaman hoşgörü göstermek ve aldırmamakla olmadığı
da bir gerçektir. Hataları tekrar edilmemek, yanlışlarını düzeltmek,
kötülükleri iyiliklere dönüştürmek, kötü huyların yerini güzel huyların alması
için çalışmak, gerektiğinde kesin ve kararlı tavır almak, “hayır!” demek,
“yanlış!”, “bu böyle olmaz!”, “bunun sana yapılmasını ister misin?”, “ne kötü
bir davranış!” demek ve güzel bir üslup ile çocuğu hatadan, yanlıştan kurtarıp
iyiye, doğruya ve güzele yöneltmek, onu gerçek manada sevmektir. Ona şefkat
duymak, onun iyiliğini istemektir. Bunun içindir ki Allah Rasûlü(s.a.v.);”Çocuklarınıza
değer verin, onlara ikramda bulunun, onların terbiyelerini güzel yapın!” buyurur.(11)
Her insan çocuğuna, kendi çocuğu olması hasebiyle
değer verir. Ancak buradaki değer vermeden murat, daha çok onların duygularına,
düşüncelerine, sözlerine, şahsiyetlerine değer vermek ve bunu kendilerine
hissettirmektir. Onların terbiyelerine dikkat etmek, onları İslâm edep ve
terbiyesiyle yetiştirmek, onlara güzel hasletler aşılamak, onları hem
kendilerine hem ailelerine hem ülkelerine hem de inandıkları davaya faydalı
olacak, takdire değer hizmetler sunacak şekilde yetiştirmektir. Bir anne ve baba
çocuğunu güzel ahlâk, edep ve terbiye çerçevesinde yetiştirmek, ona güzel
hasletler aşılamak istiyorsa kendisi de güzel ahlâka, bu güzel hasletlere sahip
olmalı, iç dünyasında güzel duygular beslemeli, bunu dış dünyaya
yansıtmalıdır.” (Sh:78-83)
Dr. M. Şerafeddin Kalay çalışmasını aşağıdaki
değerlendirmelerle tamamlar; “Aile yuvası cemiyetin temel taşıdır. Ferdin ahlâk
ve şahsiyetinin geliştiği, temel değerlerin kazanıldığı yerdir. Aile yapısının
sağlam oluşu, hem fertlerin sağlam oluşunun, hem de milletin sağlam oluşunun
temelidir. Nesep temizliği ve asaleti bir başka şeyle kıyaslanamayacak kadar
değerli ve insanlığın hayat akışı üzerinde tesirlidir. Aile, bunun için
korunması, kollanması, üzerinde birçok açıdan titrenilmesi gereken bir
müessesedir.
Anneler ve babalar da çocukları için hayaller kurup
planlar yapmadan önce yuvaları koruyup kollamak, onu sağlam temeller üzerine
oturtmak için çalışmalı, bunun için kararlar almalı, bilgiler edinmeli,
kendisini zihnen, kalben ve bedenen buna hazır hale getirmelidir. Bilgili ve
şuurlu adımlar daima önümüzde hayırlı kapılar açılmasına, ufkumuzun
genişlemesine ve basiretimizin artmasına vesile olur.
Dağılmış yuvalarda yaşamak zorunda kalan,
anlaşmazlığın burukluklarını yaşayan, çaresizlik içinde dağılışı, soğukluğu,
kavgaları, ithamları, inatları seyretmek ve dinlemek zorunda kalan çocukların
halinden ibret alınmalıdır. Bu gün kendilerine imrenilen gözlerle bakılan batı
dünyasında, dağılan yuvalarda yaşamak, anne ile baba arasında ne yapacağını
bilmeden günleri doldurup kendi başının çaresine bakmak için bekleyen
çocukların sayısı dehşet rakamlara varmış durumdadır. Anne ve babalarının
göstermediği olgunluğu onlar göstermeye çalışıyorlar. Ne yazık ki saadet dolu
bir aile yuvasının hazzını duymadan, kıymetini bilmeden, tecrübelerini
yaşamadan onlar da ortada boynu bükük çocuklar bırakacak, yarını karanlık
yuvalar kurmaya hazırlanıyorlar.
Her şeyi dünya hayatı kabul eden, bütün emel ve
ümitlerini, hayallerini gelip geçici hayat ile sınırlayan insanların bu
şekildeki davranışları hiç de yadırganacak bir davranış değildir.
Ancak tuttukları yolun saadet getirmediği, sadece
dünya üzerine hesap yaparken dünya saadeti ve huzurunu da kaybettikleri, acı ve
dertleriyle baş başa kaldıkları, bu yüzden sık sık bunalımların eşiğinde
kıvrandıkları gözler önündedir. Hırs, heva ve bencilliklerinin peşinde
koşmaktan yoruldukları, bu hırsla dünyalarını kararttıkları kendi itirafları ve
hayat gerçekleri olarak sabittir. Serapların peşinden koşanların susuzluğunu ve
çaresizliğini artırdığı bilinen bir hakikattir.
Hayat yolu, bir kere yürünebilen bir yoldur. Aynı
dakikalardan, saatlerden, günlerden, yıllardan, anlardan bir daha geçmek mümkün
değildir. Bu yol iyi yürünmelidir. Geride, hatırlandıkça kalbi burkan, zihni
acıyla kıvrandıran acı hatıralar, pişmanlıklar bırakılmamalıdır. Bu hataların asla
telafi edilemeyenleri vardır. Uyanık olunmalı, İblis’in açtığı çukurlara
düşülmemelidir. Geçilen yollar güzelliklerle döşenmeli, tatlı hatıralarla
süslenmelidir. Mevla’nın huzuruna varınca göz nûru, gönül sürûru olacak ameller
ve hatıralarla bezenmelidir.
Mü’minlerin birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiyesi,
birr (güzel ameller ve hayırlı işlerde) ve takvâda yardımlaşması bir emr-i
ilahidir. Günümüz şartlarında bu tavsiyeleşme ve yardımlaşmaya duyduğumuz
ihtiyaç çok daha büyüktür.
Bu kitap, bu emre imtisal arzusunun bir meyvesidir.
Elbette ki anne ve babalara tavsiyeler bu kitapta yer alanlarla sınırlı da
değildir. Sizler onları çoğaltınız. Bir araya geldiğinizde güzel şeyler
konuşunuz. El ele vererek güzel şeyler yapınız. Hem kendi çocuklarınıza ve
yuvalarınıza sahip çıkınız hem de kardeşlerinizin çocuklarının ve yuvalarının
hayrını isteyerek onlara yardımcı olunuz. Birbirimizin yardımına ihtiyacımız
olduğunu unutmayınız ve bu yönde ihmalkâr olmayınız.
Rabbim yuvalarımızı feyz ve bereketle doldursun.
Yarınlarımız bu günlerden güzel olsun. Çocuklarımız göz nûrumuz, yuvalarımız
saadet dünyamız ve ebedi saadet köprümüz olsun.
Hak dava güzel nesillerin omuzlarında yükselecektir.
Bu yolda hepimizin gayreti ve samimiyeti olsun.
İki cihan saadeti niyazıyla ...”(Sh:256-258)
Mehmed Zahid Aydar
Mîsak Dergisi
Sayı: 256 / Mart 2012
_________________
(1) Yusuf
Kerimoğlu, İslâmi Hareketin Mahiyeti, Mîsak Yay. Ank 2001,Sh:16-17)
(2) Sünen-i
Tirmizî, İman 1 / 9 Hadis için; “sahih” demiştir.
(3) Sünen-i
Ebî Davûd, Zekât 2 / 306, El-Müstedrek, Hâkim 1 / 409-410 Hâkim, hadisin sahih
olduğunu söylemiş, Zehebî de onu tasdik etmiştir.
(4) Sahih-i
Müslim, Fedâil 4/ 1805
(5) Bak:
Sahih-i Buhâri, Edep 18 / 160; Sahih-i Müslim, Fedâil 4 / 1804-1805
(6) Sahih-i
Müslim, Fedail 4 / 1804
(7) Sünen-i
İbn Mace, Et’ime 2 / 1117, Zevaid’de, “İsnadı sahih, ricali güvenilir,”
denmiştir.2 / 1118
(8) El-İsti’ab
3 / 551, el-İsabe 3 / 559 Hicret’in ilk çocuğu Abdullah İbn Zübeyr’dir. O,
hicret ederek Medine’ye gelen Zübeyr ile Esma’nın oğluydu. Nu’man ise hicretten
sonra dünyaya gelen ilk Medine’li çocuktur.
(9) El-İsti’ab
3 / 551
(10) El-İsti’ab 3 / 552
(11) Sünen-i İbn Mace,
Edep 2 / 1211