Anne-Babaya Elli Nasihat - Alparslan Aydar

Anne-Babaya Elli Nasihat


Nasihat etmek, insanlara iyilikleri emretmek ve onları kötülüklerden alıkoymak farz olan salih bir ameldir. Nasihatın lugat manası, balı mumundan tasfiye etmektir. Kavram olarak nasihat ‘öğüt vermek, insanları hayırlı işlere davet etmek, kalbi kötülüklerden tezkiye edecek unsurları mülâyemetle hatırlatmak’ gibi, sözle yapılan salih amelleri ifade eder. Muhaddis İmam-ı Hattabi (rh.a) ‘Nasihat ve felâh kavramlarından başka, dünya ve ahiret saadetini bir araya toplayan başka bir kavram bilmediğini’ ifade etmiştir. İmam-ı Şafii (rh.a) nasihatin hükmünü ve keyfiyetini izah ederken şu tesbitte bulunmuştur: “Müslümanlara nasihatta bulunmak, terkedilmemesi gereken bir farzdır. Bu farzı, sadece nefsine zulmeden kimselerin terketmeleri mümkündür. Hakkı yerine getirmek ve müslümanlara nasihatta bulunmak, aynı zamanda Allah’a (cc) itaat hükmündedir. Allah’a itaat ise, bütün hayırları içine alır. Sahabe-i Kirâm’dan Hz. Cerir b. Abdullah’ın, Hz. Peygambere “Her müslümana nasihat etmek üzere bey’at ettim” dediği sabittir.”

Anne-Babaya Elli Nasihat
Dr.M.Şerafettin Kalay
Tahlil Yayınları
Mîsak Dergisi
Sayı: 256 / Mart 2012

Allahû Tealâ’nın (c.c.) imtihan için beyan buyurduğu emir ve nehiylerin tamamı ‘Teklif’ kavramıyla ifade edilmiştir. Her mükellefin yapmak ve yapmamak hususunda sorumlu olduğu fiillere ‘Ef’âl-i Mükellefin’ (Mükellef olan kimsenin fiilleri) denilir. Her mükellef; her hangi bir ameli işlemeden önce, o amelin hükmünü (farz mı, vacip mi, sünnet mi, haram mı vs..) öğrenmek zorundadır. Çünkü o fiil ve ameli edâ ederken, niyet etmek ve hangi gayeye matuf olarak yerine getirdiğini kalben beyan etmek durumundadır.

Allah’a (c.c.) ihlâsla ibadet etmeye karar veren ve hesap gününü dehşetini idrak eden bir mü’minin, her amelinin mahiyetini bilmesi şarttır. Bunun iki yolu vardır. Birincisi: Bizzat sağlam ve güvenilir kaynaklara müracaat ederek öğrenmektir. İkincisi: Tağutu reddeden ve İslâmi hassasiyete sahip olan muttaki ulemaya müracaat ederek, yapacağı fiilin şer’i hükmünü öğrenmektir. Elbette hem bizzat araştırmak, hem sorup öğrenmek mümkündür. Değişmeyen şart ve usûl şudur: Mükellef bir ameli edâ etmeden önce, o amelle ilgili bilgileri öğrenmek ve ihlâsla yerine getirmek mecburiyetindedir.” (1)

İki binli yıllarla birlikte Türkiyeli Müslümanlar eğitim, çocuk ve aile eğitimi üzerine yazılan kitaplarla tanıştılar. Sloganların terk edilip; aile, çocuk ve eğitim gibi ihmal edilen temel eksikliklerimizin hatırlanmış olması geleceğe umutla bakmamızı sağlamaktadır. Bununla birlikte Batı hayranlığı bu konuda da kendini gösterdiğinden, konu üzerine hazırlanan kitapların bir kısmında kullanılan yöntem ve ortaya konan çözüm önerilerinin batılı örneklerinden çok da farklı olmadığı göze çarpmakta, gayri müslimlerin yazdığı eğitim kitapları “konuya uygun ayet ve hadislerle şerh edilmiş!” izlenimi vermektedirler.

Modernizmin insana bakışı ve dolayısıyla ortaya çıkarttığı problemler dünyanın hemen her yerinde doğal olarak benzerlikler arz etmektedir. Bir toplumun yaşadığı sosyolojik süreci bir başkası elli yıl geriden takip edebilmektedir. Dolayısıyla karşılaştığımız ve karşılaşabileceğimiz sorunları derinlemesine kavrayabilmek için tüm dünyada bu konuda kayda değer ne yazılıp çizilmişse dikkate almak gereklidir. Fakat itiraz ettiğimiz nokta burası değildir. En basit probleme karşı ortaya koyduğunuz çözüm önerisi, hayata ne anlam verdiğinizle ilgilidir. Modern medeniyetin ortaya koyduğu aklı esas alan, “özgür birey!” yetiştirmeye dönük çözüm önerileriyle İslâm’ın ortaya koyacağı çözüm önerileri aralarında kimi durumlarda görünürde benzerlikler olsa bile nihayetinde hak ve batılın mücadelesi insanlık tarihi kadar eskidir. Bu noktada “İslâmi eğitim; Mükellefe Allah’ın(cc) razı olacağı davranışları kazandırmaktır” şeklindeki tarifi hatırlamakta fayda vardır.

Bu sayımızda tanıtmaya gayret edeceğimiz Dr. M. Şerafeddin Kalay tarafından hazırlanan “Anne-Babaya Elli Nasihat” adlı eser; ebeveynin çocuklarıyla olan ilişkilerine, onlara yaklaşım tarzlarına, çocukların eğitimlerinde izlenmesi gereken yola, anne-babanın aile hayatında özen göstermesi gereken hususlara dair Allah Rasûlü’(s.a.v.)nden tavsiyeler aktarmaktadır. Yukarıda kısaca açıklamaya çalıştığımız problemli yaklaşımların tanıtmaya çalıştığımız eserde göze çarpmaması kitabın kıymetini arttırmaktadır.

Dr. M. Şerafeddin Kalay kitabın girişinde ailenin önemi üzerinde durmuştur;

“Bizi yaratan Rabbimiz, çevremizi sayısız nimetlerle donatmıştır. Hayatımızı devam ettirmemiz, beslenmemiz, gelişmemiz, korunmamız, güzellikleri hissetmemiz, huzur ve güven duymamız için binlerce nimet...

Bu nimetlerden bir bölümü hemen fark edilemeyen, ancak üzerinde düşünüldüğünde kıymeti, büyüklüğü, manevi değeri idrak edilen, yokluğunda anlaşılan ve aranılan, kaybedildiğinde derin boşluğun ve burukluğun hissedildiği nimetlerdir.

Aile de bir nimettir. Farklı açılardan üzerinde düşünüldüğünde kıymeti daha da iyi anlaşılan bir nimettir. İçinde feyz ve bereketin, hayır ve güzelliklerin yaşandığı bir yuva, anne için bir nimet, baba için nimet, dede, nine için nimet, çocuklar için gerçekten büyük bir nimettir...

Evet, bir çocuk için en büyük nimetlerden biri, içinde sevgi ve hürmetin bulunduğu, İslâm nuruyla aydınlanmış, ahlâki güzelliklerle dolu, edep ve terbiye ile zînetlendirilmiş bir yuvada dünyaya gelmesi ve yetişmesidir.

Çocuğun varlığına, dünyaya gelişine sebep olan anne ve babanın da yavrusuna sunacağı en büyük hediye budur. Allah’(c.c.)ın adını anarak ahitleşmeleri, yuvalarının temellerini onun rızasına uygun olarak atmaları, aile ocaklarını onun emrettiği, Rasûlü’(s.a.v.)nün irşad ettiği gibi güzel hasletlerle donatmalarıdır.

Aişe validemizden gelen bir hadis-i şerifte; “Mü’minlerin imanı en olgun olanı, ahlâkı güzel olan ve ailesine hoş muâmelede bulunanı, onlara karşı sevgi ve şefkatle davrananıdır “ (2) buyrulmuştur.

Güzel ahlâk yaşanılan dünyayı güzelleştirir. Hoş bir ışık gibi çevresine iç açıcı aydınlık verir, güzel bir çiçek gibi hayata hayat katar, temiz fıtrat güzelliğini hatırlatır, gönle sürur verir.

Bunun içindir ki Allah Rasûlü (s.a.v.);”Sana kişinin saklayacağı en hayırlı hazineyi haber vereyim mi? Saliha kadın. Ona baktığında gönlüne sürûr verir. Bir şey söylediğinde itaat eder, yerine getirir. Yanında olmadığın zaman, hem malını hem de iffetini korur“ (3) buyurur. Böyle bir kadın elbette ki yuvasının saadet kaynağı olur. Aynı şeyler şüphesiz erkek için de geçerlidir. Hayırlı davranışlar, salih ameller, güzel hasletler karşılıklı olunca gelişir, gönülden gönüle geçer, bereketlenir, artar ve meyve verir.” (Sh:12-13)

Kitaba adını veren elli nasihat şunlardır:

1-İmanınızı hayırlı, güzel amellerle dış dünyaya aksettiriniz.
2-Yuvanızı sevgi, rahmet ve şefkat temelleri üzerine kurunuz. Yuvanızdan sevgi ve rahmeti eksik etmeyiniz.
3-Yuvanızı İslâm nûruyla aydınlatınız.
4-Aile çevrenizi sadık ve salih insanlarla donatınız.
5-Kendinizi ve ailenizi ateşten ve hüsrandan koruyunuz.
6-Dünyaya gözlerini açan yavrunuzun kulağına ezan okuyunuz.
7-Çocuklarınıza güzel isimler veriniz.
8-Yavrunuzun dünyaya gelişine sevininiz.
9-Anneler, çocuklarınızı emziriniz.
10-Babalar, ailenizin nafakasını helal yoldan temin ediniz.
11-Çocuklarınızı seviniz ve onlara sevginizi belli ediniz.
12-Çocuklarınızı güzel ahlâkla yetiştiriniz.
13-Yuvalarınıza girerken selâm veriniz ve çocuklarınızı da selâm vermeye alıştırınız.
14-Yuvanızın içinde güzel dil kullanınız.
15-Çocuklarınıza adaletli davranınız.
16-Çocuklarınıza duâ ediniz.
17-Çocuklarınızın çocukluktan kaynaklanan hatalarını hoş görünüz.
18-Çocuklarla lâtifeleşiniz. Onlara güzel örnek olunuz.
19-Çocuklarınıza güzel sözler ve iman esaslarını öğretiniz.
20-Çocuklarınıza Kur’an tilaveti öğretiniz.
21-Çocuklarınıza ibadet duygusu aşılayınız ve nasıl ibadet edeceklerini öğretiniz.
22-Çocuklara güzel hasletler aşılayınız.
23-Çocuklarınıza ev içi âdâbı ile ilgili bilgiler veriniz ve güzel alışkanlıklar kazandırınız.
24-İlmi seviniz ve çocuklarınıza ilim sevgisi aşılayınız.
25-Aile içindeki mesuliyetlerinizi biliniz ve çocuklarınıza görevler veriniz.
26-Anne ve babanız için hayırlı evlat, çocuklarınıza güzel örnek olunuz.
27-Akrabalarınızla bağlarınızı koruyunuz.
28-Çocuklarınıza şahsiyetli olmayı öğretiniz.
29-Ailenize ve çocuklarınıza zaman ayırınız.
30-Büyüklerinize hürmet, küçüklerinize şefkat gösteriniz.
31-Ailece gaye ve hedeflerinizi biliniz.
32-Aile yuvanızda israftan uzak durunuz.
33-Kanaatkâr olunuz.
34-Evinizin, kendinizin ve çocuklarınızın maddi manevi temizliğine dikkat ediniz.
35-Çocuklarınızın iyi arkadaş edinmelerine dikkat ediniz.
36-Çocuklarınızın yanlış alışkanlıklar edinmesine fırsat vermeyiniz.
37-Çocuklarınızı fıtratlarına uygun olarak yetiştiriniz.
38-Çocuklarınızın açık sözlü olmasını tercih ediniz.
39-Aile sırlarınızı dışarıya vermeyiniz.
40-Eşinizi ve çocuklarınızı anlayınız.
41-Varlık sizleri şımartmasın, yokluk sızlandırmasın.
42-Aile fertlerinizle istişare ediniz. 4
3-Yolculuğa çıkacağınızda itidalinizi kaybetmeyiniz, aceleci ve hırçın olmayınız.
44-Çocuklarınıza, arkadaşlarıyla yardımlaşma ve paylaşma duygusu aşılayın.
45-Çocukları vefat eden anne ve babalar; sabırlı, olgun ve teslimkâr olunuz.
46-Çocuklarınızın birbirlerini yerli-yersiz şikâyet etmelerine fırsat vermeyiniz.
47-Eşinize ve çocuklarınıza imalı ve iğneleyici sözler kullanmayınız.
48-Çocuklarınıza yerine getiremeyeceğiniz vaatler vermeyiniz.
49-Çocuklarınıza hareketlilik, canlılık aşılayınız. Onlara faydalı sporları sevdiriniz.
50-Çalışan anne ve babalar, çocuklarınızı siz hayatta iken yetim bırakmayınız.

Yazarın üslûbunu tanımamıza yardımcı olması açısından bu nasihatlerden birisini aktaralım.


17. Nasihat: Çocukluktan kaynaklanan hatalarını hoş görünüz.

Çocuklar ergenlik çağına ulaşıncaya kadar mükellef değildir. Bizi yaratan, gizlimizi, açığımızı, her hâl ve durumumuzu bizden iyi bilen Rabbimiz onlara akılları olgunlaşıncaya kadar fırsat vermiştir. Onların olgunlaşmaları için gayret sarf etmeli, çocukluktan kaynaklanan davranışlarını da hoş karşılamalı, tekrarlanmaması, alışkanlığa dönüşmemesi için tedbirler almalıyız.

Enes (r.a.), üsve-i hasenemiz olan Allah Rasûlü’yle yaşadığı bir hatırayı bize kendi duyguları ile yoğurarak anlatıyor: “Rasûlullah(s.a.v.) insanların en güzel ahlâklısı idi. Bir gün beni bir ihtiyaç için göndermişti. “Vallahi gitmem!” dedim. İçimden geçen ise Rasûlullah’ın emrettiği yere gitmekti. Çıktım. Çarşıda oyun oynayan çocukların yanına uğradım. Çok geçmeden ben de onlara kapılarak dalıp gitmiştim. Birden Rasûlullah (s.a.v.) başımı arkadan tuttu. Döndüm ona baktım; gülümsüyordu. “Enescik! Söylediğim yere gittin mi?” diye sordu. Kendilerine; “Evet, hemen gidiyorum ya Rasûlullah!” dedim.” (4)

 Şimdi Enes’in anlattıkları üzerine düşünüyoruz: Allah Rasûlü (s.a.v.) bir büyük olarak onun; “Gitmem!” dediği zamanki duygularını da biliyor, söz ve davranışlarını yaş ve durumuna göre değerlendiriyordu. Oyuna daldığı zamanki durumunu da, yanına geldiğinde; “Şimdi gidiyorum!” dediği zamanki durumunu da biliyordu. Onu azarlamıyor, yaralamıyor, zihninde acı hatıra, gönlünde acı duygular bırakmıyordu. Yıllar sonra her hatırlayışta Enes’in gönlünde yer eden sevgisini artıracak, zihninde sonraki nesillere de örnek olacak tatlı bir hatıra bırakıyordu. Enes de, önüne duygularını dile getiren güzel kelimeler ekleyerek bu hatırayı yâd ediyordu.

Enes(ra), hem Sahih-i Buhâri’de hem de Sahih-i Müslim’de yer alan bir hadiste de; “Allah Rasûlü’ne on sene hizmet ettim. Bir kere bile bana; “Öff !” demedi. ‘Şunu niye şöyle yaptın?’ veya ‘Şunu niçin yapmadın?’ diye beni azarlamadı. Beni hiçbir zaman kınamadı, ayıplamadı” der.”(5) 

Sahih-i Müslim’de yer alan bir rivâyet farklı bir vurguyla aynı güzel örnekliği dile getirir ve şöyle der: “Ben Allah Rasûlü’ne(s.a.v.) ikâmet halinde de, seferde de hizmet ettim. Allah’a yemin ederim ki, yaptığım bir şey için bana; ‘Bunu niçin böyle yaptın!’, yapmadığım bir şey için de; ‘Neden bunu böyle yapmadın!’ demedi.” (6)

 Allah Rasûlü’nün ahlâkı buydu. O, kırmadan, yaralamadan, acı söz söylemeden hatayı doğrultabiliyor, tatlı söz ve güzel üslup kullanarak doğruları zihinlere ve kalplere yerleştirebiliyordu. Yukarıdaki sözler, onun terbiyesi altında yetişen bir gencin, sonraki yıllarda bizlere hatıra ve duygularını aktaran sözleriydi. Bu sözlerin içinde yatan Rasûlullah(s.a.v.) sevgisine dikkat ediniz...

Bir başka tatlı hatırayı Nu’man İbn Beşîr (r.a.) anlatıyor:“Allah Rasûlü’ne (sav) Taif üzümlerinden hediye edilmişti. Beni yanına çağırdı ve “Bu salkımı al ve onu annene ulaştır,” dedi. Ben o salkımı aldım ve anneme götürmeden yedim. Birkaç gece geçmişti ki bana sordu: “Salkımı ne yaptın? Annene götürdün mü?” Hayır!” dedim. Allah Rasûlü(s.a.v.) o gün beni “Ğuder” (Vefâsız), diye isimlendirdi.(7) 

Numan İbn Beşir(r.a.) hicretten sonra Medine’de dünyaya gelen ilk Ensar çocuklarından birisidir. (8) İbn Hacer, hicretten on dört ay sonra dünyaya geldiğini söyler. Annesi Amrâ, özü sözü güzel aziz şehidimiz Abdullah İbn Revâha’nın (r.a.) kız kardeşidir.(9) Bir başka rivayette Rasûlullah’ın ona iki salkım verdiği ve “Bunu sen ye, bunu da annene götür!” buyurduğu, Numan’ın her ikisini de yediği yer almaktadır.(10) Allah Rasûlü(s.a.v.) bu davranışı ile hem ona latife yollu hatasını hatırlatıyor, hem de onu kırmıyordu.

Bu noktada önceden birkaç kelime ile işaret ettiğimiz bir gerçeğe birkaç kelime daha eklemekte fayda görüyoruz: Anlayışlı, hoşgörülü, şefkatli, merhametli davranmak başka şeydir; gevşek davranmak, çocuğun her isteğine boyun bükmek, -iyi olsun kötü olsun- onun her yaptığına katlanmak, durmadan nazını çekmek ve onu, buna alıştırmak ayrı şeydir.

Bir çocuğun doğruyu bilmeye olan ihtiyacı kadar yanlışı bilmeye de ihtiyacı vardır. Anne- babasının ve diğer büyüklerinin kendisinin iyiliğini, iyi bir insan olmasını istediğini bilmeye, yanlış yapınca veya yapmak isteyince durdurulacağını, kötülüklerden ve kötü davranışlardan korunacağını da bilmeye ihtiyacı vardır. Kendi haklarının var olduğunu bilmeye ihtiyacı olduğu gibi, başkalarının haklarının da var olduğunu, kendi canının bir şeyi çektiği kadar başkalarının da canının bir şeyleri çektiğini, kendi merak ettiği kadar başkasının da merak edebileceğini, kendisinin rahatsız, tedirgin olduğu kadar başkasının da rahatsız ve tedirgin olabileceğini, kendi canının yandığı kadar başkasının da canının yanabileceğini bilmeye ihtiyacı vardır. Bencilce duygular taşımamalı, bu nevi duyguların esiri olmamalı, ben merkezli biri haline gelmemelidir. Kardeşleriyle, arkadaşlarıyla paylaşmanın kıymetini bilmelidir. Kötü davranış ve huyların tasvip edilmeyeceğini de idrak etmelidir. Bütün bunların, her zaman hoşgörü göstermek ve aldırmamakla olmadığı da bir gerçektir. Hataları tekrar edilmemek, yanlışlarını düzeltmek, kötülükleri iyiliklere dönüştürmek, kötü huyların yerini güzel huyların alması için çalışmak, gerektiğinde kesin ve kararlı tavır almak, “hayır!” demek, “yanlış!”, “bu böyle olmaz!”, “bunun sana yapılmasını ister misin?”, “ne kötü bir davranış!” demek ve güzel bir üslup ile çocuğu hatadan, yanlıştan kurtarıp iyiye, doğruya ve güzele yöneltmek, onu gerçek manada sevmektir. Ona şefkat duymak, onun iyiliğini istemektir. Bunun içindir ki Allah Rasûlü(s.a.v.);”Çocuklarınıza değer verin, onlara ikramda bulunun, onların terbiyelerini güzel yapın!” buyurur.(11) 

Her insan çocuğuna, kendi çocuğu olması hasebiyle değer verir. Ancak buradaki değer vermeden murat, daha çok onların duygularına, düşüncelerine, sözlerine, şahsiyetlerine değer vermek ve bunu kendilerine hissettirmektir. Onların terbiyelerine dikkat etmek, onları İslâm edep ve terbiyesiyle yetiştirmek, onlara güzel hasletler aşılamak, onları hem kendilerine hem ailelerine hem ülkelerine hem de inandıkları davaya faydalı olacak, takdire değer hizmetler sunacak şekilde yetiştirmektir. Bir anne ve baba çocuğunu güzel ahlâk, edep ve terbiye çerçevesinde yetiştirmek, ona güzel hasletler aşılamak istiyorsa kendisi de güzel ahlâka, bu güzel hasletlere sahip olmalı, iç dünyasında güzel duygular beslemeli, bunu dış dünyaya yansıtmalıdır.” (Sh:78-83)

Dr. M. Şerafeddin Kalay çalışmasını aşağıdaki değerlendirmelerle tamamlar; “Aile yuvası cemiyetin temel taşıdır. Ferdin ahlâk ve şahsiyetinin geliştiği, temel değerlerin kazanıldığı yerdir. Aile yapısının sağlam oluşu, hem fertlerin sağlam oluşunun, hem de milletin sağlam oluşunun temelidir. Nesep temizliği ve asaleti bir başka şeyle kıyaslanamayacak kadar değerli ve insanlığın hayat akışı üzerinde tesirlidir. Aile, bunun için korunması, kollanması, üzerinde birçok açıdan titrenilmesi gereken bir müessesedir.

Anneler ve babalar da çocukları için hayaller kurup planlar yapmadan önce yuvaları koruyup kollamak, onu sağlam temeller üzerine oturtmak için çalışmalı, bunun için kararlar almalı, bilgiler edinmeli, kendisini zihnen, kalben ve bedenen buna hazır hale getirmelidir. Bilgili ve şuurlu adımlar daima önümüzde hayırlı kapılar açılmasına, ufkumuzun genişlemesine ve basiretimizin artmasına vesile olur.
Dağılmış yuvalarda yaşamak zorunda kalan, anlaşmazlığın burukluklarını yaşayan, çaresizlik içinde dağılışı, soğukluğu, kavgaları, ithamları, inatları seyretmek ve dinlemek zorunda kalan çocukların halinden ibret alınmalıdır. Bu gün kendilerine imrenilen gözlerle bakılan batı dünyasında, dağılan yuvalarda yaşamak, anne ile baba arasında ne yapacağını bilmeden günleri doldurup kendi başının çaresine bakmak için bekleyen çocukların sayısı dehşet rakamlara varmış durumdadır. Anne ve babalarının göstermediği olgunluğu onlar göstermeye çalışıyorlar. Ne yazık ki saadet dolu bir aile yuvasının hazzını duymadan, kıymetini bilmeden, tecrübelerini yaşamadan onlar da ortada boynu bükük çocuklar bırakacak, yarını karanlık yuvalar kurmaya hazırlanıyorlar.

Her şeyi dünya hayatı kabul eden, bütün emel ve ümitlerini, hayallerini gelip geçici hayat ile sınırlayan insanların bu şekildeki davranışları hiç de yadırganacak bir davranış değildir.

Ancak tuttukları yolun saadet getirmediği, sadece dünya üzerine hesap yaparken dünya saadeti ve huzurunu da kaybettikleri, acı ve dertleriyle baş başa kaldıkları, bu yüzden sık sık bunalımların eşiğinde kıvrandıkları gözler önündedir. Hırs, heva ve bencilliklerinin peşinde koşmaktan yoruldukları, bu hırsla dünyalarını kararttıkları kendi itirafları ve hayat gerçekleri olarak sabittir. Serapların peşinden koşanların susuzluğunu ve çaresizliğini artırdığı bilinen bir hakikattir.
Hayat yolu, bir kere yürünebilen bir yoldur. Aynı dakikalardan, saatlerden, günlerden, yıllardan, anlardan bir daha geçmek mümkün değildir. Bu yol iyi yürünmelidir. Geride, hatırlandıkça kalbi burkan, zihni acıyla kıvrandıran acı hatıralar, pişmanlıklar bırakılmamalıdır. Bu hataların asla telafi edilemeyenleri vardır. Uyanık olunmalı, İblis’in açtığı çukurlara düşülmemelidir. Geçilen yollar güzelliklerle döşenmeli, tatlı hatıralarla süslenmelidir. Mevla’nın huzuruna varınca göz nûru, gönül sürûru olacak ameller ve hatıralarla bezenmelidir.
Mü’minlerin birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiyesi, birr (güzel ameller ve hayırlı işlerde) ve takvâda yardımlaşması bir emr-i ilahidir. Günümüz şartlarında bu tavsiyeleşme ve yardımlaşmaya duyduğumuz ihtiyaç çok daha büyüktür.

Bu kitap, bu emre imtisal arzusunun bir meyvesidir. Elbette ki anne ve babalara tavsiyeler bu kitapta yer alanlarla sınırlı da değildir. Sizler onları çoğaltınız. Bir araya geldiğinizde güzel şeyler konuşunuz. El ele vererek güzel şeyler yapınız. Hem kendi çocuklarınıza ve yuvalarınıza sahip çıkınız hem de kardeşlerinizin çocuklarının ve yuvalarının hayrını isteyerek onlara yardımcı olunuz. Birbirimizin yardımına ihtiyacımız olduğunu unutmayınız ve bu yönde ihmalkâr olmayınız.
Rabbim yuvalarımızı feyz ve bereketle doldursun. Yarınlarımız bu günlerden güzel olsun. Çocuklarımız göz nûrumuz, yuvalarımız saadet dünyamız ve ebedi saadet köprümüz olsun.
Hak dava güzel nesillerin omuzlarında yükselecektir. Bu yolda hepimizin gayreti ve samimiyeti olsun.
İki cihan saadeti niyazıyla ...”(Sh:256-258)


Mehmed Zahid Aydar
Mîsak Dergisi
Sayı: 256 / Mart 2012

_________________
(1)       Yusuf Kerimoğlu, İslâmi Hareketin Mahiyeti, Mîsak Yay. Ank 2001,Sh:16-17)
(2)       Sünen-i Tirmizî, İman 1 / 9 Hadis için; “sahih” demiştir.
(3)       Sünen-i Ebî Davûd, Zekât 2 / 306, El-Müstedrek, Hâkim 1 / 409-410 Hâkim, hadisin sahih olduğunu söylemiş, Zehebî de onu tasdik etmiştir.
(4)       Sahih-i Müslim, Fedâil 4/ 1805
(5)       Bak: Sahih-i Buhâri, Edep 18 / 160; Sahih-i Müslim, Fedâil 4 / 1804-1805
(6)       Sahih-i Müslim, Fedail 4 / 1804
(7)       Sünen-i İbn Mace, Et’ime 2 / 1117, Zevaid’de, “İsnadı sahih, ricali güvenilir,” denmiştir.2 / 1118
(8)       El-İsti’ab 3 / 551, el-İsabe 3 / 559 Hicret’in ilk çocuğu Abdullah İbn Zübeyr’dir. O, hicret ederek Medine’ye gelen Zübeyr ile Esma’nın oğluydu. Nu’man ise hicretten sonra dünyaya gelen ilk Medine’li çocuktur.
(9)       El-İsti’ab 3 / 551
(10)     El-İsti’ab 3 / 552
(11)     Sünen-i İbn Mace, Edep 2 / 1211