Enfokrasi - Alparslan Aydar

Enfokrasi


Dijitalleşmenin bizi maruz bıraktığı enformasyon bombardımanı akıl almaz seviyelere ulaştı. Bizi adeta boğmakla tehdit eden bu çılgın iletişim deryası, sosyal yaşamın hemen her alanını ele geçirmiş vaziyette; siyaset de bu durumdan nasibini alıyor. Günümüzde seçim kampanyaları artık sosyal medyada, anonim hesaplar, botlar ve hatta troll ordularıyla enformasyon savaşları şeklinde yürütülüyor; demokrasi, enfokrasiye dönüşüyor.

Enfokrasi
Byung-Chul Han
Ketebe Yayınları
Mîsak Dergisi
Sayı: 390 / Mayıs 2023


Çağımızın en önemli düşünürlerinden Byung-Chul Han(1), bu eserinde enfokrasinin çağdaş enformasyon kapitalizminin yeni yönetim şekli olduğunu savunuyor. Endüstriyel kapitalizmin rejimi zorlama ve baskıyla çalışırken, bu yeni enformasyon rejimi özgürlüğü bastırmak yerine onu sömürüyor. Bizler, özgürlüğü sadece hayal edebiliriz; özgür olduğumuzu varsaysak da tüm davranışlarımız, hatta tüm hayatımız “kontrol edilebilmesi” için kayıt altındadır. İnsanlar ise sürekli gözetlendiklerinin farkında olmadıkları için kendilerini özgür zannettiklerinden dolayı neoliberal enformasyon rejimi ayakta kalır.

Enformasyon çağında siyasetin eleştirisini yapan bu eser, günümüzün demokrasi krizini kamusal alanın dijital yapısal değişimine odaklanarak anlatıyor.

 

Enformasyon Rejimi

Algoritmalar ve yapay zekâ kullanılarak enformasyonun ve işlenmesinin toplumsal, ekonomik ve politik süreçler üzerinde belirleyici bir etkiye sahip olduğu bir tahakküm biçimine enformasyon rejimi diyoruz. Disiplin rejiminin aksine, sömürülen bedenler ve enerjiler değil, enformasyon ve verilerdir. Güç/ iktidar elde etmenin belirleyici faktörü, üretim araçlarına sahip olmak değil, psikopolitik izleme, davranış kontrolü ve tahmin için kullanılan enformasyonlara erişimdir.

Modern öncesi egemenlik rejiminin aksine, modern disiplin rejimi bir gösteri toplumu değil, bir gözetim toplumudur. Egemenliğin görkemli festivalleri ve iktidarın görkemli gösterileri, yerini gösterişsiz gözetim bürokrasisine bırakır. İnsanlar “sahneye ya da tribünlere yerleştirilmiş değildir”, aksine “panoptik makinenin çarklarına” bağlanmıştır. Disiplin rejiminde görünürlük ilişkisi tamamen tersine çevrilir. Görünür kılınanlar yönetenler değil, yönetilenlerdir. Disipline dayalı iktidar, tebaalarına daimi görünürlük dayatırken, kendini görünmez kılar. İktidarı güvende tutmak için tâbi kılınanlar sürekli spot ışığı altında olmalıdır.

George Orwell'in gözetim devletinde, Big Brother sürekli görünürlüğü sağlar: Big Brother sizi izliyor. Disiplin rejiminde, kapatma ve izolasyon gibi mekânsal önlemler tâbi kılınanların görünürlüğünü temin eder. Bu kişiler, mekân içinde ayrılmalarına izin verilmeyen belirli yerlere yerleştirilirler. Hareketlilikleri, panoptik erişimden kaçamayacakları şekilde sıkı sıkıya kısıtlanmıştır.

Enformasyon toplumunda disiplin rejiminin sınırlayıcı ortamları açık ağlara dönüşür. Enformasyon rejimi açısından şu topolojik ilkeler geçerlidir: Süreksizlikler, süreklilikler lehine ortadan kaldırılır. Kapatmaların yerini açılışlar alır. İzolasyon hücrelerinin yerini iletişim ağları alır. Görünürlük artık izolasyon aracılığıyla değil, aksine ağ yoluyla tamamen farklı bir şekilde oluşturulur. Dijital enformasyon teknolojisi iletişimi gözetime dönüştürür. Ne kadar çok veri üretirsek, ne kadar yoğun iletişim kurarsak, gözetim o kadar verimli hâle gelir. Bir gözetleme ve teslimiyet aygıtı olarak cep telefonu, özgürlük ve iletişimi sömürür. Bu arada enformasyon rejiminde insanlar gözetlendiklerini değil, özgür olduklarını hissederler. Paradoksal bir şekilde egemenliği güvence altına alan, tam da özgürlük duygusudur. Enformasyon rejiminin disiplin rejiminden kökten ayrıldığı yer burasıdır. Özgürlük ve gözetimin birleştiği momentte tahakküm kusursuz hâle gelir.

Enformasyon rejimi, disipline dayalı herhangi bir zorlama olmaksızın, kendi kendine yeter. İnsanlara panoptik görünürlük dayatılmaz. Aksine, insanlar herhangi bir dış zorlama olmaksızın kendilerini içsel bir ihtiyaçla teşhir ederler. Kendi kendilerini üretirler, bir anlamda kendi kendilerini sahnelerler. Fransızcadaki se produire kelimesi “görülmek/kendini göstermek” demektir. Disiplin rejimi insanları görünür olmaya zorlarken, enformasyon rejiminde insanlar kendi inisiyatifleriyle görünür olmaya çalışır. Disipline dayalı panoptikonun mahkûmları görünür olmaktan kaçınmaya çalışırken, enformasyon rejimindekiler gönüllü olarak kendilerini gösterirler, hatta bunu arzularlar.

Şeffaflık, enformasyon rejiminin görselleştirme politikasının adıdır. Şeffaflığı yalnızca enformasyon politikasını kamuya açık hâle getiren kurumlar ve kişiler açısından düşünmek, onun gerçek anlamını gözden kaçırmak olur. Şeffaflık, enformasyon rejiminin sistematik bir zorlamasıdır. Şeffaflığın buyruğu şudur: Her şey enformasyon olarak mevcut olmalıdır. Şeffaflık ve enformasyon eş anlamlıdır. Enformasyon toplumu, şeffaflık toplumudur. Şeffaflık buyruğu uyarınca, enformasyonlar serbestçe dolaşmalıdır. Gerçekten özgür olan insanlar değil, aksine enformasyonlardır. Enformasyon toplumunun paradoksu ise şudur: İnsanlar enformasyonların esiridir. İletişim kurup enformasyonlar üreterek kendi kendilerini zincirlerler. Dijital hapishane şeffaftır.

Enformasyon rejiminin tahakkümü, gündelik hayatla tamamen iç içe geçmiş olmasında gizlidir. Sosyal medyanın sokulganlığında, arama motorlarının rahatlığında, sesli asistanların yatıştırıcı seslerinin ya da akıllı uygulamaların iş bilir yaltakçılığının arkasında saklanır. Nitekim akıllı telefon, bizi sürekli gözetime tabi tutan etkili bir habercidir. Akıllı ev ise tüm evi, günlük hayatımızı en ince ayrıntısına kadar kaydeden dijital bir hapishaneye dönüştürür. Akıllı süpürge robotu bizi zahmetli temizlikten kurtarırken tüm evin haritasını çıkarır. Ağ bağlantılı sensörlere sahip akıllı yatak, uyurken bile gözetlemeye devam eder. Gözetim, kolaylık biçiminde günlük yaşama sızmaktadır. Akıllı konfor alanı olarak bu dijital hapishanede, egemen rejime karşı hiçbir direniş yoktur. Like, herhangi bir devrim düşüncesini ortadan kaldırır.

Enformasyon kapitalizmi neoliberal iktidar tekniklerini benimser. Disiplin rejiminin iktidar tekniklerine karşıt olarak, zorlama ve yasaklarla değil, aksine olumlu teşviklerle işler. Özgürlüğü bastırmak yerine sömürürler. İrademizi şiddetle kırmak yerine, bilinçsiz bir düzeyde kontrol ederler. Baskıcı, disipline dayalı iktidar, yerini komuta etmeyen, aksine fısıldayan, buyurmayan, ama dürten, yani davranış kontrolünün incelikli araçlarıyla iteleyen akıllı bir güce bırakır. Foucault'nun disipline dayalı rejimini karakterize eden Gözetleme ve Cezalandırma, yerini motivasyon ve optimizasyona bırakır. Neoliberal enformasyon rejiminde egemenlik, kendisini özgürlük, iletişim ve topluluk olarak sunar.

Sosyal medya bir kilise gibidir: Like âmin demektir. Paylaşmak birliktir. Tüketmek kurtuluştur. Influencerların dramaturjisi olarak tekrar, can sıkıntısına ve rutine yol açmaz. Daha ziyade, bütüne bir ayin karakteri verir. Aynı zamanda, influencer, tüketim ürünlerini kendini gerçekleştirmenin araçları gibi gösterir. Kendimizi ölümüne gerçekleştirirken, aynı zamanda kendimizi ölümüne tüketiriz. Tüketim ve kimlik iç içe geçer. Kimliğin kendisi bir meta hâline gelir.

Hayatlarımız, psikopolitik davranış denetimine dayalı olarak tamamen kayıt altına alınırken özgür olduğumuzu hayal ederiz. Neoliberal enformasyon rejiminde iktidarın işleyişini sağlayan, kalıcı gözetimin farkındalığı değil, hissedilen özgürlüktür. Big Brother'ın dokunulmaz tele-ekranının aksine, akıllı dokunmatik ekran her şeyi kullanılabilir ve tüketilebilir hâle getirir. Böylelikle “parmak ucu özgürlüğü" yanılsamasını yaratır. Enformasyon rejiminde özgür olmak; eylemde bulunmak değil, tıklamak, beğenmek ve paylaşmak anlamına gelir. Dolayısıyla neredeyse hiç direnç yoktur. Devrimden korkulmasına gerek yoktur. Parmaklar, kendi başlarına eyleme geçme yetisine sahip değildir. Onlar sadece tüketici tercihinin bir organıdır. Tüketim ve devrim birbirini dışlar.

 

Enfokrasi

Yaşamın dijitalleşmesi önlenemez bir şekilde ilerliyor. Algımızı, dünyayla ilişkimizi, bir arada yaşamamızı kökten değiştiriyor. Kendimizi iletişim ve enformasyon sarhoşluğuna kaptırmış durumdayız. Enformasyonun tsunamisi, yıkıcı güçleri serbest bırakıyor. Bu arada, siyasi alanı da etkileyip demokratik süreçte büyük karışıklıklara ve aksamalara yol açıyor. Demokrasi, enfokrasiye dönüşüyor.

Demokrasinin ilk günlerinde kitap belirleyici bir araçtı. Kitap, Aydınlanma'nın rasyonel söylemini oluşturuyordu. Demokrasinin özü olan diskursif kamusallık, kendisini akıl yürüten, okuyan halka borçluydu. Habermas, Kamusallığın Yapısal Dönüşümü'nde, kitap ile demokratik kamusal alan arasındaki yakın ilişkiye dikkat çekmektedir: “Öncelikle şehir halkı ve burjuvaziden oluşan ve bilginler cumhuriyetinin sınırlarının ötesine uzanan genel okur kitlesi sayesinde (...), özel alanın içinden nispeten yoğun bir kamusal iletişim ağı ortaya çıktı. Matbaa olmadan, akıldan, akıl yürütmeden yararlanan herhangi bir Aydınlanma olamazdı. Kitap kültüründe kamusal söylem, mantıksal bir tutarlılık gösterir: 'Matbaanın hâkim olduğu bir kültürde, kamusal söylem genellikle olgu ve fikirlerin tutarlı ve derli toplu tanzimiyle karakterize edilir.”

Elektronik kitle iletişim araçları, kitap kültürünün damgaladığı rasyonel söylemi tahrip ediyor. Bir Medyakrasi düzeni oluşturuyorlar. Medyakrasi özel bir mimariye/ arkitektoniğe sahiptir. Amfiteatral yapısından dolayı alıcıları edilgenliğe mahkûmdur. Habermas, demokratik kamusal alanın çöküşünden kitle iletişim araçlarını sorumlu tutar. Okuyan kitlenin aksine, televizyon izleyen kitle erginlikten çıkma/ reşitlikten çık(a)ma(ma) riskiyle karşı karşıyadır.

Medyakraside, siyaset de kitle iletişim araçlarının mantığı teslim olur. Eğlence, siyasal içeriğin nasıl aktarılacağını belirler ve rasyonaliteyi baltalar. Amerikalı medya kuramcısı Neil Postman, Televizyon: Öldüren Eğlence adlı kitabında, enformasyon-eğlence sisteminin insanın yargı yetisini nasıl çöküşe sürüklediğini ve demokrasiyi krize soktuğunu gösterir.

 

Haberler anlatıya dönüştürülür. Kurmaca ve gerçeklik arasındaki ayrım belirsizleşir. Habermas, söylem üzerinde yıkıcı etkisi olan bilgi-eğlence sistemine de dikkat çeker: “Haberler, raporlar, hatta açıklamalar eğlence literatürü envanteriyle sunulmaktadır.”

Orwell'in totaliter gözetim devletinde ise Telescreen adı verilen bir ekran, merkezi bir rol oynar. Ekranda sürekli propaganda yayınları gösterilir. Ekranın önünde kitleler, kolektif bir heyecan içinde, ilahiler söyleyerek teslimiyet ritüellerini gerçekleştirirler. Özel konutlarda bu tele-ekran aynı zamanda çok hassas bir mikrofon sayesinde gözetleme kamerası işlevi görür. En kısık ses dahi, bu ekran tarafından kaydedilir, İnsanlar, düşünce polisi tarafından sürekli izlendikleri varsayımıyla yaşarlar, Tele-ekran kapatılamaz; aynı zamanda bir biyopolitik disiplin aygıtıdır. Her gün uysal bedenler üretmeye yarayan bir sabah jimnastiği yayımlar.

Telekraside Big Brother'ın gözetleme ekranının yerini televizyon ekranı alır, İnsanlar gözetlenmez, eğlendirilir. Bastırılmazlar ama bağımlı hâle getirilirler, Düşünce polisi ve Gerçek Bakanlığı gereksiz hâle gelir. Acı ve işkence değil, eğlence ve zevk tahakküm aracı olarak kullanılır; "Huxley, Orwell'in 1984'ünde insanların acı çektirilerek kontrol edildiğine dikkat çekerken, Cesur Yeni Dünya'daysa hazza boğularak kontrol edilirler. Kısacası Orwell, nefret ettiğimiz şeylerin bizi mahvetmesinden korkarken, Huxley sevdiğimiz şeylerin bizi mahvetmesinden korkar.”

Huxley'in Cesur Yeni Dünya'sı birçok yönden Orwell'in gözetim devletinden daha yakındır günümüze. Bir palyatif toplumdur. Acı orada ayıp sayılır. Yoğun duygular da bastırılır. Her dilek ve ihtiyaç anında karşılanabilmelidir. İnsanlar eğlence, tüketim ve haz karşısında sersemlerler. Mutlu olma baskısı hayata hâkimdir.

Günümüzde tele-ekran ve televizyon ekranı, yerlerini dokunmatik ekrana bırakmaktadır. Yeni teslimiyet aracı akıllı telefondur. Enformasyon rejiminde insanlar artık eğlenceye teslim olan pasif seyirciler değildir. Hepsi aktif yayıncılardır. Sürekli enformasyon üretir ve tüketirler. Artık bağımlılık ve zorlama biçimine bürünen iletişim çılgınlığı, insanları yeni bir ergin olmama/reşit olmama hâli içinde bir arada tutmaktadır. Enformasyon rejiminin teslimiyet formülü şudur: Ölümüne iletişim kuruyoruz.

Enfokrasiyi ve enformasyon rejimindeki demokrasi krizini daha derinlemesine anlamak için bir enformasyon fenomenolojisi gereklidir. Bu kriz bilişsel düzeyde başlar. Enformasyonun çok kısa bir güncelliği vardır. Zamansal istikrardan yoksundur çünkü “sürpriz(in) cazibesi”nden beslenir. Zamansal istikrarsızlıktan dolayı algıyı parçalar. Gerçeği/fiili olanı “sürekli güncellik çılgınlığı”na çeker.” Enformasyon üzerinde oyalanmak mümkün değildir. Bu da bilişsel sistemi huzursuz eder. Enformasyonun doğasına içkin hızlanma zorlaması, bilgi, deneyim ve kavrama gibi zaman alan, bilişsel pratiklerin bir kenara itilmesine sebep olur.

Kısa süreli güncelliği nedeniyle enformasyon, zamanı atomize eder. Zaman, sadece anlık şimdilerin ardışıklığına bölünür. Enformasyon, bu açıdan zamansal süreklilik oluşturan anlatılardan ayrılır. Bugün zaman, her düzeyde parçalanmıştır. Hem yaşamı hem de algıyı dengeleyen taşıyıcı zaman mimarileri gözle görülür derecede hızla erozyona uğramaktadır. Enformasyon toplumunun genel kısa vadeli doğası demokrasiye uygun değildir. Söylemin doğasında, hızlandırılmış, parçalanmış iletişimle bağdaşmayan bir zamansallık vardır. Söylem, zaman-yoğun bir praksistir.

Rasyonellik de zaman alan bir yoğunluğa sahiptir. Rasyonel kararlar uzun vadeli bir perspektif gerektirir. Anın ötesinde, geçmiş ve geleceğe uzanan refleksiyonlara dayanırlar. Bu zamansal genişleme rasyonaliteye ayırt edici özelliğini verir. Enformasyon toplumunda ise rasyonel davranmak için zamanımız yoktur. İletişimi hızlandırma zorlaması bizi rasyonellikten yoksun bırakır. Zaman baskısı altında zekâya  kayarız. Zekânın tamamen farklı bir zamansallığı vardır. Zekice davranış, kısa vadeli çözümlere ve başarılara yönelir. Dolayısıyla Luhmann haklı olarak şunu belirtir: “Bir enformasyon toplumunda artık rasyonel değil, en iyi ihtimalle zekice davranıştan söz edilebilir.”

Söylemsel rasyonalite, günümüzde aynı zamanda duygulanım iletişimi tarafından da tehdit edilmektedir. Art arda hızla gelen enformasyonlardan fazlasıyla etkileniriz. Duygulanımlar, rasyonellikten daha hızlıdır. Duygulanıma dayalı bir iletişimde daha iyi argümanlar değil, en çok uyarım yaratan enformasyon baskın çıkar. Dolayısıyla sahte haberler gerçeklerden daha fazla dikkat çeker. Sahte haberler ya da bağlamından koparılmış bir enformasyon parçası içeren tek bir tweet muhtemelen mantıklı bir argümandan daha etkili olur.

Psikografi diye de adlandırılan psikometri, bir kişilik profili oluşturmaya yönelik veriye dayalı bir yöntemdir. Psikometrik profilleme, bir kişinin davranışını arkadaşlarından ya da partnerinden bile daha iyi tahmin etmeyi mümkün kılar. Yeterli veriyle, kendimiz hakkında bildiğimizi düşündüğümüzün ötesine geçen enformasyonlar dahi üretilebilir. Akıllı telefon, her gün hatta her saat verilerle beslediğimiz psikometrik bir kayıt cihazıdır. Onunla, kullanıcısının kişiliğini tam olarak hesaplamak mümkündür. Bütün disiplin rejimlerinin elinde yalnızca biyopolitikaya izin veren demografik enformasyonlar vardır. Enformasyon rejimi ise psikopolitikası için kullandığı psikografik enformasyona erişime sahiptir.

Psikometri, siyasette psikopolitik pazarlama açısından ideal bir araçtır. Sözde mikro hedefleme, psikometrik profil oluşturmayı kullanır. Sosyal medya aracılığıyla seçmenlere psikogramlarına göre kişiselleştirilmiş reklamlar gönderilir. Tüketici davranışı gibi, oy verme davranışı da bilinçdışı düzeyde etkilenir. Veriye dayalı enfokrasi, özerkliği ve özgür iradeyi şart koşan demokratik sürecin altını oyar. İngiliz veri şirketi Cambridge Analytica, tüm yetişkin ABD vatandaşlarının psikografilerine sahip olmakla övünmektedir ve Donald Trump'ın 2016'daki seçim galibiyetinden sonra muzaffer bir edayla şunu ilan etmiştir: “Veriye dayalı iletişime yönelik devrimci yaklaşımımızın, seçilen Başkan Donald Trump'ın olağanüstü zaferinde bu kadar belirleyici bir rol oynamasından kıvanç duyuyoruz.”

Mikro hedefleme seçmenlere bir partinin siyasi programı hakkında bilgi vermez. Bunun yerine, psikografilerine göre uyarlanmış seçim reklamları, genellikle sahte haberler, manipülatif bir niyetle onlara sızdırılır. Bir seçim reklamının binlerce çeşitlemesi, etkililiği açısından test edilir. Psikometrik olarak optimize edilmiş bu gizli reklamlar, demokrasi için bir tehdit oluşturmaktadır. Herkes, kamusal alanı fragmanlaştıran farklı mesajlar alır. Farklı gruplar, sıklıkla birbirleriyle çelişen farklı enformasyonlar alırlar. Halk artık toplumsal açıdan önemli konulara duyarlı değildir. Aksine, söz hakları ellerinden alınmış, politikacıları iktidara getirmek için manipüle edilebilen oy veren hayvanlara dönüştürülürler. Gizli reklamlar, toplumun bölünmesine ve kutuplaşmasına katkıda bulunur ve söylem iklimini zehirler. Kamuoyu için görünmezdirler, böylece demokrasinin temel ilkelerinden biri olan toplumun kendi kendini gözlemlemesi ilkesini bozarlar.

Medyakrasi, seçim kampanyalarını kitle iletişim araçları tarafından oluşturulan bir sahneleme savaşına indirger. Söylemin yerini halkın ilgisini çeken bir gösteri alır. Medyakrasinin ana mecrası olarak televizyon, siyasi bir sahne işlevi görür. Enfokraside ise seçim kampanyası, bir enformasyon savaşına dönüşür.

Enformasyon savaşları günümüzde akla gelebilecek her türlü teknik ve psikolojik araçlarla yapılmaktadır. ABD ve Kanada'da seçmenler otomatik telefon mesajlarıyla ulaştırılan asılsız haberlerle kandırılıyor. Troll orduları kasıtlı olarak yalan haber ve komplo teorileri yayarak seçim kampanyalarına müdahale ediyor. Sosyal medyadaki otomatik sahte hesaplar olan sosyal botlar, kendilerini gerçek insan gibi gösterip gönderiler yayımlıyor, tweetler atıyor, beğeniyor ve paylaşımlar yapıyor. Sahte haberler, nefret söylemi ve nefret içeren yorumları yayıyor. Böylece vatandaşların yerini robotlar alıyor. Bu robotlar, sıfır marjinal maliyetle, ruh hâlini belirleyen sesleri toplu hâlde üreterek siyasi tartışmaları büyük ölçüde çarpıtıyor. Ayrıca, belirli hesapların takipçi sayısını yapay olarak şişirip, bazı görüşlere var olmayan bir fikir gücü kazandırıyorlar. Tweetleri ve yorumlarıyla sosyal medyadaki fikir iklimini istenilen yönde değiştirebiliyorlar. Araştırmalar, botların küçük bir yüzdelik diliminin fikir iklimini değiştirmek için yeterli olduğunu gösteriyor. Oy verme kararını doğrudan etkilemeseler de karar alma ortamını manipüle ediyorlar. Seçmenler farkında olmadan onların etkilerine maruz kalıyor. Nasıl politikacılar internetteki havaya göre kendilerine yön çiziyorlarsa, sosyal botlar da dolaylı olarak siyasi kararları etkiliyorlar. Vatandaşların görüş imal eden robotlarla etkileşime girip onların manipülasyonuna izin verdiği, kökenleri ve amaçları tamamen gizli olan aktörlerin siyasi tartışmalara müdahale ettiği her yerde demokrasi tehlikededir. Bir seçim kampanyası enformasyon savaşı biçimini aldığında, daha iyi argümanlar değil, daha akıllı algoritmalar hâkimiyet kazanır. Bir enfokraside, bir enformasyon savaşında, söylemlere yer yoktur.

Enformasyon kendi mantığını, kendi zamansallığını takip eder, onun doğrunun ve yalanın ötesinde bir saygınlığı vardır. Sahte haberler bile enformasyondur. Daha doğrulama süreci başlamadan etkisini gösterir. Enformasyon, hızla hakikatin ötesine geçer, hakikat onu asla yakalayamaz. Bu nedenle, enfodemiye hakikatle karşı koyma girişimi başarısızlığa mahkûmdur. Enfodemi, hakikate karşı dirençlidir.

 

Dijital Rasyonalite

İletişim ya da söylem olmadan işleyen rasyonalite biçimini dijital rasyonalite olarak adlandırabiliriz. Söyleme yön veren iletişimsel rasyonalitenin karşıtıdır bu. Gerekçelendirme becerisine ilaveten, öğrenmeye gönüllü ve hazır olmak da iletişimsel rasyonalite için kurucudur. Habermas şöyle yazar:

“Rasyonel ifadeler eleştirilebilir oldukları için geliştirilip iyileştirilebilirler: Yaptığımız hataları tespit etmeyi başarırsak hatalı girişimleri düzeltebiliriz. Gerekçelendirme kavramı, öğrenme kavramıyla iç içedir. Argümantasyon, öğrenme süreçlerinde de önemli bir rol oynar. Bu yüzden bilişsel-araçsal alanda etkin şekilde hareket eden ve makul görüşler ifade eden kişiye rasyonel deriz; ancak bu rasyonalite, hatalardan, hipotezlerin çürütülmesinden ve müdahalelerin başarısızlığından ders çıkarma yeteneğiyle birleşmediği takdirde tek başına rastlantısal kalır.”

Yapay zekâ gerekçelendirmez, sadece hesaplar. Argümanların yerini algoritmalar alır, Argümanlar söylemsel süreçte geliştirilebilir. Algoritmalar ise, bilgisayarla işlenerek sürekli optimize edilir. Bu sayede bilgisayarlar kendi hatalarını bağımsız bir şekilde düzeltebilirler. Dijital rasyonalite, söylemsel öğrenmenin yerine yapay zekâyla öğrenmeyi koyar. Yani algoritmalar argümanları taklit eder.

Dataistler, Big Data ve yapay zekânın, tüm toplumsal süreçleri tam bir kesinlikle yakalayan ve onları herkesin yararına optimize eden, her şeyi kapsayan ilahi bir bakışı mümkün kıldığına inanır.

İnsan aklının yönlendirdiği söylem, Big Data'nın o ilahi bakışı karşısında sönük kalır. Bütüncül dijital bilgi söylemi gereksiz kılar. Dataistler, Habermas'ın iletişimsel eylem teorisine, söyleme ihtiyaç duymayan davranışçı enformasyon teorisi ile karşı çıkarlar. Dataist dünya görüşünde, geçerlilik iddiasında bulunan ve bunu argümanlarla savunan rasyonel bir birey yoktur.

Veri madenciliği, Big Data ve yapay zekâ aracılığıyla, öngörülebilir bir sosyal sistem olarak algılanan bir toplumda yaşanan problem ve çatışmalara en uygun çözümler bulunabilir; bu da ilgili herkese, sınırlı enformasyon işleme becerileri sebebiyle sahip olamayacakları avantajlar sağlar. Bir bakıma Big Data ve yapay zekâ, büyük miktarda enformasyonu işleme konusunda sınırlı becerilere sahip bireylerden daha akıllı, hatta daha rasyonel kararlar verir. Dataist açısından, dijital rasyonalite iletişimsel rasyonaliteden çok daha üstündür.

Dataistler, insanlığın tarihte ilk kez kendisine toplum hakkında bütüncül bilgi sağlayacak veriye sahip olduğuna inanırlar. Bize, savaşın ve ekonomik krizlerin olmadığı, bulaşıcı hastalıkların hızla tespit edilip durdurulabileceği bir dünya vadederler.

Dataistler, siyaset olmaksızın işleyecek bir toplum tasarlar. Eğer bir toplumsal sistem yeterince istikrarlıysa, yani sistem toplumun tüm seviyelerinin rızasını kazandıysa, yeni bir toplumsal durumu ortaya çıkaracak siyasal eyleme gerek yoktur. Sınıf ve çıkar çatışmalarının azaldığı yerde, partilerin de önemi azalır. Bunlar gittikçe birbirine daha çok benzer. Dataistler ayrıca, partilerin ve ideolojilerin, yalnızca paylaşımda büyük adaletsizliğin yaşandığı veya sınıf farklılıkları gibi sisteme dayalı eşitsizliklerin hüküm sürdüğü bir toplumda anlamlı olduğunu iddia ederler. Dataist bir perspektiften bakıldığında, yakın gelecekte parti demokrasisi artık var olmayacaktır. Dijital post-demokrasi olarak enfokrasiye geçilecektir. Ardından, politikacıların yerini, toplumu ideolojik varsayımlara dayanmadan ve güç odaklarının çıkarlarından bağımsız olarak yöneten uzmanlar ve bilişimciler alacaktır. Politika, yerini veriye dayalı sistem yönetimine bırakır. Toplumla ilgili kararlar, Big Data ve yapay zekâ kullanılarak alınacaktır. Siyasi söylemler var olmaya devam edecektir. Ama tali meseleler olarak kalacaklardır. Toplumsal sistemin optimizasyonunu, hatta herkesin mutluluğunu vadeden, daha fazla söylem ve iletişim değil, daha fazla veri ve akıllı algoritmadır.

 

Hakikat Krizi

Bugün yeni bir nihilizm yayılmaktadır. Bu durum, dini inançların buyruklarının ya da geleneksel değerlerin geçerliliğini kaybetmesinden kaynaklanmıyor. Nietzsche'nin “Tanrı öldü” ya da “tüm değerlerin yeniden değerlendirilmesi” ile ifade ettiği bu değer nihilizmi çoktan geride kaldı. Yeni nihilizm, 21. yüzyılın bir fenomenidir. Enformasyon toplumundaki patolojik kırılmalardan biridir. Hakikatin kendisine duyduğumuz inancı kaybettiğimiz yerde ortaya çıkar. Sahte haber, dezenformasyon ve komplo teorisi çağında, gerçekliği ve onun olgusal hakikatlerini yitiriyoruz. Şu anda enformasyonlar, gerçeklikten tamamen kopmuş hâlde, hiper-gerçek bir uzayda dönüp dolaşıyor, Olgusallığa duyulan inanç kayboldu. Bu yüzden olgusallıktan-kopmuş bir evrende yaşıyoruz.

Yeni nehilizm enformasyon toplumunun bir semptomudur. Hakikat, toplumu bir arada tutan merkezcil bir kuvveti içinde barındırır. Enformasyonun özünde var olan merkezkaç kuvveti ise toplumsal birlik üzerinde yıkıcı bir etkiye sahiptir. Yeni nihilizm, demokrasinin krizine yol açan aynı yıkıcı süreç içinde, söylem çözülüp enformasyona dönüştüğünde ortaya çıkar.

Yeni nihilizm, yalanın hakikat/doğru diye sunulması ya da hakikatin yalan olarak karalanması anlamına gelmez. Aksine burada, hakikat ile yalan arasındaki ayrımın altı oyulur. Paradoksal olarak, bilinçli yalan söyleyenler ve hakikate karşı çıkanlar hakikati tanırlar. Yalan ancak hakikat ve yalan arasındaki ayrım işler hâlde/bozulmamış olduğunda mümkündür. Yalan söyleyen, hakikatle ilişkisini kaybetmez. Gerçekliğe olan inancı sarsılmaz. Yalancı bir nihilist değildir. Hakikatin kendisini sorgulamaz. Ne kadar kararlı yalan söylerse, hakikat o kadar doğrulanır. Sahte haberler ise yalan değildir. Bizzat olgulara saldırırlar. Gerçekliği olgusallıktan-çıkarırlar.

Tek başına enformasyon ya da veri dünyayı aydınlatmaz. Onların özü şeffaflıktır. Aydınlık ve karanlık enformasyonun özellikleri değildir. Bunlar, tıpkı iyi ve kötü ya da hakikat ve yalan gibi anlatı alanında ortaya çıkarlar. Asıl manada hakikat, anlatısal bir karaktere sahiptir. Bu nedenle, anlatısızlaştırılmış enformasyon toplumunda önemini radikal biçimde kaybeder.

Postmodernizmin habercisi olan büyük anlatıların sonu, enformasyon toplumunda zirvesine ulaşır. Hikâyeler/anlatılar çözülüp enformasyon hâlini alır. Enformasyon, anlatının karşıt-figürüdür. Big Data, Büyük Anlatı'nın taban tabana karşıtıdır. Big Data hiçbir şey anlatmaz. Dijital, Fransızca sayısal anlamına gelir. Sayısal ve anlatısal ile sayılabilir ve anlatılabilir olan tamamen farklı iki düzene âittir.

Platon, hakikat rejimini somutlaştırır. Mağara alegorisinde esirlerden biri mağaradan çıkarılır. Özgür kalınca, dışarıda hakikatin ışığını görür ve tutsakları gerçekliğe ikna etmek için mağaraya döner. Bir parrhesiastes (hakikati söyleyen), bir filozof rolünü benimser. Ancak tutsaklar ona inanmaz ve onu öldürmeye çalışırlar. Mağara alegorisi şu sözlerle sona erer: “Bu adam onları çözmeye, yukarıya götürmeye kalkışınca, ellerinden gelse, öldürmezler mi onu? Hiç şaşmaz, öldürürler.”

Bizler bugün özgür olduğumuzu düşündüğümüz dijital bir mağarada esiriz. Dijital ekrana bağlanmışız. Platon'un mağarasındaki esirler, mitik-anlatının görüntüleriyle kendilerinden geçmiştir. Dijital mağara ise bizi enformasyonda tutsak eder. Hakikatin ışığı tamamen sönmüştür. Enformasyon mağarasının dışarısı yoktur. Yüksek sesle uğuldayan enformasyonun gürültüsü, varlığın ana hatlarını bulanıklaştırır. Hakikat uğuldamaz.

Hakikatin enformasyondan çok farklı bir zamansallığı vardır. Enformasyon çok kısa bir güncellik aralığına sahipken, hakikatin alametifarikası sürekliliktir. Böylelikle yaşama istikrar kazandırır. Hannah Arendt, açıkça hakikatin varoluşsal anlamını vurgular. Hakikat, bize bir dayanak sağlar. Bu, “üzerinde durduğumuz zemin ve üzerimizde uzanan gökyüzüdür.” Yeryüzü ve gökyüzü, bugün yerini dijital düzenin aldığı toprağın düzenine aittir. Hannah Arendt henüz toprağın düzeni içinde ikamet ediyordu. Arendt'e göre hakikat, varlığın sağlamlığına sahiptir. Dijital düzende ise yerini enformasyonun uçuculuğuna bırakır. Anlaşılan bugün enformasyonla yetinmek zorunda kalacağız. Hakikat çağı sona ermiş gibi görünüyor. Enformasyon rejimi, hakikat rejiminin yerini alıyor.

Bütüncül yalan üzerine kurulu totaliter devlette doğruyu söylemek devrimci bir eylemdir. Doğruyu söyleme cesareti, parrhesiastesin alametifarikasıdır. Enformasyon toplumunun post-olgusal dünyasında ise hakikat tutkusu tamamen boşa düşer. Enformasyon uğultusunda kaybolup gider. Hakikat, dijital rüzgârın savurduğu enformasyon tozuna dönüşür.

1- Byung-Chul Han; Güney Koreli yazar ve kültür kuramcısı Byung-Chul Han, 1959'da Seul'de doğdu. 1980'de Almanya'ya yerleştikten sonra Freiburg ve Münih'te felsefe, Alman edebiyatı ve Katolik teolojisi okudu. İlerleyen dönemlerde etik, fenomenoloji, kültür kuramı, estetik, din, medya kuramı, popüler kültür, kültürlerarası felsefe, iktidar, neoliberalizm, kapitalizm gibi konulara yönelerek bunlar üzerine teoriler geliştirdi. 2012 yılından bu yana Berlin Sanat Üniversitesi'nde felsefe ve kültürel çalışmalar alanında dersler vermektedir. Neoliberalizme yönelik eleştirilerinin yer aldığı yayınları birçok dile çevrilmiştir. Özellikle son yıllarda yazdığı kitaplarla ve röportajlarıyla dikkatleri üzerinde toplamayı başaran Byung-Chul Han, günümüzün en çok okunan kültür teorisyenleri arasındadır.